'En Büyük Olan Allah'tır. Ben Sadece En Büyük Boksörüm.' Muhammed Ali'nin Ardından…

Hayatının birçok aşamasında kalbinin sesini dinleyip, yüreğine güvenip aldığı kararlardan ziyade bu kararların arkasındaki tavizsiz duruşu Muhammed Ali’yi Muhammed Ali yapabilmiş sanırım. Deniz Baran yazdı.

'En Büyük Olan Allah'tır. Ben Sadece En Büyük Boksörüm.' Muhammed Ali'nin Ardından…

Muhammed Ali’nin vefat haberi, haber bültenlerine düştüğünden beri 7’den 70’e her birimiz onun hakkında konuşuyor, ona dair paylaşımlar yapıyoruz. 1942’de ABD’nin Louisville kentinde dünyaya gözlerini açan ve 22 yaşındaki ihtidasına kadar taşıyacağı Cassius Marcellus Clay Junior adını alan siyahi bir adamın spor tarihinin en muazzam ikonlarından biri hâline nasıl geldiğine dair portreler ve yazılarla haşır neşir hâldeyiz. Öyle ki benim annem-babam yaşında olup da –hangi kesimden, hangi bölgeden olursa olsun- “küçükken ne heyecanla gece yarısı kalkar, Ali’yi izlerdik” demeyen yok gibi… Herkesin ama neredeyse herkesin sevgilisi, kahramanı, idolü hâline gelebilmiş; onu izlemeyenlere dahi ilham olmuş bir boksörün nasıl olup da bu konuma geldiğinin basit bir cevabı var sanki: Cesaret.

Esasında hayatı zorluklarla geçmiş, ömrünün ciddi bir kısmında ya “ezilen” ya “hain” ya da “radikal” etiketleriyle dışlanmanın eşiğinde gezmiş birinin gün gelip de herkesin kahramanı hâline dönüşmesi, tavizsiz bir cesaretin sonucu. Hayatının birçok aşamasında kalbinin sesini dinleyip, yüreğine güvenip aldığı kararlardan ziyade bu kararların arkasındaki tavizsiz duruşu Muhammed Ali’yi Muhammed Ali yapabilmiş sanırım.

“Peki her yerde Muhammed Ali hakkında bir şeyler yazılırken biz ne yazalım?” sorusunun cevabını da sıradan bir portre yazmak yerine yukarıda bahsettiğim o “tavizsiz cesaretine” örnek teşkil eden hayat kesitlerine odaklanmakta buldum. Belki hepimizin üç aşağı beş yukarı bildiği bilgiler olacak ama bilmeyenlere bildirme, bilenlere derleme olsun bu yazı. Yapacağım tek şey Ali’nin hayatında, fikriyatında, bir sembole dönüşümünde dönüm noktası olacak kesitlere “zoom” yapmak olacak.

Clay’ın islâmiyet’i seçişi ve fikirlerindeki evriliş

Şüphe yok ki Muhammed Ali’yi Muhammed Ali yapan ilk şey, adından mütevellit, İslâm’a geçişidir. 18 yaşında olimpiyat şampiyonu olan Clay, 22 yaşında Dünya Şampiyonu olduktan sonra dinini değiştirdiğini açıkladı. Bu cümle birçok Ali portresinde göreceğiniz klasik bir cümledir lakin inanç değiştirmenin bir etiket değişiminden öte dünyanın belki de en zor değişimi olduğunu göz önünde bulundurursak, bir cümle kadar basit değil bu mesele. Her ihtidanın kelimelerle izah edilemeyecek bir tecrübeyi barındırdığını bir kenara not edip bu tecrübeye nazaran “bir bahane” ölçeğinde kalan görünen sebepler, çevresel faktörler nedir diye bakarsak Ali’nin ihtidasında, daha önce “siyahi Müslümanlar-Amerikalı Müslümanlar” meselelerine dair konuları ele aldığımızda kaçınılmaz olarak karşımıza çıkan Nation of Islam’ı (İslam Ulusu) görürüz.

