Gaspıralı İsmail, Osmanlının iyice güçsüzleşerek dağılmaya yüz tuttuğu bir zaman diliminde yaşayıp dünyanın gidişatını doğru okuyan, bu gidişatı etkilemek yolunda adımlar atmaya çalışan bir Kırım Tatar’ı. 21 Mart 1851 yılında, Kırım’ın Bahçesaray şehri havzasında bulunan Avcıköy’de doğar. Annesi Kırım’ın soylu ailelerinden birinin kızı, babası ise Rus ordusunda subay olarak görev yapmış bir asker. Ailesi, İsmail Bey’i Bahçesaray’daki bir Müslüman okulunda okutur. İlköğrenimini bu şekilde tamamlayan İsmail Bey, Akmescit’te ortaokulu okuduktan sonra askeri okula kaydını yaptırır. Askerî eğitimini Moskova’da, Harp Okulu’nda tamamlar.
Bu okullarda bir “yabancı” olarak okumak, Gaspıralı İsmail’in “kendi kimliğini” erken fark etmesine yol açar ve daha erken yaşlarda hem bireyin hem de toplumun kimlik sorunları hakkında düşünmesini sağlar. Okulda, yalıtılmış bir hayatları olur azınlık olarak. Okuduğu okullardaki arkadaşları da hep kendisi gibi Müslümanlardı. Sonradan en yakın dostu olacak Mustafa Mirza Davidoviç’le de bu dönemde tanışır ve daha bu dönemde çok yakın iki dost olurlar.
Slavcılık fikri, birlik fikrini doğurdu
Gaspıralı’nın eğitim alıp olaylar hakkında düşünmeye başladığı bu zamanlar, milliyetçilik akımlarının da kök saldığı zamanlardı. Rusya, Slavcılık düşüncesinin merkeziydi. Kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan Rus milliyetçiliğinin yol açtığı baskı, Gaspıralı ve arkadaşlarının birbirlerine iyice kenetlenip karşı düşünceler üretmesine yol açar. Slavcılığa karşı Müslüman birliği fikrinin tohumları bu yıllarda, böyle bir arka plan üzerinde atılır. Girit İsyanında Osmanlı saflarında savaşmak isteyen Gaspıralı ve arkadaşları, bu amaçla kaçak yollardan Osmanlı topraklarına gitmek için teşebbüse geçerler ama yolda yakalanıp geri gönderilirler. Bu geri döndürülüş, Gaspıralı’nın hayatı için bir dönüm noktası olur.
Bu olay Gaspıralı’nın hayatı için bir dönüm noktası olur çünkü bu olaydan sonra okulla ilişikleri kesilir. Bu olay, eğitimci-gazeteci-düşünür Gaspıralı İsmail’in doğumunu sağlayan olaydır aynı zamanda. Okulla ilişiği kesilen Gaspıralı, Moskova’ya dönmez ve Bahçesaray’daki Zincirli Medrese’de Rusça öğretmenliği yapmaya başlar. Okuldan atılıp öğretmenliğe başladığında daha yaşı on yedidir. Olaylar onu pişirmektedir.
Jön Türkler’den etkilendi
Bahçesaray’da bir yandan öğretmenlik yapan İsmail Bey, bir yandan da yoğun bir şekilde edebî ve felsefî eserleri okumaya başlar. 1872 yılı, hayatının bir başka önemli dönemi olur. Bu yıl Gaspıralı, güzergâhında İstanbul’un da bulunduğu uzun bir yolculuk sonrası Paris’e gider. Paris’te meşhur Rus romancısı Turganyev’in yardımcılığını ve ayrıca çevirmenlik yapar. Paris’te iki yıl kalan İsmail Bey, hayali içinde büyüyen İstanbul’a gitme fikrine daha fazla karşı koyamaz ve İstanbul’a gider. Niyeti, Osmanlı ordusunda subay olmaktır ama kader yine buna izin vermez. Gaspıralı, bir türlü subay olamaz ama İstanbul’da kaldığı yıllarda ufkunu iyice genişletip düşüncelerini iyice derinleştirir.
İstanbul’da Osmanlının düşünce, edebiyat ve basın dünyasını derinden etkileyen Şemsettin Sami, Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Mithat gibi şahsiyetlerin düşüncelerini öğrenip izleme fırsatı bulur ama onu asıl etkileyenler Jön Türkler olur. Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa gibi şahsiyetlerin lokomotifliğini yaptığı Jön Türkler hareketi, Gaspıralı İsmail’i derinden etkiler ve ileride izleyeceği yolun şekillenmesine yol açar. Gaspıralı İsmail Bey, bir yıl kadar kaldığı İstanbul’da Osmanlı subayı olma düşüncesini hayata geçiremez ve memleketine geri döner.
