Yağmurlu bir havada, orta Yemen’in mahzun şehirlerinden Radaa’ya doğru yol alıyorduk. Yol boyunca gördüklerimiz, şehirde göreceklerimiz hakkında bir fikir veriyordu bize: Yoksulluk, gariplik ve yalnızlık…
![]() |
(+) |
Ama hayır! Hani hiç ummadığımız kişilerden ummadığımız yiğitlikler görürüz ya zor zamanlarda, Radaa da kendini aynen öyle savundu bizim önyargılarımıza karşı: Bağrında sakladığı muhteşem bir tarihi eseri, sütbeyaz Âmiriyye Medresesi’ni çıkarıverdi önümüze, şehre daha adımımızı atar atmaz.
Osmanlı öncesi Yemen’ine şık bir selam çakan medrese, 1454–1516 yılları arasında Radaa’yı başkent olarak kullanan Tâhirî devletini ve önün son sultanı Âmir b. Abdilvehhâb’ı hatırlatıyordu bize.
![]() |
(+) |
Âmiriyye Medresesi, 1504 yılında tamamlanarak, yaptıran sultanın adını almış. Ana mekânı 40x23 m. boyutlarındaki yapı, mescid, medrese, hamamlar ve sultanın özel yaşam alanından oluşan büyük bir kompleks olarak tasarlanmış. Sünnî / Şafiî bir devlet doktrinine sahip olan Tâhirîler, medresenin eğitim-öğretimini de bu çerçevede dizayn etmişler. Tâhirîler, Yemen’i yönetme sorumluluğunu Rasûliler’den devralmışlar; Osmanlılara da devretmişler.
Normalde medresenin resmi açılışı yapılmamıştı henüz, ancak biz ‘misafirler’ için centilmenlik gösterip açtılar. Her tarafını ayrıntılı bir şekilde gezdik. Hamamların ve banyoların bulunduğu alt kısımda, restorasyon süreci hakkında resimlerle desteklenmiş ayrıntılı bilgiler veriliyordu:
İlk olarak 1980 yılında onarımı gündeme alınan medresenin restorasyon çalışmaları 1982’de başlayıp Eylül 2005’te sona ermiş. 500’ün üzerinde çalışanın iştirak ettiği ve toplamda 2,5 milyon doları geçen uygulamayı Hollanda Krallığı ve Yemen Ulusal Arkeoloji ve Müzecilik Kurumu ortaklaşa yürütmüş.
Duvarlarda, bütün bu çalışmaları ve kültürel anlaşmaları organize eden bir isim ve fotoğrafları göze çarpıyordu: Kadı İsmail bin Ali el-Ekva.
Restorasyon çalışmaları, onun özel gayretleriyle gerçekleştirilmiş. El-Ekva, proje için Iraklı meşhur mimar Selma Radi ile temas kurmuş. Bunu uluslararası düzeyde fonların ayarlanması izlemiş. (20 seneyi bulan onarım projesi, 2007 yılında, dünyanın en prestijli mimarlık ödülü olan Ağa Han Ödülü’nu kazandı.)
Medreseyi gezerken, aklımda hep Kadı İsmail vardı. Kimdi bu adam? Yemen gibi fakir ve ‘kimsesiz’ bir ülkeye, hem de ülkenin en ücra şehirlerinden birine Hollanda Kraliyet ailesinin ilgisini çekebilen, bütün bu çalışmaları dirayetle ve tek başına yürüten adam kimdi?
Araştırmalarım sonucunda hem onu yakından tanıdım, hem de İslam adına müthiş bir keşfe imza attığını öğrendim!