Ali, gençlik yıllarını ırkçılığın had safhada olduğu bir toplumda geçiriyordu. Bunun siyahilerde yarattığı travma aynı zamanda bir asabiyet doğruyordu. O dönem neşet eden siyahi hareketlerin birçoğu hiç de bugün “evrensel barışçı değerler” diye lanse edilen değerlerin peşinde değildi. Öfke büyüktü, ten renkleri farklı olan siyahlar madem beyazlarca insan görülmüyordu; o hâlde bu zulmü yapan bir ırk da insan olamazdı. Yani etki-tepki, öfkeli siyahi hareketler de beyazların normal insan olmadığına dair bir retoriğin etrafında kendini konsolide ediyordu. Hatta Malcolm X’in ilk zamanlardaki fikirlerinde de görebileceğimiz gibi siyahilerin çok ciddi kopuş planları, ayrılıkçı fikirleri vardı. Öylesine bir mağduriyetten bir barış ve anlayış değil, ancak ve ancak savaş doğabileceği fikri kuvvetliydi. İşte bu savaşı yürütecek bir teorik altyapı arayışındaki siyahilerin, bazı tarihi bağdaştırmaların da etkisiyle İslamiyet’e ilgi duyduğu ve bu dini kendi mücadelelerinin harcı olarak gördüğünü bugünden bakınca artık görebiliyoruz. Nitekim daha önce İslam’ın Amerika’ya girişine dair yaptığımız röportajlarda bu sosyolojik durumun oynadığı rolü konunun uzmanları da tespit etmişti.

İşte tam da bu noktada Clay’in de, içinde bulunduğu mağduriyeti ve öfkeyi yansıtabileceği bir adrese ihtiyacı olmalıydı. O ki ülkesine olimpiyatlarda getirdiği şampiyonluğa rağmen sıradan bir restorandan siyah olduğu için kapı dışı edilmiş olmanın derin kırgınlığını yaşıyordu. Düşünün, siz ne hissederdiniz? En basit meseleyi “milli gurur” yapan bir toplumun bireyi olarak düşünün… Çocukluğunuzdan beri hayatınızı verdiğiniz bir sporda ülkenizin parlayan yıldızı olmuş, bunu muazzam bir başarıya dönüştürmüş ama yine de kabul görmemişsiniz. O ülke artık sizin ülkeniz olarak kalabilir mi? O insanlar sizin insanlarınız mıdır?

Cevap belli, hayır. İşte bu yüzden siyahi Müslümanlar’dan müteşekkil bir grup olan Nation of Islam’ın adında “nation” yani ulus vurgusu vardır. Kendi ulusunu, kendi insanlarını oluşturma. Doğduğun topraklara tekrar ait hissetmenin tek yolu… Clay de tahmin ediyorum ki böyle bir buhranın ve öfkenin içerisinde çıkışı Nation of Islam’a katılmakta buldu. Bir arayıştaydı, 1959 yılında adını duyduğu Nation of Islam’ın toplantısına ilk kez 1961’de katılıp 1 yıl içinde de ihtida etti. O dönem kendisi gibi yığınların en belirgin sesi olan Malcolm X ile yolunun kesişmesi de herhalde en büyük motivasyonlarından biriydi.

Clay’in İslamiyet’i seçerken aynı zamanda gözüpek bir değişimi kabullendiği şunlardan bellidir: Gençliğini verdiği boks kariyerinin bitişini göze alabilmiştir. Nitekim birkaç yıl ringlerden uzak kalacak ve şu anki gibi bir efsane olarak anılmak yerine birçoklarınca ‘bir zamanlar yetenekli bir boksör vardı’ diye anılma riskini kabullenebilecekti. İkincisi eski ismini “kölelik ismi” diye görmek suretiyle bir kenara atıp yeni kimliğini temsil eden Muhammed Ali adını alacaktı, bunu deklare eden de “yeni ulusunun” lideri Elijah Muhammed idi.

Nation of Islam çizgisinde müslüman tepkiselliği

Clay, adını değiştirip Muhammed Ali olduktan sonra tüm cesareti ve öfkesi ile Nation of Islam çizgisinde yer aldı. Yazar Jerry Izenberg’in yazdığı kadarıyla “İslam Ulusu, Ali’nin ailesi ve Elijah Muhammed de babası olmuştu. İroni o ki İslam Ulusu, beyazları bir şeytan olarak görürken Ali’nin siyahiden çok beyaz arkadaşları vardı.”

