İlmiyye sınıfının en yüksek mevkii olan ve “Meşihat-ı İslâmiyye” diye anılan şeyhülislâmlık makamı, evvela “Mesned-i Fetva” veya “Mansıb-ı İftâ” gibi adlarla başmüfettişlik tarzında teşekkül etmiş ve ilk şeyhülislâmlar “Müfti-i Enâm” unvanıyla anılırken II. Murad devrinden itibaren “Şeyhülislâm” unvanı daha yaygın bir hâl almıştır.
İlk “Müfti-i Enâm/Şeyhülislâm” II. Murad devrinin meşhur ve mümtaz siması Molla Şemseddin-i Fenârî’dir. Bu zattan evvel Şeyh Edebâlî, Dursun Fakîh, Kara Rüstem ve Kayserili Davud gibi meşhur ulemâ müftülük makamında bulunmuşlarsa da başmüftülük makamı daha sonra teşekkül etmiş ve Molla Şemseddin-i Fenârî, müfti-i enam olup şeyhülislâmların ilki sayılmıştır.
Vezâret-i uzmâ makamıyla birlikte devletin en mühim mevkii olan şeyhülislâmlık makamına, Molla Şemseddin-i Fenârî’den sonra Molla Yegân getirilmiş, bilahare Molla Fahreddin-i Acemî aynı makamı işgal etmiştir ki meşihat makamının tahsisatını artırmak isteyen II. Murad’a bu zatın, “Beytulmâl helaldür amma israf helal değüldür!” diyerek tahsisatının fazlalaştırılmasını reddettiği meşhurdur.
Bilahare Molla Hüsrev, Molla Gürânî, Molla Abdülkerim, Çelebi Alâeddin-i Arabi, Efdalzade Hamîdüddin Molla gibi zevatın işgal ettiği meşihat makamına dokuzuncu şeyhülislâm/müfti-i enam olarak Zembilli Ali Efendi getirilmiştir.
O devirde şeyhülislâmlar, meşihat makamına “kayd-ı hayat” şartıyla gelirler ve padişah tarafından azledilemezler, ancak istifa ile bu makamdan çekilebilirlerdi. Ayrıca şeyhülislâmlar katiyen idam ile cezalandırılamazdı.
İmparatorluğun ilk devirlerinde ilim ve ahlâk yönünden hep tertemiz şahsiyetler meşihat makamını işgal etmiş ve bu şeyhülislâmlar arasında, Molla Fenârî gibi Yıldırım Bayezid’in mahkemede şahidliğini reddeden, Molla Gürânî gibi Fatih’i çok acı sözlerle tenkit edebilen, Zembilli Ali Efendi gibi zaman zaman Yavuz’a kafa tutmak cesaretini gösteren şahsiyetler bulunmuştur.
Protokolde sadrazamdan hemen sonra gelen şeyhülislâmlar, Yeniçeri Ocağı’nın lağvına kadar kendi konaklarının selamlık dairesinde çalışırlarken Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından sonra “Ağa Kapısı” adı verilen ve Yeniçeri Ocağı’nca işgal olunan daire şeyhülislâmlara verilmiş ve burası “Bâb-ı Meşihat” adını almıştır. Süleymaniye’de geniş bir sahayı işgal eden “Bâb-ı Meşihat” bugün İstanbul Müftülüğü ile Nebatat Enstitüsü’nün bulunduğu mahalde idi.
Kanunî’nin son yıllarından itibaren zedelenmeye yüz tutan meşihat makamı, maalesef, zaman zaman ehliyetsiz kimseler eline geçmiş ve bazı kanlı olaylara şeyhülislâmlar da karışmış ve hatta imparatorluğun son yıllarında mason olan iki şahıs dahi şeyhülislâm olmuştur.
II. Bayezid, Yavuz ve Kanunî devirlerinde meşihat makamında bulunup 1526 yılı Eylül ayında vefat eden ve halk arasında “Zembilli” lakabıyla şöhret bulan “Alâüddin Aliyyi’l Cemalî Çelebi” aslen Karamanlıdır. I. Murad devrinin ünlü ulemâsından Cemalüddin-i Aksarâyî sülalesinden Ahmed İbni Mehmed Çelebi’nin oğlu olan Zembilli Ali Efendi, vezir-i a’zam meşhur Pîrî Mehmed Paşa’nın da amcasıdır.
Fatih devri şeyhülislâmlarından Molla Hüsrev’in talebesi olan ve II. Bayezid devrinin ilk yıllarında Bursa’da müderrislik, Amasya’da müftülük yapan Zembilli Ali Efendi, Efdalzade Hamidüddin Molla’nın vefatını müteakip meşihat makamına getirilmiştir.
Bu tarihten yani 1503 yılından vefatına kadar yirmi üç sene şeyhülislâmlık yapan Zembilli Ali Efendi, böylece II. Bayezid, Yavuz ve Kanunî devirlerinde meşihat makamını işgal etmiştir. Yavuz Sultan Selim Han’ın, meşhur “İbrişim Yasağı” dolayısıyla bazı ipek tüccarlarının idamını emretmesine karşı koyan Zembilli Ali Efendi, Yavuz’un,
- Tedâbîr-i mülkiyeye karışmak vazifeniz değildir! Hitabına,
- Huzur-ı âhiretinizdendir ve bizim müdahaleye hakkımız vardır, ukbânızı sıyânet borcumuzdur. Bu adamları ıtlak ederseniz (salıverirseniz) ne âlâ, yoksa ikâb-ı azim (büyük azap) vardır! cevabını verebilen zattır.
Fetva isteyenlere bir kolaylık olmak üzere evinin penceresinde bir “zembil” bulundurmayı itiyat edinen ve bu sebeple “Zembilli” lakabını alan bu meşhur şeyhülislâm seksen bir yaşında vefat etmiştir.
Kabri, Zeyrek yokuşu üzerinde, Sinan Ağa Mahallesi İbad Sokağı’nın köşe başındadır. Sonradan hakk edildiği anlaşılan kitabesinde, “Sultan Bayezid Han ve Sultan Selim ve Sultan Süleyman asırlarında Müftü Zembilli Ali Efendi merhum ve mağfûrun-leh rûhi’çün Fatiha... Sene 932” yazılıdır. Oğlu ile kızının mezarları da aynı mahaldedir.
Kaynak: MUSTAFA MÜFTÜOĞLU, YALAN SÖYLEYEN TARİH UTANSIN, GERÇEK YAYINLARI, Cilt 2, Sayfa:38-40