Dünyaya “bir” gelen âlim: Kınalızâde Ali Efendi

"Kaynaklarda Ali Efendi’nin hemen her mevzuda malumat sahibi, bilhassa tefsir, fıkıh, felsefe, riyaziyyat, belâgat ve inşâda önde olduğu belirtilmektedir. Kâtib Çelebi onun hakkında, “Gerçekleri araştırıp bulan ulu Türk âlimi, dünyaya bir gelenlerdendir.” ifadesini kullanmaktadır." Sümeyye Usluoğlu yazdı.

Dünyaya “bir” gelen âlim: Kınalızâde Ali Efendi

Ahlâk-ı Alâî adlı eseriyle tanınan Osmanlı âlimi, devlet adamı ve şair olan Kınalızâde Ali Efendi, Hicri 916’da (M. 1510) Isparta’da doğdu. Babası çeşitli kadılıklarda bulunan “Mîrî” mahlaslı Emrullah Efendi, dedesi ise Abdülkadir Hamîdî’dir. Hamîd İl’inin merkezi Isparta’da oturan Abdülkadir Efendi kına kullandığından dolayı torunları da Kınalızâde (Hınnâvîzâde) lakabıyla tanınmıştır.

Ali Efendi, ilköğrenimini Isparta’da gördükten sonra İstanbul’a giderek akrabası Kazasker Kadri Efendi’nin nezaretinde tahsiline devam etti. Mahmud Paşa Medresesi müderrisi Mâlûl Emîr Efendi’den, Davud Paşa Medresesi müderrisi Sinan Efendi’den, Ali Paşa Medresesi müderrisi Merhaba Efendi’den ders aldıktan sonra Fatih Medresesi’ne girip orada Kara Salih Efendi’den ve devrin meşhur âlimi Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi’den istifade etmiş ardından da ona muîd1 olmuştur.

Kınalızâde Ali Efendi’nin müderrisliğe ilk tayini, hocası Çivizâde ile Ebussuûd Efendi’nin aralarının açık olmasından dolayı biraz zaman aldı. 950’de Edirne Hüsâmiye Medresesi’nde görevlendirildikten sonra 953’te Bursa Hamza Bey ve iki yıl sonra yine Bursa’da Veliyyüddinoğlu Ahmed Paşa, 957’de Kütahya’da Rüstem Paşa, bir yıl sonra İstanbul’daki Rüstem Paşa, 960’ta Haseki, üç yıl sonra Sahn-ı Semân, 966’da Süleymaniye Medresesi’ne tayin edildi. Ardından Şam, Kahire, Halep, Bursa, Edirne ve İstanbul kadılıklarında bulundu. Son olarak Abdülkadir Şeyhî Efendi’nin yerine Anadolu kazaskeri oldu. Uhdesinde, Anadolu kazaskerliği bulunduğu hâlde II. Selim’in maiyetinde Edirne meştâsında muhtemelen bir sefer hazırlığı esnasında nikris hastalığının nüksetmesi neticesinde vefat etti (6 Ramazan 979/22 Ocak 1572). Ölümüne, “Elin Hınnâlızâde yudı gör âb-ı hayâtından” ve “İrtihâl eyledi kutb-ı ulemâ” mısralarıyla tarih düşürülen Ali Efendi, İstanbul yolu üzerindeki Seyyid Celâlî Türbesi civarında Nâzır Mezarlığı’na defnedildi.2

Hakikat bahçelerinin şeref dolu bahçıvanı

Kaynaklarda Ali Efendi’nin hemen her mevzuda malumat sahibi, bilhassa tefsir, fıkıh, felsefe, riyaziyyat, belâgat ve inşâda önde olduğu belirtilmektedir. Kâtib Çelebi onun hakkında, “Gerçekleri araştırıp bulan ulu Türk âlimi, dünyaya bir gelenlerdendir.” ifadesini kullanmaktadır. Ayrıca Ali Efendi’nin fazilet sahibi, güzel ahlâklı, kâmil bir insan olduğu kaydedilmektedir.3 Oğlu Hasan Çelebi’nin Tezkiretu’ş Şuara’sında bildirdiğine göre Ali Efendi, “Büyük faziletler denizi, iyi hasletlerin kâmusu, fazilet ve kerem haberlerinin rivayetlerinin mesnedi; ilim ve hikmet sırlarının parıltılarına muttali olmuş, hakikat bahçelerinin şeref dolu bahçıvanı”dır.