Ancak Izenberg, Ali’nin beyaz arkadaşları ile dostluğunu devam ettirdiğini söylese de teorik daha doğrusu retorik düzlemde Ali’nin Nation of Islam radikalliğini benimsediği söylenebilir. “Biz entegrasyona zorlanmak istemiyoruz. Entegrasyon yanlıştır. Biz beyaz adamla beraber yaşamak istemiyoruz, bu kadar.” yahut “Hiçbir akıllı bir siyah adam veya kadın zihninin arka planında beyaz erkek ve kızların evlerine gelip onların siyah oğul ve kızlarıyla evlenmesini istemez.” gibi iki sözü Ali’nin zikrettiği söylenir ki bu ne demek istediğimin güzel örneğidir. Nitekim bir süre Ali’nin de beyaz adamı “şeytan” olarak görmüş olma ihtimali yüksektir.

Tabi tepki ve radikalleşme tek taraflı değildi. Her ne kadar şu an tüm ABD’de bir kahraman olarak anılsa da Ali o dönem ciddi bir reddediş ile yüz yüze kalır. Öyle ki bu boks yıldızının yeni adını birçok basın kuruluşu yazmamakta diretir. Onun gibi bir ağır sıklet şampiyonundan “utanç” duyanlar dahi mevcuttur. Sadece art niyetli değil, dostane tepkiler de vardır Ali’ye. Onu seven birçokları, kendisinin Nation of Islam’a katılışını bir talihsizlik olarak görür. Ancak Ali kararlı duruşunu sürdürür. “Horoz sadece ışığı gördüğünde öter. Onu karanlığa koy, asla ötmez. Ben ışığı gördüm ve ötüyorum” 

Ali’nin ırkçılığa karşı duruşu

Bu başlık ile Ali’nin Müslüman oluşu esasında oldukça iç içedir. Çünkü Ali, bugün, insan hakları konusunda ABD’de önemli atılımların öncüsü olarak anılırken onu bu konuma getiren en önemli hadiselerin başında Vietnam Savaşı’na katılmayışı gelir. Vietnam Savaşı’nı herkesin bildiği o meşhur “bana kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım…” söylemiyle buğz eden Ali’nin bu tavrındaki en büyük motivasyon Kur’an’dı. Kendisi zira, “Savaş, yüce Kur’an’ın öğretilerine karşı. Vazifeden hileyle kaçmaya çalışmıyorum. Allah ve Peygamberce deklare edilmemiş hiçbir savaşta yer almak zorunda değiliz. Hristiyanlar’ın ya da herhangi bir inanmayan güruhunun savaşında yer almıyoruz.” demişti.

Bu bakımdan Vietnam Savaşı’na gitmeyişi üzerine ürettiği söylemin bir İslami bir de ırki yönü vardı ki ikisi de önemli etkiler yaratmıştır. Vietnam Savaşı’nı reddedişi yüzünden hain damgası yerken ve maddi-manevi bedeller öderken aslında çok yakında toplumun çoğunluğunun da evrileceği bir durumun yolunu cesurca açıyordu. ABD halkı savaştan çok çekmekteydi, kaybettikleri evlatları ve kaynakları onlar için hayatı ağırlaştırıyordu. Bu sebeple Ali’nin Vietnam Savaşı’na karşı çıkışının halk nezdinde karşılığı olacaktı ki bugün bu kadar teveccüh görmesinin bir sebebi de bu olsa gerek.

Ali, Vietnam Savaşı karşı çıkışıyla yetinmedi. Bu sadece en öne çıkan noktaydı. Siyahilerin organize olması için sembolik konumunu kullandı. İnisiyatif aldı, dönemin siyahi hareket liderleri Malcolm X, Deen Muhammed ve Martin Luther King ile temas hâlindeydi. Hem Müslümanca bir sorumluluk bilinci hem de siyahiliğin getirdiği mağduriyeti aşma hırsıyla hareket etti ve nihayetinde siyahlara dair insan hakları kazanımlarında öncü bir figür olarak ismini tarihe yazdırdı. Ali’nin bu konumunu çok güzel açıklayan bir alıntı görmüştüm, onu paylaşayım: “Bizler orada bir yerde; küçük, sıcak kasabalarımızda; korkunun getirdiği ağır bir atmosferde büyük anne ve babaları köle olan bir halkı örgütlemeye çalışıyorduk. Ve bu güzelce küstahlık yapan genç adam bizleri bizden ve haklarımız için kavgamızdan gurur duyar hâle getirdi.”

