"Kendinden bir şeyler kattın/ Güzelleştirdin ölümü de..." Sezai Karakoç'un bu dizeleri, hiç şüphesiz, bir ömür boyu Hak yolda yürüyüp önden giden güzel insanları bir parça da olsa anla/t/mamıza vesiledir. Öyle ki, ölümü kutlu bir konuk gibi bekleyen mü'min ve mutmain bir kalb, hayatı; cennete hazırlık evresi ve geçici bir misafirhane olarak görecektir.
Elest bezmindeki ahdini unutmayan bir kul... Dostlarının deyimiyle adeta "sahabe imânına" sahip bir inanmış adam... Hasan Aycın'ın da deyimiyle, "cihadı gündemimize taşıyan" bir güzel adam...
Tasavvufta "ibn-ul vakt" yani "vaktin oğlu" anlamına gelen bir tâbir vardır. Kastedilen mana, sufinin vaktin hakkını veren kişi olması, Allah'ın izniyle zamanının bereketli olmasıdır. Öyle ki nice uzun ömürler vardır ki içi boştur, ne kendisine ne sair mahlukata bir yararı dokunur böylesinin. Ama öyle de ömürler vardır ki dünya hesabında kısa bir zaman da olsa öyle bereketlidir ki, o kısalığın hiçbir hükmü kalmaz. İşte böyle bir ömrün emanetçisini tanıyorum şimdilerde... Belki biraz geç kaldım kendi hesabıma, ama hâlâ nefes alıyor olduğuma göre hiçbir şey için geç olmasa gerek. Bir güzel adamı anlamak için de onun kalbinde rıza-i ilahi ile yer etmiş güzel dostlarının cümlelerine sığınmak belki de en güzeli.
Dünya hesabıyla kısacık ömrünü bereketlendiren ve gönüllerde bir arkadaş, bir kardeş, bir ağabey olarak yer eden bu güzel adam kim derseniz mücahid Bahattin Yıldız ağabeyimizdir.
“Orda şehitler Afgan/ Derler ki gel iman armağanıyla boyan”
“Çağımızın Ca'fer-i Tayyar”ı diyorlar ona. Ömrü boyunca imanı, cihadı ve şahadeti kendine düstur edinmiş bir inanmış adam çünkü o... Oğlunun deyimiyle de zalimlere ölüm kusan silahları tutan bu eller öyle bir iman ile güzelleşmiştir ki, mazlum yetimlerin başını şefkatle okşayabilmiştir. Ve Bahattin Yıldız, ömrü boyunca, merhamet nasıl tekrar yeşerir bir kalpte, tüm dünyaya göstermiştir.
Nice nehirler, ırmaklar nasıl ki en sonunda denize ulaşıyorsa, Bahattin Yıldız da her ne konuda sohbet ediyorsa, her ne konudan bahsediyorsa bahsetsin, söz dönüp dolaşır yine kendi okyanusuna akarmış. Kendi okyanusuna, yani İslâm'a... Böyle söylüyor dostları.
Yine çocuklarının deyimiyle, Bahattin Yıldız sadece kendi çocuklarının değil, tüm yetimlerin babasıydı. Çünkü öyle bir yürek bahşetmişti ki Allah ona, yeryüzünü kuşatıyordu. İslam coğrafyasını bir bütün olarak düşünüyordu.
Kelimeler çoğu zaman kifayetsiz kalıyor. İnanmış bir adamı anlatmaya çalışırken de aynı hâli yaşıyoruz. Duamız odur ki, ömrü boyunca Allah'ın rızası için yetimi gözeten bu güzel insandan Rabbimiz razı olsun, şehâdetini kabul buyursun.
Edebiyatımızın zarif gönüllü şairi Cahit Zarifoğlu daümmetin yiğidi Bahattin Yıldız gibi Afganistan şehitleri için bir şiir yazmıştı: “Yıldızlar Üstlerinde”. Rabbim her ikisinden de ebeden razı olsun.
Hazal Sezgin yazdı