Büyük Yâr'e kavuşma isteğiyle yanıp tutuştu Yaman Dede

Mesnevi ile başlar asıl doğumu Yaman Dede’nin. Mesnevi’nin ilk üç beyiti gönlünden tutar, İslam’a götürür onu. Yasemin Kapusuz yazdı.

Büyük Yâr'e kavuşma isteğiyle yanıp tutuştu Yaman Dede

Melek kızım,

Vasiyetimdir, sana emanet ediyorum: Bu naçiz bedenimi, Karacaahmet Sultan’a sırlayın. Küçük Selimiye Camii’nin karşısında bir servi vardır, onun altına… Yetmiş beş senelik ömrümün hülasası şudur evladım: ‘Aşk imiş her ne var alemde…’”

Yaman Dede'nin dostlarına, öğrencilerine yazdığı mektuplardan faydalanılarak, muhtevasına da sadık kalınarak yazılmış olan Sadık Yalsızuçanlar’ın Diyamandi adlı romanının son satırlarıdır bu satırlar. Yaman Dede, kendisine yazı yazmanın, ilhamın mektuplar şeklinde geldiğini de yazıyor bir mektubunda. Mektuplar, uzun uzun yazılmamaştır ama samimiyetle yazılmış öz metinlerdir.

23 Mayıs 1939’da, Ankara Radyosu’nda Esrar Dede’yi anlatırken konuşmasına şöyle başlıyor: “Her neslin evvelki nesillere karşı mukaddes bir borcu vardır: Unutulmamak borcu!

Unutulmamak borcu! Yaman Dede öyle bir âşık ki… Talebesi de olmuş Emin Işık hocamızın tabiriyle, Allah desen ağlayan, Peygamber desen, Mevlana desen, Konya desen, Eyüp Sultan desen ağlayan bir adem.

Büyük Yâr’e kavuşma isteğiyle yanıp tutuştu

3 Mayıs 1962… Hasta yatağında iken talebelerine yazdığı son mektuplarında hep Büyük Yâr’e kavuşma isteğiyle yanıp tutuştuğu görülüyor Yaman Dede’nin. Ateşler içinde yanıyormuş hakikaten Yaman Dede. Ferahlamak için yanıyor, yanıyor, yanıyor. Okurken yüreğimizi yakıp kavuran naatında söze nasıl dönüşmüşse öyle…

Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasulallah
Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Rasulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasulallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkiri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmiri
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah…

Üsküdar’da Habib-i Hüda’nın aşkıyla söylenmiş bu dizeler, Urfalı bir şoför vasıtasıyla Halep’te bile yankılanımış dizelerdir.

Son yazdığı mektuplardan: “Oturmayı yasakladı doktor. Kolum, ayağım ve burnuma takılı hortumları, iğneleri aşarak birkaç satır yazabiliyorum. Gönlüme gelen: ‘Neyleyim dünyayı bana Allah’ım gerek. Gerekmez masivayı, bana Allahım gerek…’”… “Lütfen üzülme kızım. Ne diyorduk: Allah var, keder yok. O’ndan geldik, O’na dönüyoruz…”

Yaman Dede’nin, kızım diye hitap ederek mektuplaştığı öğrencileridir, dostlarıdır. Aslında “Belma” adında öz kızı vardır ancak Müslüman olduktan sonra ailesinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Yine yazdığı mektuplarda kızının kendisinden uzaklaşmasına çok üzüldüğünü ifade eder. “Üsküdar’daki kardeşin benden ne kadar uzak. Uzak da değil, daha ötesinde. Onu kızım olduğu için seviyorum. Sen, sevdiğim için kızımsın. O, kendi açısından beni şöyle görüyor: Çılgın bir kararla kızının onurunu kırmış, şefkatsiz bir baba… Ama henüz bilmiyor ki cinnetin böylesine canlar kurban. … O hâlâ sanıyor ki, Mevlana, babasını elinden aldı. O, sadece Mevlana’yı biliyor. Sadece O’nu duydu. Beni ondan değil, beni benden aldılar.