Düşünür ve yazar Gaspıralı İsmail’in ortaya çıkışı
Kırım’ı, Rusya’yı, Paris’i ve İstanbul’u yakından görüp bu dünyaların temsil ettiği düşünceleri tam olarak öğrenmiş olan İsmail Bey, 1878 yılında önce Bahçesaray belediye başkan yardımcısı, bir yıl sonra da Bahçesaray belediye başkanı olur. Gaspıralı’nın belediyedeki görevi, 1884 yılına kadar devam eder.
Bu genç yaşta birçok yer gezip birçok düşünceyle tanışan Gaspıralı, üzerlerindeki baskıdan dolayı kabuğuna çekilmiş bir halde yaşayan Müslüman toplulukları uyandırmak için bir şeyler yapmaya karar verir. Bunun en uygun yolunun da basın olduğunu görür. Bu amaçla Gaspıralı, bir gazete çıkarmak ister ama resmi makamlar onun gazete çıkarmasına izin vermez. Kendisi gazete çıkaramayan Gaspıralı, Akmescit’te çıkarılan Tavrida gazetesinde müstear isimle yazmaya başlar. Gaspıralı’nın yazmaya başladığı dönem, ortalığın çalkantılı olduğu bir dönemdir ve her adım dikkatli atılmalıdır. Gaspıralı, keskin zekâsıyla bu sorunu da aşar. Yaptığı şey, kıvrak bir üslup kullanmaktır. Bu kıvrak üslup hem Gaspıralı’nın okunmasını sağlar hem de onu resmi makamların baskısından uzak tutar. “Rusya Müslümanlığı” başlıklı bu yazılar, daha sonra kitaplaşacaktır. Bu yazılarda Gaspıralı, Rusya’nın sadece Hıristiyan değil aynı zamanda Müslüman bir devlet sayılması gerektiğini savunur. Amacı, asimile olacaklarını düşündüğü Müslüman unsurları uyarıp onların kendi kimliklerine sahip çıkmalarını sağlamaktır ama bunu da Rusya’yı karşılarına alıp yapmanın tehlikesine dikkat çeker bir yandan.
Birlik fikri bilinç düzeyine yükselmeliydi
Gaspıralı’nın düşüncesi belliydi: Toplama bakıldığı zaman büyük bir güç oluşturan Müslüman halkların birleşip yekvücut olmalarını istiyordu. Parçalanmış durumda bulunan Müslümanlar, bu halleriyle haklarını savunamıyor, ekonomik olarak yetersiz, eğitim olarak da cahil kalıyorlardı. Bunu aşmanın tek yolu da birleşmekti. Hepsi Müslüman olan ve aralarında şive farkı olan topluluklar olsa da, geneli Türkçe konuşan bu topluluklar mutlaka birleşmeliydi ona göre. Bu birleşme, din ve dilin ortaklığıyla zaten vardı ama ortaya çıkmalı, bilinç düzeyine yükselmeliydi. Bunun da yolu eğitimden geçiyordu elbette. Müslüman ahlakının Türkçe öğretildiği bir eğitim sistemi sayesinde toplum, varlığının farkına vararak bilinçlenecek, ortak dil, ortak bir zevkin, ortak bir duyuş/düşünüşün ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktı. Bu düşüncelerin yayılması için de gazete şarttı.
Uzun çabalar sonucunda ve bütün içeriğin aynı zamanda Rusça da yayımlanması şartıyla gazetesini çıkarır Gaspıralı. 22 Nisan 1883, Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval’inden esinlenerek çıkarılan Tercüman-ı Ahval-i Zaman gazetesinin ilk sayısının yayım tarihidir. 1903 yılına kadar haftada bir gün yayımlanan gazete, bu tarihten itibaren haftada iki kez, 1912 tarihinden itibarense günlük olarak yayımlanmaya başlanır. Gazete, temiz bir Osmanlı Türkçesiyle yayımlanır ama bu Türkçenin içine diğer Türk şivelerinden de sözcükler serpiştirilir. Gaspıralı gazetesi aracılığıyla önce bir “Aydınlar zümresi” oluşturacak, bu zümrenin katkılarıyla bir eğitim hamlesine girişecek ve bu şekilde de Rusya Müslümanlarının birliğini sağlayacaktı. Gazete, bu sürecin ilk ve en asli unsuruydu. Gaspıralı, sadece gazete çıkarmanın yetmeyeceğini gördüğü için, kitap yayımlamak maksadıyla bir matbaa da kurdu. Arap harfleriyle baskı yapan bu matbaa, Kırımlı Müslümanların ilk matbaası özelliğini de taşımaktadır.