Amatör ruhlu bir kahraman
Kadı İsmail el-Ekva’ 1920 yılında Yemen’in orta kesimlerinde yer alan Zemar şehrinde dünyaya geldi. Şemsiyye Medresesi’ndeki derslerine ilaveten matematik ve hat dersleri aldı. İlköğrenimini tamamladıktan sonra, ağabeyi Muhammed’in öğretmenlik yaptığı İbb şehrine giderek onun himayesi altına girdi. Daha o dönemde Emir Şekip Arslan, Reşid Rıza, Muhammed Abduh gibi isimlerden haberdar olan ağabeyi, ufkunun açılmasında çok kritik bir rol oynadı. Edebiyatla ve Hafız’ın Divanı ile yine bu öğrenimi sırasında tanıştı. İbb’de geçimini sağlamak için, gazete ve kitap dağıtımıyla uğraştı. Özellikle İngiliz idaresi altında bulunan Aden’de basılan gazete ve kitaplar, bilgisinin artmasında yardımcı oldu. Aden’deki gazetelere bu dönemde reform yanlısı yazılar yazdı.
1944 yılında, ülkede modernleşme isteyen bu yazılarından ötürü, Yemen’i demir yumrukla yöneten İmam Yahya tarafından, ağabeyi Muhammed ile birlikte tutuklanması emir verildi. İki sene boyunca İbb, Sanaa, Taiz ve Hacce’deki hapishanelerde kaldı. Tutukluluk süresince, daha sonra hepsi de Yemen’in özgürlük mücadelesinde büyük roller oynayacak olan kişilerle samimi dostluklar kurdu. Ayrıca, hapishanede çok canlı bir kültürel ve siyasal ortam buldu.
İki yıl sonra hapisten çıkarak, İmam Yahya’nın baskıcı yönetimi altında geçen dört zor senenin ardından 1950 yılında Aden’e yerleşti. Aden’de bir yandan öğretmenliğe başladı, bir yandan da büyük halk kahramanı Muhammed Mahmud ez-Zübeyri’nin özgürlük yanlısı hareketine katıldı. Yemen’e kıyasla Aden, İngilizler tarafından sağlanan neredeyse sınırsız bir liberalizm ortamında yaşıyordu.
Oğlu Muhammed’i de yanına alarak 1950’de Kahire’ye gitti. 1958 yılına kadar kaldığı Kahire’den hac için ayrıldı. Hacdan sonra Yemen’e geri dönerek, ağabeyinin kadı olarak görev aldığı İbb şehrine yerleşti.
1961 yılında, İmam Yahya’nın yerine geçen oğlu İmam Ahmed, kendisini Sovyetler Birliği’nde Yemen’in diplomatik misyonunu kurması için görevlendirdi. Bu görevi iki yıl sürdü. Rusya’daki görevi sona ermeden, 1962 Devrimi gerçekleşti ve Yemen’de cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyet yönetimi, kendisini Kahire Büyükelçiliği kültür ateşesi olarak atadı. Kahire’deki görevi boyunca şehrin kütüphanelerinde çalışarak, ‘Emsalü’l-Yemeniyye’ adlı eserinin malzemelerini topladı. Ayrıca Mısır’in önde gelen ilim ve kültür adamlarıyla buluşarak, birikimini arttırdı.
İngiltere’nin Aden’den çekilmesinin ardından 1967 yılında ülkesine dönerek Enformasyon Bakanı oldu. 1969 yılında Yemen Devlet Başkanı Abdurrahman Yahya el-İryani tarafından kendisine Etiyopya Büyükelçiliği teklif edildiyse de, dış ülkelerde geçen uzun senelerin ardından ülkesinde kalmak istediğini bildirerek bu teklifi reddetti.
Bütün zamanını, Mısır’da gördüğü modelleri esas alarak, Yemen’in tarihi ve kültürel zenginliklerinin belirlenmesi ve korunması işine adadı. İlk iş olarak, Yemen Ulusal Arkeoloji ve Müzecilik Kurumu’nu tesis etti, 1969 – 1990 yılları arasında kurumun başkanlığını yürüttü.