Üç dilde (Türkçe, Arapça ve Farsça) şiir yazabilecek kudrette idi ve her dilde şiirin kendine has şartlarını bilirdi. Şam’da ve Mısır’da vazifeli iken pek çok Arap âlimleriyle ilmî mübahaselerde bulunmuş ve hepsinden galip çıkmıştır. Arap ulemâsı Ali Efendi’nin kendi dillerinde erişmiş olduğu fesâhat ve belâgat derecesi karşısında önünde diz çöküp bilgi edinmek cihetine yönelmiş, ondan her toplulukta sitayişle bahsetmişlerdir. Hafızası çok kuvvetliydi. Ezberinde Kur’an ve pek çok Hadis, Türkçe, Arapça, Farsça şiir ve Haber (Vak’a) mevcut idi.4

Âli himmet, âli Hikmet, ahlâk-ı alâî

Kınalızâde, 1564 yılında Şam’daki kadılık vazifesi sırasında kaleme aldığı eserini, o zamanlar Suriye beylerbeyi olan Semiz Ali Paşa’ya ithaf etmiş, Ali adının “Yükseklik, yücelik” anlamındaki “Âlâ”dan türediğini göz önünde tutarak kitabına Ahlâk-ı Alâî adını verdiğini belirtmiştir.5 Kitabında tıpkı adı gibi yüksek bir ahlâkı, bu ahlâka vusul reçetelerini muazzam bir tertip ve zerreden küreye açılan adımlarla işlemiştir. Öyle ki bu himmeti ve Allah Teâlâ’nın yardımı ile eseri yüzyıllar boyunca okunmuş/okutulmuş bilhassa ahlâk felsefesi alanında başucu eserlerinden olmuştur. Kınalızâde, Ahlâk-ı Alâî eserine ahlâk ilmi ve faydaları, ahlâkın değişmesi, ruh, ruhun tarifi ve kuvveleri ve sair konuları ele alıp insanın eşrefi mahlukât oluşu ile bitirdiği bir mukaddime ile başlamıştır. Sonrasında amelî hikmet dediği ahlâkı, ferdî ahlak, aile ahlâkı ve devlet ahlâkı olarak üç bölüme kendi tabiri ile üç kitaba ayırıp teker teker işlemiştir. Böylece insanın var olup da ahlâkın temas etmediği hiçbir alan bırakmamıştır.

Can çıkmadan huy çıkar mı?

Bir eserin mukaddimesi okuyucuyu o eserde ele alınan mevzulara hazırlamaktadır. Kitabın konusuna, ehemmiyetine vb. genel hususlara temas etmekle birlikte okuyucuya niyetini aldırır. Bu minvalde Ali Efendi’nin mukaddimesinde huyun değişmesini ele alması manidardır. Zira şifadan ümidini kesene veyahut şifaya inanmayana ne ilaç ne tabip fayda verir. İnsan, “Bu benim huyumdur, yaratılışım böyledir, değişmez.” derse kendi çaresizliğini üretmiş olur. Kınalızâde Ali Efendi eserinde huyun değişmesi hususundaki farklı görüşleri zikrederek en doğru bulduğu görüşü şöyle açıklar: “Ahlâkın değişmesi mümkündür. Zira hiçbir huy tabiî değildir. Aksine haricî sebeplerle hâsıl olur.”6

Fertten devlete ahlâk

İnsan elbette ki nefsinin kötü hasletlerini sevmez. Ancak unutulmamalıdır ki kötü hasletler beslendiğinde insanı alçalttığı gibi mücahede ve tezkiye ile temizlendiğinde yüksek makamlara ulaşmasına da vesiledir. Zira Allah’ın rızasını kazanma gayreti ve bu gayret ile kişinin ahlâkını rızâ-ı ilâhîyi celbedecek kıvama getirme yoluna girmesi, kulu Allah’a yaklaştırır. Bu yollardan biri de Rabbanî bir âlimin, ihlas mürekkebiyle dolu hikmet kaleminden sadır olan bir eserini kılavuz edinmektir.

