Herhâlde dedemin (Hilmi Yıldız) hayatını kuşbakışı kısımlara ayırırken son üç-dört yıldan sonrasını, onun için çok önemli olan bir şeyin ciddi ölçüde yitirilmesi sebebiyle ayrıca değerlendirmek gerekiyor: Okumak.
Yakın yıllarda bir göz ameliyatı geçiren dedem, eskiden müptelası olduğu okumak faaliyetini ciddi oranda kaybetti. Günlük hayatın meşgaleleri içinde ince birtakım işlerini (ki ince işlerde hâlâ pek maharetlidir) görebiliyorsa da uzun süreli dayanıklılık söz konusu olmuyor. Birlikte okuduğumuz kitaplarda da eğer bir saate yaklaşırsa kitaba bakma süresi, yorgunluğunu ifade ediyor ve bitiriyoruz. Hele onun için okuması eski alfabeden çok daha zahmetli olan Latin alfabesinde süre çok daha kısalıyor ve bazen hiç yeltenmiyor bile eline kâğıdı almaya.
Hatırlarken gözyaşı dökülen ve dudakları titreten, dualarla anılan isimlerden biri
Dedemin kitaplarla macerası çok erken yaşlarda başlamış. Bir müftü ağırbaşlılığındaki ağabeyi Hafız Resul Efendi’den çocukluğunun ilk yıllarında yaptığı hafızlığından sonra kitapları ve kitabı elinden hiç düşürmemiş. Bu hassasiyet damarı kuvvetle muhtemeldir ki ağabeyi Resul Efendi’den tevarüs edilmiştir. Zira Resul amca (nam-ı diğer hoca amca) yaşı doksanı geçmiş olmasına rağmen hâlâ Tek Parti devrindeki gibi kuvvetli bir Kur’an muhafazası hissi içindedir. Bir ziyaretçisi geldiğinde hafız olup olmadığını sorar, hafızsa imtihan etmeden bırakmaz, organik ve mücerret anlamda çok kuvvetli bir bağlantıyı korumaktadır Kur’an-ı Kerim’le.
Dedemde de bugüne kadar sürmüş çok hassas bir hürmet damarıyla her hafta telefonla görüştüğü memleketteki ağabeyinde bulunan bu kitaba saygı ritüeli bir yan öge olarak değil, esas olarak devam eder. Hafızlığını ağabeyinde yaptıktan sonra da kitap maceraları yan yana gitmiştir bir süre. Arapça’yı bugün için hayal ürünü denebilecek bir kıtlık ve imkânsızlıkla okurlar. Hatta dedemin, kâğıt bulamadığı için bir inşaattaki çimento kabını alarak onun üzerine ödev yazdığı hikâyesi de bizde meşhurdur. Arapça talim ettiği karşı köydeki hocasına her gün sarp dağ patikalarından gidip gelir. Dedemin Arapça kulvarında ağabeyinden daha hızlı ve çok ilerlemiş oluşu da hoca amcanın yaşının dedemden ileride olması sebebiyle imamlığa atılmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Dedem yaşı itibariyle Arapça için imkân ve vakti daha kolay bulabilmiş, ağabeyi ise bulamamıştır.
Yakın zamana kadar bilmediğim bir ayrıntıyı geçenlerde dedemin ağzından dinleme fırsatı buldum. 80 yaşına merdiven dayayan dedemin bugün dahi müthiş bir hafıza kuvvetiyle muhafaza ettiği ve haftalık hatmini ezberden indirdiği Kur’an’a karşı bir soğukluk devresi varmış. İlk gençlik yıllarında başına gelen bu hadise, bugünkü Hilmi Yıldız profiline bakıldığında sanki bir araya gelmez iki denklem parçası gibi duruyor. Ama varmış böyle bir hadise.