Gaspıralı’nın eğitim davası
Geçen zamanın aleyhlerine olduğunu gören Gaspıralı, gazeteyle eşzamanlı olarak eğitim sistemiyle ilgili düşüncelerini de geliştirir. Eğitim sistemindeki hantallığın farkına varan Gaspıralı, inşa ettirdiği derslikleri ferah, havası temiz okulunda kırk günde Türkçe okuma yazma öğretileceğini iddiasını öne sürer. O zamanki sistemin hantallığı göz önüne alındığında, bu çok ileri bir iddiadır ama Gaspıralı İsmail Bey’in “Usul-ü Cedid (Yeni Yöntem) adını verdiği yöntemiyle verilen eğitim başarılı olur, öğrenciler kırk günde okuma yazma öğrenir. Daha sonra Gaspıralı’nın iyice geliştirdiği bu sistem yayılacak ve gerçek anlamda bir eğitim devrimine yol açacaktır.
Bütün -Rusya Müslümanları Kongreleri
1905 yılında Rusya’da yaşanan kargaşayı fırsat bilen Kırımlı Müslümanlar, Rus Çarına, Kırımlı Müslümanlarla Rusların eşit haklara sahip olması başta olmak üzere daha birçok talebi içeren bir başvuruda bulunur. Diğer taraftan da, Rusya’daki tüm Müslümanların toplanacağı bir kongre hazırlığı yapılır. Hükümet kongreye izin vermeyince, bir gezi adı altında gayrıresmi olarak kongre toplanır. Bu kongre, “Birinci Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi”dir. Kongrede başkanlığa Gaspıralı seçilir. Kongre, Rus Müslümanlarının siyasi-kültürel haklarını elde etmek için çalışmalara başlar. Rusya’da yaşanan kargaşa, Kongre’nin işlerini kolaylaştırır. Kongre’nin lokomotifi Gaspıralı İsmail Bey’dir. Kongre’nin toplanıp bir şeyler elde edilebileceğinin ortaya çıkması, Rusya Müslümanlarını ümitvâr kılar, bu tarihten sonra Rusya’da tüm Müslümanlar harekete geçer. Matbaalar kurulur, gazeteler çıkarılır ve Gaspıralı İsmail Bey’in sistematize ettiği yöntemin benimsendiği eğitim faaliyetleri hızlanır.
Dünya Müslümanları Kongresi
Yaptığı çalışmalarla sonuç aldığını gören Gaspıralı, hedef büyüterek bir “Dünya Müslümanları Kongresi” toplama girişiminde bulunur, bu amaçla seyahatlere çıkar. Osmanlının ve dünyanın içinde bulunduğu ortamdan ötürü bu fikir, Müslüman devletlere ve bu devletlerin temsilcilerine cazip gelir. Bu yönde hazırlıklar da yapılır ama aradan geçen zamanda Kongre ile ilgili güç savaşları başlar. Kongre’nin gücünü kendi lehine kullanmak isteyenlerin iç çekişmeleri, kargaşayı arttırır ve Kongre’ye katılmayı düşünen samimi Müslümanları bu düşünceden soğutur. İstanbul’daki aydınlardan bazılarının da destek verdiği bu Kongre düşüncesinin kısır çekişmelere kurban olduğunu gören Gaspıralı İsmail Bey, 1911 yılında Kongre düşüncesinden vazgeçmek zorunda kalır.
Düşünceleri “Dilde-Fikirde-İşte Birlik” cümlesiyle formüle edilebilir
Gaspıralı İsmail Bey’in bugün de etkisini hissettirdiği düşünceleri “Dilde-Fikirde-İşte Birlik” cümlesiyle formüle edilebilir. Gaspıralı’nın ömrü, tüm Müslümanları bu amaç etrafında toplayıp yeniden dünya gücü olma peşinde geçmiştir.
Tüm bu çalışmaların yorduğu kalp, 24 Eylül 1914 yılında durur ve Gaspıralı ahirete iltica eder. Cenazesine, Rusya’nın her tarafından Müslümanlar temsilci gönderir. Gaspıralı’nın cenazesi ‘Birlik’in sağlandığı bir buluşmadır aynı zamanda. Vefatından sonra Gaspıralı ve onun düşünceleri hakkında yazılar kaleme alınır, düşüncelerinin yayılması sağlanır.
Dönüp geçmişe bakıldığında, özellikle Rusya Müslümanları için Gaspıralı İsmail öncesi ve Gaspıralı İsmail sonrası diye iki farklı dönem olduğu apaçık bellidir.
Ahmet Serin yazdı