Bu görevi süresince Avrupa ve Amerika’yı defaatle ziyaret ederek, uluslararası kuruluşlarla işbirliği çalışmalarında bulundu.
Ve hayatının keşfi!
1972 yılında, Sanaa Ulu Camii’nin tamiratında çalışan işçiler, binanın çatı katındaki karanlık bir köşede birkaç tomar eski kağıt buldular. Hiç önemsemediler buldukları şeyleri ve ayak altında durmasın diye kağıtları minareye çıkan merdivenlerden birinin altına attılar.
Kadı İsmail, çalışmaları teftiş için camiye geldiği bir gün, minareye çıkmak istedi. Merdivenlerin altında yığılı duran eski kağıtlar dikkatini çekti birden. Kağıtta yazılı metinleri okumaya çalıştığında ise, kalbi duracak gibi oldu. Çünkü, harekesiz Kur’an metinleriydi elindekiler. Harekesiz olmaları, oldukça eski olduklarını gösteriyordu.
Kadı İsmail, yurtdışı bağlantılarını kullanarak Batı Almanya’dan iki şarkiyat uzmanını, Dr. Gerd Puin ve Graf von Bothmer’i Yemen’e davet etti. İki araştırmacı, devletlerinin desteğini de arkalarını alarak, metinler üzerinde ayrıntılı şekilde çalıştılar.
Sonuç, Kadı İsmail’in tahminlerinin de ötesindeydi: Araştırmanın ortaya çıkardığına göre, ‘tesadüfen’ bulunan bu nüshalar, o ana kadar mevcut olan en eski üç Kur’an nüshasından (British Museum, Taşkent ve Topkapı Sarayı nüshaları) daha eskiydi. Hatta karbon-14 metoduyla ulaşılan sonuçlar, bazı sayfaların 645 ila 690 yılları arasında kaleme alındığını ortaya koyuyordu. Bu, bilim dünyası için çok çarpıcı bir sonuçtu.
Müslümanlar, bugün bile bu nüshanın öneminin yeterince farkında değilken, Kadı İsmail, ilmi ferasetiyle, bilim dünyasına çok çarpıcı bir delil sunmuş, Kur’an’ın gerçekliği konusunda Batı’da günümüze dek devam eden birçok ateşli tartışmanın fitilini de ateşlemişti.
Diğer çalışmalar
Kadı İsmail, 2008’deki vefatına kadar, adeta arı gibi çalışmayı sürdürdü. Yemen’in geleneksel kültürünü ve atasözlerini derlediği eseri “Emsalü’l-Yemeniyye”, 1000 sayfayı aşkın olarak, iki cilt halinde Beyrut’ta basıldı.
Yemen’in tarihi şehirlerinden Taiz’deki Eşrefiye Medresesi ve Muzafferiye Kulliyesi onun kişisel çabalarıyla restore edildi. Eşrefiye Müzesi, ziyarete açıldı.
Yine tamamen onun gayretleri ve tanıtma faaliyetleriyle, Sanaa ve Şibam şehirleri UNESCO Dünya Kültür Mirasi listesine dahil edildi.
2003 yılında IRCICA tarafından, Yemen’in kültürel mirasının korunması için gösterdiği gayretlerden ötürü büyük ödüle layık görüldü.
2004 yılında el-Abbas Camii restorasyonundan dolayı Ağa Han Ödülü’nu kazandı. Bu, emeğinin geçtiği projelerin kazandığı ikinci Ağa Han Ödülü idi.
Taha Kılınç, hayret ederek yazdı
Allah sevdiği kullarını nekadar çok açık bir görüntüyle göztermiş.. ve 1920 den 2008 kadar yasadıgı dönemlerde bircok güzel işlere imza atmayı basarmıs bir kişi ve 600 lü yıllarda yazılan kuran kerim sayfalarını da bulması büyük bir mucize allah böyle büyük zaat ları herzaman korusun.. Mekanın cennet olsun