Çay olmasaydı halimiz nice olurdu diyordum. Dostluklar, muhabbetler nasıl kurulurdu. Akşamları evlerinde oturan aileler nasıl huzura ererdi. Paydos etmiş işçiler, başka neyden tekrardan güç toplayabilirlerdi?..
Çay deyince;
Bağ anılarımı hatırlarım. Yazları, ailem ve akrabalarım, üç kuşak birden bağa gidilirdi. Orada dut toplardık. Sepet sepet, poşet poşet dutlar. Belki on tane, kocaman dut ağacı vardı bağımızda. Dutlar toplanıp tasnif edildikten sonra, oturulur piknik yapılır, adeta akrabalar arasında bir şura gerçekleşirdi. Termosta getirilen çaylar, bu muhabbetlerin baş tacı idi. Açık havada, tarlada, bağda bahçede yenen, içilen nimetin lezzeti, tadı bambaşka olur. Doğa, insanı acıktırır.
Çay deyince;
Cami bahçesinde oturmuş, ezanın okunmasını bekleyen ihtiyar cami cemaatini hatırlarım. Kendileriyle muhabbet etmek, çocukluğumun en büyük keyiflerindendi. Hem ben ciddiye alındığım için seviniyordum, hem onlar beni sevimli buluyor, hayat enerjileri artıyordu. Karşılıklı bir ünsiyet kurmuştuk böyle. Ve bu zamanlarda bana hep çay ısmarlama yarışına girerlerdi. Ben de hiç hayır demedim. Oralete hep burun kıvırdım, hep çay içtim.
Çay deyince;
Menzil'i hatırlarım. Akşamları şifalı, sımsıcak çorbadan içtikten sonra, çay ocağına doğru insanların oluk oluk yöneldikleri zamanları... Ben de kendimi bu kalabalığın içine atar, çay ocağında demli bir çay içerdim. "Kurbanlar, var mı çay içen?" diye dolaşan sakilerin ellerinden...
Çay deyince;
Uzun kış gecelerinin sıcak evlerini hatırlarım. Buharı tüten bir çaydanlık olmalı her evde. Her gece kaynamalı derim. Çünkü çay, bir ortaklıktır. Bir edep işidir. Demlemesinden, ikramına, lezzetine kadar, her şeyiyle... "Bir çay demle de içelim hanım" dediğinde evin babası, o eve sanki huzur ve sekinet yağdırır melekler.
Çay deyince;
Dostlar, arkadaşlar ile oturduğum masalar, tahta iskemleler gelir aklıma. Biz, ne kurup ne batırdıysak, çay masalarında oldu bunlar. Bizi çay masalarından sordu dostlar. "Falanca yerdeyim, çay içiyorum" dedik. "Hadi bu akşam çaya inelim" dedik. Bütün ciddi ve ağıbaşlı meseleleri çay eşliğinde konuştuk. Başka bir şeyi hiç yakıştıramadık ağzımıza. Elimizde en güzel çay bardağı durdu. Bittikçe istedik. Geceyarısı oldu "kazanın dibinden koy usta!" dedik. Tahta masaların altına arta kalan közlerden koydurup soğuğa rağmen saatlerce oturmayı bildik. Çay ve muhabbet uğruna yaptık bütün bunları.
Çay deyince;
Babam gelir aklıma. Hala, çiftliğe gittiğinde, kuzine sobanın üstüne koyup demliyordur çayını. Büyük adam gibi onun peşine takılıp kahvehaneye gittiğim nadir günleri hatırlıyorum. Kasabamızın kahvehanelerindeki demirbaş adamları... Sabah gelip, akşama kadar aynı masada oturup üst üste çay içen, kimi bulmaca çözen, kimi çarşıyı, karşıdaki denizi saatlerce seyreden adamlar.
Çay deyince: "Dünyada çay demlenen her yer Türkiye'dir."
Taha Süren
KEMAH'LILARIN ÇAY SEVGİSİ Kemah'lı Değirmenci Halil Ağa'nın eşi Efsane Kahraman Aziz Ağa'nın Annesi Hanım Ağa Kemah'lıların Çayı neden bu kadar çok sevdiklerini şöyle Anlatmış; Çayın Alt Demliği Evdeki Kaynanadır; Devamlı Kaynar Durur. Üst Demlik Evdeki Gelindir; Alt Demlik Kaynadıkça O Olgunlaşır, Demlenir. Damat ise Bardaktır; Biraz Gelin Doldurur Onu Biraz da Kaynana. Çocuklar Çayın Şekeridirler; Tat Verirler. Görümce de Çay Kaşığıdır; Arada Bir Gelir ve Karıştırır Gider.