Belki de çocukluk yıllarında aşırı bir yüklenmenin getirdiği psikolojik reaksiyondan kaynaklanıyor bu. Soğukluğun sebebini dedeme sorduğunuzda belli bir cevabı yok bunun için. “Sadece olmuştu” diyor. Ancak bu mesafenin tekrar kapanışına vesile olan şahıs -Faik’in Hasan- her ne kadar dedemin hayatında sayı olarak çok hatıranın sahibi değilse de derin bir iz bırakmış ardında. Bugün dedemin hatırlarken gözyaşı döktüğü ve dudaklarını titreten, dualarla andığı isimlerden biri olmuş. “Faik’in (oğlu) Hasan” denen bu şahıs hakkında hem babaannem hem dedemde yoğun bir bilgi havuzu yok ama yine de kırıntıları bir araya getirmek konusunda üçlü bir uğraşı, serin bir öğle sonrasında asma yapraklarının süslediği balkondaki sade bir yemek sofrası etrafında verdik dedem ve babaannemle.
Dedemin hafızlık yaptığı mushafı izlemek
Hasan’ın babası Faik amca aynı zamanda bir marangoz. Of’un Hamzalı köyünde o vakitler (1950 ve öncesi) iki marangoz varmış zaten: Faik ve Dursun ustalar. Faik usta, bugün hoca amcanın evi yanındaki ‘oda’nın yapımında çalışmış. Odayı tırnak içine almamın sebebi, evin hemen önündeki bu misafir ağırlama kulübesinin uzun ve hatırı sayılır hatıralara ev sahipliği yapmış ve hâlen ayakta oluşudur. Ayrı bir yazıda oda ve etrafındaki hatıralar mutlaka yazılasıdır.
Hasan’ı bizim aileye bağlayan başlangıç nedenlerinden biri de uzaktan akraba oluşumuz: Babaannemin annesinin amcaoğlu. Hasan’ın, Sadullah dedemden (dedemin babası) saatçilik öğrenmiş oluşu da dedemle ortak mesleği -ve hatta ince işlere merakları sebebiyle bir karakteri- paylaşmış olmaları anlamına gelir.
Hasan, yirmili yaşlarının başında (1940 sonuna doğru) vefat eden oldukça halim tabiatlı biriymiş. Onun köyden çıktıktan sonra hakkındaki bilgiler, ömrünün baharında veremden vefat edişi sebebiyle kesiliyor ancak vefatından sonra dedemin eline geçen bir mushaf, tam da o sıralarda bir soğukluk devresi yaşayan dedemi tekrar Kur’an’a ısındıracaktır. Bu mushaf Faik’in Hasan tarafından köye getirilmiştir ve özelliği, yeni oluşudur. O zamanlarda yeni basılmış bir mushafın bulunabileceğini hiç sanmayan meşakkat ehli için bu büyük bir müjde ve lezzet anlamı taşıyor demek ki. Dedem, bugün de şaşkınlıkla hatırladığı bu küçük hadise için “O mushafı gördükten sonra içimde o soğukluktan hiç eser kalmadı. Allah, kalbimi tekrar Kur’an’a ısındırdı.” diyor.
Aslına bakarsanız dedemin hafızlık yaptığı mushafı izlemek, herhangi bir yeni mushafa bakmaktan daha zevkli gibi duruyor. Demek ki dedem ve neslinin içinde oldukları o umutsuz hava, yeni bir mushafın matbaadan çıkabiliyor oluşuyla titreyebilecek kadar karanlıkmış. Hâlbuki bugün için ne kadar alelade bir gelişme bu.
Hasan’ın dikkat çekici bir hususiyeti olup olmadığı sorusuna dedem, “daha o genç yaşta elinde Kur’an vardı, daha ne olacak” diye cevap veriyor hüzünle. Çok temiz kalpli ve ihlâslı biri olduğu, dedemin onu yâd ederken ufka bakışından belli sanki.
Bugün için Hasan’ın bize bıraktığı en büyük ve belki de tek hatıra, dedem gibi bir müstakim Kur’an mualliminin silkelenmesine vesile oluşu. Ne kadar fazla insana iyilik ettiğini, yarım asırdan beri susmayan dudaklardan inen nice hatim ve okunan nice duanın hesabına yazılışını Topkapı’daki kabrinde tebessümle izliyor diye ümit ediyoruz.
Ruhu şad olsun.
Sadullah Yıldız, rahmet temennisiyle yazdı
Sadullahçığım, Kur'an âşığı dedenin bilinmeyen taraflarını günışığına çıkarman Kur'an muhiplerini pek sevindirecektir. Gayretinin devam etmesini, yeni malzemeler ile o meçhul devre ışık tutmanı temenni ederim. Muhabbetlerimle