Mesnevi ile başlar asıl doğumu Yaman Dede’nin

1887’de Kayseri Rumlarından iplik tüccarı Yuvan oğlu Afurani’den doğma Diyamandi, on aylık çocuk iken ailesiyle Kayseri’den Kastamonu’ya göç eder. 1901’de Kastamonu İdadisi’ne başlar ve idadiyi birincilikle bitirir. İdadiyi okuduğu yıllarda “Yamandi Molla” diye anılmaya başlar. 1942 yılının Şubat ayında karlı, çok soğuk bir gecede içindeki yangınla Müslüman olan Yaman Dede, sonraları da Yanan Dede diye anılır olmuştur. Şöyle anlatıyor: “18.1.1942 tarihinde, Üsküdar’da, Hazreti Mevlana’ya dair bir konuşma yaptım. İsmim henüz değişmiş değildi. O değişme 15.02.1942 tarihinde oldu. İsmimle birlikte aile hayatım da değişti. Bir çile devresi başladı. Şikayet değil, hikayet. Kimseye söylenecek tek bir kelime yoktur. ‘Zalike takdiru’l Azizi’l Alim’ işte bütün bunlar mutlak galib, her şeyi kemaliyle bilen Allah’ın takdiridir.”

Kastamonu İdadisi’nde okuduğu yıllarda, fıtraten Müslüman olan Diyamendi, Mesnevi okumaya başlar. Farsça ve Arapça öğrenir. Öyle ki sene sonu imtihanlarında din derslerinden Müslüman talebelerden daha yüksek puanlar alır. Müftü efendi alnından öper ve dua eder. İslam’la şereflenmesi için ettiği dua kabul olacaktır.

Mesnevi ile başlar asıl doğumu Yaman Dede’nin. Mesnevi’nin ilk üç beyiti gönlünden tutar, İslam’a götürür onu. “Mevlana’yı okurum fakat anlarım diyemem. Yalnız yanarım ve yanarken hazz ile feryad ederim. Bu feryad belki size onu söyler. Feryadım arasında onun dediklerini bulabilirsiniz.”

“Ney” şiiriyle Mevlana’ya, Mesnevi’ye bağlılığını dize dize dile getirir.

Bu cihânın ötesinden geliyor nağmeleri

Kanatır dem çekerek sineyi hatta ciğeri

Erişir mi buna kudret buna insan hüneri

Bak neler söyletiyor Hazret-i Mevlâ nâye

 

Bu ne aşkın bu ne derdin bu ne mestin sesidir

Bu ne titrek bu ne Evc’in bu pestin sesidir

Bu ezelden geliyor Bezm-i elestin sesidir

Bak neler söyletiyor Hazret-i Mevlâ nâye

Konya’da, “Mevlana’nın huzurunda” yazdığı şiirinde de yüreği yine yangın yeridir. Fuzuli’nin, Şeyh Galib’in, Esrar Dede’nin, Esad Erbili Hazretlerinin, Seyyid Nesimi’nin aşkla söylenen dizelerini hatırlatır bu eşsiz dizeler…

Geldim sana kan ağlayarak, sızlayarak bak
Aşkınla yanan benliğime durma, hemen ak
Ak,sönmesin ateş, alevim dinmesin ancak
Ağlat beni, inlet beni, ta haşre kadar yak

Artır, ne olur, ateşini bağrımı dağla
Yansın bu vücudum, fakat eksilmesin asla
Hicran ile yak, vasl ile yak, aşkına bağla
Ağlat beni, inlet beni, ta haşre kadar yak!

Bir diğer şiiri “Ağlatma Beni” ise aşkının farklı bir şekilde ifadesidir.

Yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma
Ruhumda yanan ateşe nîrânıma bakma
Hiç sönmeyecek aşkıma imanıma bakma
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!

Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın
Ateşle yaşar, yaşla değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!..

“Beni ziyarete gelmeseniz de Hazreti Halid’i ziyaret edin, onu ihmal etmeyin”

Fena fi-l Mevlana’dır O. Fena fi-l Rasul’ e götürür Mevlana Onu. “Mesnevi’yi bitirdim. Daha doğrusu Mesnevi beni bitirdi.” diyor. Ve Mehmet Kadir Keçeoğlu ismini alsa da Yaman Dede, Peygamberimizin ismi anıldığında ayakta duramayacak kadar aşkla dolu Yanan Dede oluyor. Mesnevi şarihi oluyor. Peygamber sevgisi, kainatı sevdiriyor, insanları sevdiriyor ona. 02.01.1947 tarihli bir mektubundan: “Yarım asra yakın bir zamandan beri sevme kabiliyetimi genişletiyor. Bugün dağları, taşları, volkanları bağrıma basmak istiyorum, canımı Allah’ın kullarına parça parça dağıtmak istiyorum. Bu hissin de dili yok, nasıl olsun?

