Biz hala Ömer Karaoğlu dinlemeye devam ediyoruz, peki ya siz?
İşimiz, adresimiz değişti kimimizin, giydiğimiz, yediğimiz hatta arkadaşlarımız, dostlarımız, uğradığımız mekanlar, girdiğimiz sosyal ortam ve dahi okuduklarımız, dinlediklerimiz. Evet, dinlediklerimiz de değişti mi hakikaten? Ruhumuzu şekillendiren, imanımızı kuvvetlendiren, heyecanımızı her an diri tutan ve öfkemizi dizginleyip bizi teskin eden müzikleri hala dinliyor muyuz? Seçenekler artmış olsa bile Ömer Karaoğlu bizim hala göz bebeğimiz. Unutturulmak istenenleri defaatle hatırlatan, düştüğümüz vakit usanmadan el veren, azimle bizi birbirimize kenetleyen, müziğiyle bize saf tutturan adam!
Sen de değişenlerden misin?
Bizler mi ortama uyum sağladık, yoksa ortam mı bizi kendine benzetti? Herhangi bir sebeple farklı insanlarla iç içe olmak çoğunluğun dayanılmaz baskısı var diye nefsinin lehine davranıp azınlık ezikliğine teslim olmaya hacet yok. En sevdiğiniz sanatçı sorusunun cevabı, ondan bihaber olanlar tarafından sorulsa dahi gururla verilecek karşılığı Ömer Karaoğlu'dur. Birileri benim dünyamın öncülerine uzak mesafedeyse bu onun eksikliğidir. Zira bilinçli Müslümanlar olarak bizler Allah’ın izniyle dünyaya en ufak bir artı değer katan şahsiyetin en kötü ihtimalle ismini duymuşuzdur. Okuduğumuz kitap ve dergilerden fikrine dair bir bilgi kırıntısı aklımızdadır. Veyahut dinlediğimiz bir programcımız mevzu etmiştir de aşinayızdır cümlelerine. Ya karşımızdakiler öyle mi? Ne Ömer Karaoğlu’nu tanır, ne Taner Yüncüoğlu’nu, ne de Hakan Aykut’u. Daha isim çok da, ön sıradakileri görmeyen arkadan gelenleri nasıl görsün azizim.
İğneyi kendimize batıralım!
Kime kızıyorum ben böyle, demezler mi adama siz tanıttınız da biz mi bilemedik. Memleketimde her bir şeyin festivali olur hale geldi artık. Kimi davet ederler konser vermeye, abidik, gubidik sanatçı bozuntularını. Fuarlar olur yaz geceleri kimi çağırırlar, efendim uğraştırmayın beni denden koyunuz bir zahmet. A ama haklarını yemeyelim sevgili belediyelerimizin canım, koskoca bir mübarek ayımız var Ramazan deyu. İşte o vakit bir ihtimal görebilirsiniz “bizimkileri” acele tarafından. Gerçi artık Ramazanları da murdar etme yolundalar maalesef. Ramazan eğlencesi diyerekten taverna müziğimsi, vur patlasın çal oynasın ne ala, Ramazanla ne alaka, anlamış değilim. “Aman bize gerici demesinler de Ömer Karaoğlu’nu filan çağırırsak şimdi ne olduğumuz anlaşılır” diye düşünüyorlar herhalde. Maşallah zaten bu saçma sapan kaygıları ve kompleksleri yüzünden onlardan beter oldular. Hiç değilse karşılarındaki insanların ne olduğu aşikar lakin bu değişim geçirenlerin içi başka, dışı başka alem.
Unutmayalım bir de uluslararası organizasyonlarımız var yüz akımız, takdire şayan. Fakat ben o sahnelerde, hani jüride, müride hiç rastlayamadım “bizimkilere”. Üç kuruşluk sanatçılar kadar müzik bilgisi yok mu bu adamların yahu?! O baldırı çıplakları sahnenize çıkartırken hiç mi yüzünüz kızarmıyor. İçinizde bir yerler, dur bakiyim vicdan mıydı onun adı, evet vicdanınız hiç mi titremiyor? (ne olacak Ömer Karoğlu dinlemeye dinlemeye köreldiniz işte!) olsun canım onları korkutmamak lazım, hoş görmek(!) lazım, ne kadar onlara benzediğimizi, aslında kısa yoldan yok hiç farkımız(!) demek için bütün çabalar. Orada dur işte, sen benim sanatçımı, benim dinlediğim adamları görmezden geleceksin, ben de seni pişpişleyeceğim öyle mi? O kadar da uzun boylu değil artık! Onlar yoksa biz de yokuz. Gazetende, derginde, televizyonunda, radyonda ve organizasyonunda gerçek sanatçıya, benim sanatçıma yer açmıyorsan alçalmaya devam edeceksin demektir, geçmiş olsun!
Aynamız bizim
Ömer Karaoğlu böyle işte adıyla birlikte inanan insanların içini dışına yansıtıp bize ayna oluyor. Meseleler vuzuha kavuşuyor, memleket gibi adam velhasıl. İlla da birinin kadrini bilmemiz için bu dünyadan göçüp gitmesi mi lazım. Henüz aramızdayken hak ettiği değeri verip, o zekadan daha fazla istifade etmek varken, bizi birbirimize kenetleyen birbirinden kıymetli ezgileri dinlerken, içimize sığmayan çığlıkların bizde bıraktığı, kelimelerin kifayetsiz kaldığı duygularımızın onun yorumuyla dillendiğinin ne zaman farkına varacağız acaba.