Hatta bir alıntıyla yetinmeden Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi’nden Davud Velid’in de dokunaklı sözlerini aktaralım: "Çocukken annemle babamın bana aldıkları ilk aksiyon figür oyuncağı Muhammed Ali'ydi. O, benim dönemimde Afrika kökenli Amerikalılar ve Müslümanlar için belki de dünyanın en büyük ve etkili popüler kültür sembolüydü. Medeni haklar döneminde ABD'deki ayrımcılığa karşı durdu. Direniş zihniyetinin aydınlanmasında ve Müslümanların basmakalıp fikirlere boyun eğmemesi gerektiği, bir Müslümanın en az bir Hristiyan ya da Yahudi kadar Amerikalı olduğu duygusunun yayılmasında payı var."

Muhammed Ali’nin İslami itikadındaki değişim

Nation of Islam’ın pratik işlevinden, örgütleme, mobilize etme gücünden ötürü ona katılıp daha sonraları örgütün itikadi sapkınlıklarından ve temel İslami değerlerle çelişen radikalliklerinden ötürü örgüt ile bağını sonraları koparan birçok kimseden bahsettik önceleri. Başta Malcolm X olmak üzere… Muhammed Ali de bu kimselerden biri olacaktır. Nation of Islam’ın öfkeyi müspet bir yöne dönüştürmediğini gördüğü anda yönelimi değişecektir fakat bu biraz geç olacaktır. Nitekim tam da bu noktada Ali’nin büyük pişmanlıklarından birinin hikâyesi vardır. Üstadı, ilham kaynağı, dostu Malcolm X’den ayrılışı…

Ali’nin sahih bir İslam’a yönelme ihtiyacı hissetmesinden evvel bu dönüşümü geçiren Malcolm X (bu hususa dair eskiden çevirdiğim, Malcolm X’in Hacc’da iken yazdığı mektubu hatırlamakta fayda var: //www.dunyabizim.com/mercek-alti/22344/iste-malcolm-xin-hac-sirasinda-yazdigi-mektup) örgütten koparken Ali onunla gitmemiş ve yollarını ayırmıştır. Bazılarının Malcolm’a ihanet olarak dahi okuduğu bu kopuştan Ali’nin pişman olması ise ancak Malcolm X’in öldürülmesi sonrasında –sanıyorum ki- bazı gerçekleri kavraması ile gerçekleşir. Zamanında Malcolm ile hareket etmemiş olmasını hep bir pişmanlık olarak içinde taşıyacaktır.

Er veya geç Ali, “sahih İslam” çizgisine yönelir. Bu yönelimin 70’li yılların ortalarına denk geldiği söyleniyor. Kopuş noktasının bir zamanlar babası gibi gördüğü, Nation of Islam’ın lideri Elijah Muhammed’in ölümü olduğu söylenebilir ki bu da 1975 yılına tekabül ediyor. Ali daha sonra babasına karşı çıkarak sahih bir çizginin, Sünni İslam olarak anılan çizginin öncüsü olan Warith Deen Muhammed’i takip etmiştir.

Muhammed Ali’nin iç dünyasındaki dönüşüm bu dönemle de sınırlı kalmadı. Kızı Hana Yasmeen Ali’nin röportajından anladığımız kadarıyla Muhammed Ali’yi derinden etkileyen Inayat Han, onun Sufizme kaymasının yolunu açan isimdir. Ali, onun kitaplarını “dünyanın en iyi kitapları” olarak adlandırmaktadır. Hatta Inayat Han’ın kitaplarının tesiri altında ciddi şekilde kaldığı için, kızının deyimiyle, ruhani yöne yani kendi içine dönük yöne çok daha fazla eğilmiştir hayatının kalan kısmında Ali: “Babam için dindar olmak ve buna göre duruş almak önemliydi, geçmiş yıllarda yaptığı gibi… O zamanlar başkaydı. O, hâlâ insanları İslam’a çevirmeye çalışıyor ama aynı yollarla değil. Sağlığı ve ruhaniliği değişti, artık mesele tamamıyla dindar bir pratiğe sahip olmakla alakalı değil fakat dışarı gidip insanları mutlu etmek, onları ve davalarını desteklemekle ilgili.”

