Ali Değirmenci Ali Emre'nin düzyazı hali. Dünyayı düzyazının imkânlarıyla kavramaya, acılara merhem olmayı önceleyen bir denemeci aynı zamanda. Bir kültür adamı. Edebiyata ait bilgi birikimini düzyazıya aktarmayı amaç bilen çağının tanığı bir yazar. Kırklar'dan Merdiven'e, Hece'den Haksöz'e, Edebi Pankart'tan Umran'a uzanan yazı durakları var. Tabii Kitap Dergisi ile Dergâh'ı da unutmamak lazım. Yazdığı her cümlenin hesabını vereceğinin bilincinde. Bunun için yazdığı yazıların sadra şifa olacak yazılar olmasına özen gösteriyor.
Ali Değirmenci en küçük dayımla yaşıt. Onu tanıdığımdan bu yana ne kadar zaman geçti doğrusu tam olarak hatırlamıyorum. Uzun bir zaman olduğunu söyleyebilirim. Önce yazılarından tanıdım onu, dergi yazılarından.Çünkü o zamanlar alem daha sanal olmamıştı. O öğretmenken ben öğretmenlik hazırlığındaydım.Yazdığı dergiler içinde şu an ulaşamadığım Kitap Dergisi dışında hemen bütün yazılarını okudum.Kastamonu'dan İstanbul'a, Sivas'tan Ankara'ya uzanan bir hayat onun ki. Dirsek dirseğe düşünce üreterek nice kitaba imza atmak istediğim ama bu isteğimi sürekli ertelemek durumunda kaldığım iki insandan biri. Diğeri Asyalı Ozan.
İnsan insanın üreticisidir, kimi zaman bir öğrenci gibi baktık birbirimize, kimi zaman birbirimizin öğretmeni olduk uzun telefon konuşmalarında... Huylarımızdan huy kaptık, duygularımızdan duygu...Zaten bir ömre yetmez mi buncası?.. Değirmenci onca kitap yazmadı, ama denemeyi denemekte oldukça hünerli. Nice etkinliklere katıldı, konuşmasını dinleyenler daha da sürdürsün diye ağzına baktılar; bir günden bir güne, şunu yaptım bunu yaptım diye övündüğünü duymadım. Yine de, bir şeyle övünmeye hakkı olduğunu söyleyebilirim onun: İyi bir okur oluşuyla.
" Ruh Alışverişi...”
Değirmenci'nin denemelerine geçmeden deneme türü özelinde söylemesinin gerekli olduğunu düşündüğüm birkaç noktayı hatırlamanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Türk Dili dergisinin Temmuz 1961 tarihli "Deneme Özel Sayısı"nın giriş yazısında, "Bir edebiyat türü olarak deneme, özgürce seçilen bir konuda gelişen, çokluk orta uzunlukta bir düzyazı biçimidir. Ağırbaşlı edebiyat yazıları içinde deneme, en ilgi çekici olanıdır. Gerçi kitapları koşarcasına okuyanlar ona pek yüz vermezler, ama gerçek kitapseverlerin sık sık başvurdukları eserler de çokluk deneme kitaplarıdır. Okurlar, denemeyi hoşça vakit geçirmek için okurlar. Ondan beslenmeyi beklemeseler de gene de beslenirler ondan. Şiir ve aklı başında hayat öyküleri bir yana bırakılacak olursa, yazarla en yakın ruh alışverişine giren yazı türü denemedir..." (s. 673-674) deniliyor.
Deneme şu belirsizlikler dünyasında el yordamıyla yürüyüşü sağlayabilir mi? Olanı biteni anlamak konusunda bize yardımcı olabilir mi? Ben denemenin bu anlama çabasının en önemli araçlarından biri olduğunu düşünüyorum. Hatta giderek olan bitenin bizim anlama ve anlamlandırma çabamızdan bağımsız olmadığını söyleyeceğim. Çünkü biz kendi eğilimlerimizi, seçimlerimizi ne kadar güçlü ortaya koyabilirsek süreç o kadar çok bize doğru bükülecektir. Ama gelişmeler bizim öngördüğümüz çerçeveden dışarı taştı diye küsecek durumumuz yok. Olanı biteni anlama ve anlamlandırma çabasını daha önce alıştığımız araçlarla sürdürmeye çalışmak; tek bir modelin kapsamına sıkıştırmayı, indirgemeyi ummak gerginliğimizi artırmaktan başka işe yaramaz.