“Gün Batıdan Doğmadan” ilk günkü gibi taze hala “Sabır, Savaş, Zafer, Adım Müslüman” galiba artık sadece adımız Müslüman zira “Galiba ahir zaman, manzarası yurdumun tufan gününden yaman!” Ama bize düşen “Zorluk seferinde ağlamak, beyin eriyene kadar ağlamak, yığın yığın günahlara ağlamak”. Merak buyurmayın eski ezgilere methiye düzecek değilim. “Hani bir yanımız” gidip gidip gelse de o yıllara, kasetleri hala play tuşunun yanına kürdan batırıp boğukluğunu bir nebze azaltıp dinlemekten aşka gelirsek de nafile. Çocuk cemaatinin tuhafça suratımıza bakıp ne zevk alıyor acaba büyükler bu ağır şeyleri dinlemekten demeye getirdiklerini anlayınca sanatçı basiretinin ve ferasetinin ne manaya geldiğini açıkça görüyoruz. Zira orada takılıp kalsaydı bizim ezgilerimiz, hiç ilerleme kaydetmeyip yeni derlemeler ve farklı müziklerle bestelenip, enstrümanlarla zenginleştirilmeseydi, durmadan üzerine emek sarf edilip en güzele ulaşma çabası olmasaydı, güzelim şiirler harika tınılarla buluşmasaydı eğer bugün ben çocuklarımla aynı müzikleri dinliyor olamayacaktım.
Başka bir deyişle benim çocuklarım Ömer Karaoğlu’nu, Taner Yüncüoğlu’nu, Hakan Aykut’u ve diğer müstesna sanatçılarımızı dinleyemiyor ve belki de diğer çocukların dinlediği saçmalıkları dinliyor olacaklardı. Zira öyle hızlı bir zamanda yaşıyoruz ki şimdiki neslin bizim çocukluğumuzdaki ezgiler gibi neredeyse tamamen müziksiz marşları o halleriyle heyecanla terennüm etmelerini bekleyemeyiz.
Kitap gibi adam!
Ömer Karaoğlu’nu şu ana kadar bir kez canlı dinleme fırsatı buldum. Tabiri caizse kendinden geçer bir hal içinde, öyle muazzam bir şarkı söyleme tarzı var ki, pür dikkat mıhlanmış gibi dinliyorsunuz. Zaten bizim sanatçılarımızı dinlemek kitap okumak gibi adeta. Müziklerin büyük çoğunluğu usta şairlerimizin şiirlerinin bestelenmiş halinden oluşuyor. Mesela Karaoğlu en çok kimin şiirlerini bestelemiş diye düşünürsek ilk sırada Ahmet Mercan, Osman Sarı ve Abdürrahim Karakoç diyebiliriz (Ahmet Mercan da her taşın altından çıkıyor maşallah) Bir çok şarkısının sözleri de kendisine ait zaten Karaoğlu’nun. Söylemiş olmak için değil, her ne olursa olsun durmamız gereken yeri, tutmamız gereken yolu bize zarif ve estetik nağmelerle umudumuzu yitirmeden direncimizi diri tutmak için söylemeye yirmi yıldan fazladır devam ediyor. Başkalaşıp, modernleşme ve karmaşık söylemler tuzağına düşmeden “bizim dilimizden” bize hitap ediyor. Sabrı, cihadı, sükutu, emaneti unutturmuyor ve mazlumun çığlığını duyup zulme karşı birlik olmamızı haykırıyor “Ölüm var ölüm, ölmeden önce ölelim gülüm” diyerek öteleri işaret ediyor. Kolay değil bu sesi dinlemek sadece kulak değil, hakikatli bir yürekte istiyor.
Yeni albüm ne zaman?
Neredeyse beş yılı geçmiş sayın Karaoğlu’nun son albümü “Hani bir yanımız?” albümünün üzerinden ama sanki her dinlediğimizde aynı hissiyatla ve tazelenerek ilk defa dinler gibi dinliyoruz iştiyakla. Bu demek değil ki yeni albüm istemiyoruz. İstiyoruz elbet kim bilir daha ne cevherler çıkıp yüreğimize yerleşip bizi ısıtacak sonra da yakacak. Beklemekteyiz her daim.
Minik bir diyalog
Onun kadar olmasa da bizde ufak bir diyalogla bitirelim istedik Ömer Karaoğlu için. Olaylar ve kişiler tamamen gerçek hayattan alınmadır biline.
(yedi yaşındaki kızın annesiyle diyaloğu)
-Anne ben Ömer Karaoğlu’nu çok seviyorum.
-Aferin benim kızıma.
-Dedemin adıyla aynı adı dimi?
-Evet yavrum.
-Sesi çok güzel ama di mi anne?
-Evet kızım.
(Ömer Karaoğlu, Taner Yüncüoğlu ve Hakan Aykut’tan “İzler” albümünü dinlerken)
-Anne şimdi Ömer Karaoğlu şarkısını söylerken, Taner Yüncüoğlu ve Hakan Aykut bilgisayarın içinde sıralarının gelmesini mi bekliyorlar?
-Anne gülmekten kapsama alanı dışında.
F.Kebire Gündüz Karaaslan yüreğinde “kalan izler” den bahsetti
Annesiyle konuşan çocuk dijital çağ diye tabir edilen dönemde hayata atıldığı için kasetçalardan ezgi vs dinlemenin keyfini hazzını bilemez tabii...Yazık la çocuğa..:)