Ahlâk-ı Alâî sadece bir ahlâk felsefesi kitabı değil aynı zamanda nefsin tezkiyesi için de kılavuz edinebilecek kıymetli bir eserdir. Tezkiye için kötüyü, iyiyi, kötünün şifasını, tedavi yollarını bilmek gerekir. Kınalızâde bunları eserinde okuyucunun istifadesine sunmuştur. İlk bölümde ferdî ahlâkı anlatan müellif, güzel ahlâk ve kötü ahlâkı, “Faziletler ve Reziletler” olarak ele almıştır. Öncelikle adalet, iffet, şecaat, hikmet gibi faziletleri sonrasında da ruhun hastalığı olan gazap, ucub, şehvet, tembellik, haset, yalan, gıybet gibi reziletleri ilaçlarıyla birlikte anlatmıştır.

İnsanın elinin değdiği yerde ahlâkının izi kalır. Bu sebeptendir ki tıpkı insan gibi ailenin ve devletin de bir ahlâkı vardır. Kınalızâde eserinin ikinci kısmında aile ahlâkından bahsetmiştir. İnsan aciz ve muhtaç olarak yaratılmıştır. Bir aileye ve yükünü hafifletecek anne, baba, eş gibi aile üyelerine ihtiyaç duyar. Gerek eş seçiminde gerek nikahta gerek aile yaşantısında saadeti yakalayabilmek için uyulması gereken bir ahlâk/âdâb-ı muaşeret vardır. Bu bölümde müellif, aileyi oluşturan unsurları, aile fertlerinin konumu ve birbiri üzerindeki haklarını, sorumluluklarını ve bu sorumluluklara müteallik cömertlik, iffet gibi bazı ahlâkî hasletleri ve aile terbiyesini ele almıştır.

Son olarak devlet ahlâkını ele alan müellif bu bahiste bilhassa “Adalet” üzerinde durmuştur. Toplumun ifsadı adalete riayet edilmemesi ile başlar. Bu bölümde Türk milletinin asırlardır içinde yaşadığı ve yaşattığı devlet modeli anlatılmaktadır. Mülkün korunması ve adaletin hâkim kılınması, devlet reisinin vasıf ve görevleriyle devlet adamlarının seçiminde uyulması gereken kurallar, devletin halk ile münasebeti, ordunun gücü vb. konular bu bölümün önemli mevzularıdır.7

İnsanın toprağı ahlâkının güzelliği kadar verimlidir. Ne ekerse eksin, toprağın bereketi kadar netice alır. Ahlâk-ı Alâî toprağına bereket katmak isteyen herkesin istifade edebileceği bir eserdir.

Sümeyye Usluoğlu

Hüma Dergisi, Sayı:17

Dipnot:

1 Medreselerde müderrisin yardımcısına verilen ad

2  Hasan Aksoy, “Kınalızâde Ali Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi

3  Hasan Aksoy, “Kınalızâde Ali Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi

4  Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-ı Alâî, baskıya hazırlıyan Hüseyin Algül, Tercüman gazetesi tarafından Kervan Kitapçılık tesislerinde basılmıştır, s. 16

5  Ahmet Kahraman, “Ahlâk-ı Alâî”, TDV İslâm Ansiklopedisi

6  Kınalızâde Ali Efendi, a.g.e., s. 37

7 Ahmet Kahraman, “Ahlâk-ı Alâî”, TDV İslâm Ansiklopedisi

YORUM EKLE
YORUMLAR
Muhibbi
Muhibbi - 11 ay Önce

Katip Çelebi'nin "dünyaya bir gelen" ifadesi, "böylesi bir kere gelir" anlamına mı geliyor acaba?