Denebilir ki, deneme, kişinin bireyliğini duyumsamasının, bir varlık olarak kendini irdeleme isteğinin ürünüdür. Deneme yazarı dışa baktığında bile yüreği hep iç'e dönüktür. Odak kendisidir. Deneme, bireyin gerçeklerinden çıkarak evrensel konulara yönelir. Bir insanda bütün insanlığın hallerinin görülmesi bu mantığa dayanır.
Dilime Gerili Pankart
Ne zaman bir denemesini okusam Ali Değirmenci'nin şükrederek yoluna devam eden ağır ağır yürüyen ve varacağı yeri bilen bir yazarla karşı karşıya olduğumu düşünürüm. Değirmenci edebiyatın deneme/inceleme/eleştiri dalında kalem oynatan yazarlarımızdan biri. Üstelik yazdıkça şakıyan tertemiz ve bakımlı bir Türkçesi var. Haksöz'ün 97.sayısında yayımlanan ve onun deneme kitabına ad olan Dilime Gerili Pankart yazısını bu gün bir kere daha okudum ve çok beğendim. Öyle sanıyorum ki o yazıyı dergide ya da kitapta okuyanlar da mutlaka beğenmiştir. Kitaptaki denemeler, edebi bir tat ve zenginlik içerisinde, "günlerin biriktirdiği" çeşitli olaylara, gelişmelere, duyarlılıklara bağlı olarak yazılmışlarsa da hep hayatın içinde durma ve yaşadığı zamana "tanıklık" etme gayretinin ürünü olarak ortaya çıkmışlardır. Bu deneme ve yazmakta olduğu denemeler edebiyat ve zihnin işlevleri ile alakalı olarak taşıdığım anlayışı yeniden düşünmem noktasında oldukça etkili oldu.
Deneme aracılığıyla düşünce ve eylem denizine açılmak denildiğinde aklıma gelen ilk isimlerden biridir Ali Değirmenci. Onun için deneme bir düşünce üretimi, bu doğru. Öte yandan baktığı olaylar, nesneler kadar bakış açısını da unutmamak gerekiyor. Söyledikleri kadar söyleyiş biçiminizi önemsiyorsanız, sanat alanına giriyorsunuz demektir. Denemeye bir yer aradığımızda döngüsel anlatımı, okuyucunun katılımına açık boşluklu yapısı onu diğer düşünce ağırlıklı düzyazı türlerinden daha çok edebiyata yaklaştırır. Makale, fıkra, inceleme, eleştiri yazıları, çelişkileri dışlayan ve doğrusal anlatımlarıyla onu sanat alanında bırakarak denemeden ayrılırlar. Deneme esnek yapısıyla sanat alanına tutunur. Sanat da kuşkusuz düşünce içerir. Ama onunki kavramsal değil imgesel düşüncedir. İmge dolayımında yaratıcı enerjiyle yüklenen okuyucu, yapıtın yaratıcısı tarafından üretilmesine koşut bir yaratıcılık gösterir. Deneme türünde edebiyatın diğer dallarında olduğu gibi salt biçime yönelme olanağı yok.
Deneme, bir düşünceyi geliştirirken kat ettiği yolda bıraktığı izi de görünür kılar.Denemenin olanaklarını kullandıkça, sınırlarını genişlettikçe onun aracılığıyla dünyanın daha derin anlamını üretmek olanaklı.
Ona göre özgürlük ve onur; direnişin çocuğu, ilkeli, erdemli yaşama cehdinin armağanıdır. Nefislerde olanın değişmesi için öncelikle kuvvetli ve "her alanı ayağa kaldıran" bir aydınlanmanın, zihni ve ameli bir arınmanın eşliğinde vahyin kılavuzluğuna ulaşmak kaçınılmaz ve ertelenemez bir zorunluluktur. İslami uyanış; fikirde derinliği, direnç ve mücadelede ölçüsü ve sürekliliği, yaşayışta anlam bütünlüğü ve inkılapçılığı olmayan her türlü tutumdan sıyrılmalıdır. Kendi ilke, hedef ve yöntemleri eşliğinde sunduğu güzel örnekliklerle özgürleşmeli, hayatı seyretmekten uzaklaşarak şahitliğini ikame etmelidir.