Ali’nin fikir ve inanç hayatına yön veren kişiler

Esasında yukarıda uzun uzun yazdığımız kısımlarda Ali’nin hayatına yön veren isimlerin hepsini zikrettik. Ancak kısa bir derleme olsun diye bir kez daha toparlayalım:

Elijah Muhammed: 1897 yılında doğan Elijah Poole eski bir köle ailesinin oğluydu. 2. Dünya Savaşı’nda ABD ordusuna katılmama kampanyası yaptığı için hapse düşmüş, bu çalışmalar sırasında da sonraki on yıllara damga vuracak siyahi-İslami hareket Nation of Islam’ı örgütlemiştir. Ancak Nation of Islam yüksek nüfuzuna rağmen itikadi olarak sakat düşünceleri ile tartışma konusu olagelmiştir ki Elijah Muhammed’in kendisini peygamber olarak, siyahi Müslüman Amerikanları da seçkin kullar olarak gördüğü söylemi bunun en büyük kanıtıdır.

Malcolm X: Hakkında çok yazmaya gerek yok diye düşünüyorum. Ali’ye dair bilmemiz gereken yönü onun ilham rehberi oluşudur. Ancak Ali’den çok daha önce Nation of Islam çizgisine karşı çıkmış ve o noktada Ali ile yolları ayrılmıştır.

Deen Muhammed: Babası Elijah Muhammed’in sapkın çizgisinden daha Sünni, sahih bir İslam çizgisine doğru Nation of Islam hareketini yönlendirmek istemiştir. Karşı çıkışında yalnız değildir, kardeşlerinden biri de destek vermektedir. Ancak bu hamlesi ile hareketi tümden peşinden sürükleyemez, Malcolm X’in ölümünün arkasında yer aldığına inanılan ve Elijah Muhammed çizgisini takip eden Louis Farrakhan ile çatışma yaşarlar ve hareket bölünür.

Inayat Han: 1882-1927 yılları arasında yaşamış Sufi bir müzisyen. Evrensel Sufizm diye adlandırılan bir ekolün kurucusu sayılır. Hindistan kökenlidir.

Ali’nin müslüman coğrafyada siyasi temasları

Muhammed Ali bizatihi bir sembolik figür olarak taşıdığı değer sayesinde elbette kendi döneminde –özellikle bir hain radikal olmaktan sıyrılıp Amerikan ve dünya kamuoyunda muteber bir meşhur olduktan sonra- farklı ülkelerdeki Müslüman liderlerle bir araya gelmiştir. Bunu kimi zaman bir davet aracılığıyla kurulan muhabbet ile yapmış, kimi zaman Müslüman coğrafyalardaki sorunların çözümüne katkıda bulunma saikiyle ziyaretlerde bulunmuştur. Bugünlerde 70’li yılların sonunda Ali’nin Türkiye’ye gelişi, Necmettin Erbakan ile bir araya gelişi ve Sultanahmet Camii’nde Cuma namazı kılışına dair fotoğraflar bolca paylaşılmakta. Hakeza Aliya İzzetbegoviç ile Ali’nin birbirine sarıldığı fotoğraf oldukça meşhur. Peki, bunlar dışında ne yaptı Ali?

Esasında kabarık bir liste mevcut. Daha 60’lı yıllarda Afrika ziyaretlerine başlıyor Ali, 1964 yılında Gana’ya gidiyor. 1980’de ise siyasi bir girişim için Kenya’ya gidiyor ve Kenya’yı Moskova Olimpiyatları’na katılmama yönünde ikna ediyor. Bunun altında yatan sebebin Sovyetler’in Afganistan işgali olduğunu tabii ki biliyoruz. Afrika’ya bir diğer ziyareti 1988 yılında Sudan’a; kıtlık mağdurlarına dair farkındalık yaratmak için bu ziyareti yapıyor.