Yazdığı mektuplardan birinde de, “ben öldükten sonra bu fakiri ziyarete gelir misiniz” diyor öğrencisine. Yaman Dede, hukuk tahsiline rağmen muallimlik yapmayı tercih etmiş, işini de aşkla yapmıştır. Mahmud Celaleddin Ökten Hoca’yı okurken daha da çok sevmiştim Yaman Dede’yi. Büyükler de kendileri gibi güzel dostlarına götürüyorlar. Yaman Dede’yi okurken de Allah ile, peygamberle, Mevlana’yla birlikte Eyüp Sultan hazretlerini, Celal Hoca’yı… Seviyorsunuz da seviyorsunuz hasılı. Evet, mektubunda daha sonra “beni ziyarete gelmeseniz de Hazreti Halid’i ziyaret edin, onu ihmal etmeyin” diyor. Daha Müslüman olmadan önce gizli gizli namaz kılan, oruç tutan Yaman Dede, Perşembe akşamları akşam ve yatsı namazlarını ve Cuma namazlarını Eyüp Sultan’da kılmaya gayret eder. Mevlana, Efendimize götürmüş. Efendimiz ise Mevlana’ya, Eyüp Sultan hazretlerine… İnsanlığa…

3 Mayıs 1962… Perşembe günü. Saat 2.15’te Çamlıca’daki evinde ruhunu Rahman’a tevdi eylemiş Yaman Dede. Bugün üzerinden yarım asır geçse de, ona talebe olamasak da talebelerimizle Karacaahmet’e yürüyeceğiz adım adım… Anarak, unutmayarak… Müslüman olduktan sonraki eşi Hatice Hanım ile, pamuk öğretmenle yan yana onları bir ziyaret edeceğiz bugün. Merhum Esad Coşan hocamızın da tavsiyesi, ölülerimizi de diriler gibi ziyaret etmemiz yönündedir.

Yaman Dede’nin talebesi olmuş Doç. Dr. Selçuk Eraydın hocamız tabutunun sağ kolunun altında, “tıpkı hayatındaki gibi hiç külfeti olmadı hocamın” diyor. Hal ehlinin halini anlamak bir başka zor iş. Mehmed Zahid Kotku Hazretleri, “ben kahveyi şöyle severim, böyle içerim gibi sebeplerle insanlara yük olmayınız” diyor ya; Yaman Dede de, kendisine “kahveyi nasıl içersiniz” dendiğinde “şekersiz, susuz, kahvesiz” dermiş. Hayatı boyunca yük almış ama yük olmamış kimseye.

Şeb-i arustur ölümü âşığın. Mehmet Akif İnan’ın dizeleriyle: “Kim demiş her şeyin sonu ölüm/ Destanlar yayılır mezarımızdan” Yine Yaman Dede’nin şiirinden terennümle:

Kabrimin topraklarından buy-i müskir yükselir,

Bitse ömrüm, dursa kalbim, haksar olsam da ben

O güzel kokuları duyalım yeter ki…

Ya Resulallah, biz seni görmeden çok sevdik! Seni görmeden, seni çok sevmiş olanları da sana olan sevgilerinin büyüklüğüyle… Görmedik amma onları da çok sevdik!…

Yasemin Kapusuz

YORUM EKLE
YORUMLAR
Said Uca
Said Uca - 5 yıl Önce

Lütfen kabirlerinin yerini belirtiniz. Allah razı Olsun Efendim.

Abdulwahid van Bommel
Abdulwahid van Bommel - 6 yıl Önce

Safer Dal efendi ve Yaman Dede hakinda yazdiginiz makaleler huzur icerisinde okuyabildim. Zaman durdu ve ancak agaclarda ki kuslar benimle koru yaptilar subhanallahi ve bihamdihi icimden dogarken...

Şeyma Nur
Şeyma Nur - 6 yıl Önce

Ziyaret etmeyi çok arzu ettik yazıyı okuyunca, kabr-i şeriflerinin tam adresini, nasıl bulunabileceğini bilgilendirirseniz, seviniriz :')