Bundan dolayıdır ki deneme, kurmaca öğeleri taşımasa da okuyucuyu katılıma çağırır. Onu kendi denemesini üretmeye yöneltir. Kuşkusuz bu, okurla ortak bir duyarlılık düzlemi gerektirir. Söyleşi havasında okurun da kendi sözünü söylemesini ister. Mantıksal olduğu kadar sezgiseldir. Tamamlanmamıştır. Son sözü okuyucuya bırakır. Okuyucuya hep gittikçe derinleşen sorular sorar. Önceden verilmiş yanıtları şart koşmaz. Esnektir. Çeşitli yanıtlara açıktır. El yordamıyla gidişe ses çıkarmaz. Onu destekler. Deneyim aktarımıdır. Yaşantıya dayalı olduğu için hemen karşılığını, eşdeğerini, muadilini bulur. Deneme içtenliklidir. Tekabüliyet ilişkisi kurmak ister. Ben dilini kullanır. Sen dilini harekete geçirir. Yaşam bilgeliği, bilgiçlikten uzaklaşabildiği ölçüde daha çok insana ulaşır.
“...Sanki bir ekin…"
Değirmenci bir yandan dünyanın bir değirmen olduğunu diğer yandan bu değirmen içinde yapıp ettiklerimizden sorumlu olacağımızın bilincindedir. Değirmenciyi düşünürken Kur'an-ı Kerim'in 48. suresi olan Fetih Suresi'nin 29. ayetinde yer alan "...Sanki bir ekin…" diye başlayan kıssa ve tabii ekin gelir aklıma. Çünkü bu kıssa onu çok etkilemiştir. Denemelerinde hep bu konuya ucundan kıyısından odaklanan Değirmenci bununla yetinmeyip kızının adını da Ekin koymuştur.
Deneme, bir bakış biçimi. İnsana bir kez bulaştı mı, her konuya buradan bir deneme çıkar mı diye bakarsınız. Denemeci her an denemeye koyulmaya hazırdır. Yaşadığınız bir olay, bir ayrıntı derinleşir, sizi denemenin anaforuna çeker; ya da yazmakta olduğunuz denemeye yeni bir açılım verir, boyut katar, en sonunda bütünler onu. İşte bütün bunlar onun denemelerine mündemiçtir.
Değirmenci, denemelerinde bu özü destekleyen bir atmosferi oluşturmuştur; bu birkaç yönden ele alınabilir, ama ilk göze çarpanı: farklı sözcükleri bir arada kullanmasından kaynaklanan sakınmasız tutum. Bu tutumu da sözcük çeşitliliğinden doğan zengin anlam ayrıntıları katmış denemelerine. Ama asıl önemlisi, başta sözünü ettiğimiz atmosferi 'muhkem' kılmasıdır; Söyledikleriniz kadar ve onlardan daha çok söyleyiş biçiminizi önemsiyorsanız, sanat alanına giriyorsunuz demektir. Deneme türünde edebiyatın diğer dallarında olduğu gibi salt biçime yönelme olanağı yok. Öte yandan denemede biçim, doğrudan denemenin kendisi olabilir. Çünkü denemenin belki de temel konusu dünyayı kavrayış tarzı hem denemenin biçimi hem de doğrudan konusu olabilir. Deneme, bir düşünceyi geliştirirken kat ettiği yolda bıraktığı izi de görünür kılar.
Güncellikten sonsuzluğa uzanıp giden Dilime Gerili Pankart'ın bulunabilir bir kitap olarak tekrar okurla buluşması bunun yanında aradan geçen yıllarda özenle yazdığı yazılardan oluşacak olan yeni deneme kitabının hemen herkesi ruhen geliştirecek verimli bir eser olacağını söyleyebilirim. Öte yandan eleştiri yazılarını derleyip toparladığı Baskı ve Yozlaşma Ortamında Sanat kitabı ise sanat ve hayat ilişkisini kişilerden kitaplara uzanan bir evlekte ilmek ilmek örmesiyle sanata ilişkin tefekkür temrinlerinin yer aldığı yeni bir çalışma olarak dikkati çekiyor.
Denememizin olanaklarını kullandıkça, sınırlarını genişlettikçe onun aracılığıyla dünyanın daha derin anlamını kavramak ve tanıklığını üretmek olanaklı.
Asım Öz yazdı
Asım Öz'e teşekkürler.
Bizim için çok değerli olan bir insanı, değerli bi yazı ile bize tekrar hatırlattığı için.