Ali’nin Ortadoğu ziyaretleri ve girişimleri de oldukça ilgi çekici. 1974’te Güney Lübnan’daki Filistinli mültecilerin kamplarını dayanışma için ziyaret ediyor. 1985’te de Atlit’deki mahkumların serbest bırakılmasını talep etmek için İsrail’e gidiyor fakat talebi reddediliyor. 1988’de Birinci İntifada olduğu sırada ABD’deki Filistin yanlısı eylemlerde de yer alıyor. 1990’daki bir girişimi ise en somut sonuçlara sahip girişimlerden biri oluyor. 1990 yılında Irak’a giden Ali, Saddam Hüseyin ile neticesi olumlu olan bir rehin pazarlığı yapıyor.

Ali, Asya’yı da pas geçmiyor. 1978’de uğradığı Bangladeş’ten onursal vatandaşlık dahi alıyor. 2002 yılında BM Barış Elçisi olarak Afganistan’a gidiyor.

Milenyum sonrası yükselişe geçen İslamofobi’ye karşı da inisiyatif almaktan geri durmuyor Ali. 11 Eylül sonrasında Sıfır Noktasına yaptığı ziyarette Müslümanlar’ın itibarını koruyucu açıklamalar yapıyor. Vefatından önce son yaptığı şeylerden biri ise ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin fantastik adayı Donald Trump’a karşı durmak olmuştu.

 

Ali’ye dair kitaplar

Muhammed Ali'ye dair Türkçe'de ilk ve en dikkat çekici kitaplardan bir tanesi, 1970'lerde Hareket Yayınları tarafından yayınlanan "Allah'a Adanan Yumruk: Muhammed Ali" Kitabı. Kitabın yazarı Bekir Toprak'ın Mustafa Kutlu olduğu da söyleniyor. 

Türkçe'de Muhammed Ali'ye dair yayınlanan diğer yayınlar ise şunlar; 

Muhammed Ali, Hayatı ve Farklı Dönemleri, Thomas Hauser/ Olasılık Yayınları

Kelebeğin Ruhu: Yaşam Yolculuğu Üzerine Düşünceler, Muhammed Ali, Hana Yasmeen Ali/ Piramid Yayınları

Muhammed Ali: Richard Durham ile Tek Özyaşamöyküsü Muhammet Ali, Richard Durham, Kaknüs Yayınları 

 

Ali ve sinema

Bu kategoride uzun uzadıya filmlerden bahsetmem yer israfı olacak. Zira Furkan Özdil’in şu yazısında: //www.sinemagundem.com/ali-bomaye/ “I am Ali, The Trials of Muhammad Ali, Facing Ali ve When We Were Kings olmak üzere dört belgeselden güzelce bahsetmiş, okunması tavsiye olunur. Tabi 2001 yapımı Hollywood filmi, Will Smith’in Ali’yi canlandırdığı Ali filmini de not etmek gerekir.

Ancak asıl ilgi çekici olansa Muhammed Ali’nin aktörlük deneyimleridir. 1979 yılında Freedom Road isimli uyarlama bir mini TV dizisi için kamera karşısına geçmiştir kendisi. 1977 yılında ise The Greatest isimli belgesel-filmde Ali, kendi hayatını bizzat kendi canlandırmıştır.

Yasir Kadı’nın ifadesiyle “İslam’ın pozitif imajını ve sevgili Peygamberimiz (SAV)’in adını dünya üzerindeki her haneye ve her dile yayması yaptığı tek iyi şey olsaydı bile onun yaşamı imrenilecek bir yaşamdır.“ Efsanevi NBA basketbolcusu Kareem Abdul Jabbar da şunları söylemiş: “Muhammed Ali’nin yanında durduğum hiçbir zaman kendimi daha uzun hissetmedim.”   

Böyle bir hayatı geride bıraktı Muhammed Ali Clay, Allah mekânını cennet eylesin.  Noktayı ona dair bir video ile bitirelim.

Vietnam Savaşı’na dair: https://www.youtube.com/watch?v=HeFMyrWlZ68

 

Deniz Baran

YORUM EKLE