Bir öğretmen, etrafında gençler, elinde kitaplar!

‘Söz Hakkı’ kitabı üzerinden Mustafa Köneçoğlu’nu ve şiirini yazdı Ömer Yalçınova. Yazarken özlediğimiz bir öğretmen karesini hatırlattı bizlere.

Bir öğretmen, etrafında gençler, elinde kitaplar!

 

Mustafa Köneçoğlu’nun kitaplarla ilişkisini her zaman kıskanmışımdır. Hoca, okuyan bir kuşağın varislerinden. Bazen cilt cilt kitaplardan söz eder; tefsirler, kelam veya hadis kitapları, siyerler, dünya Müslümanlarının başından geçen siyasi olaylarla ilgili kitaplar… Hocayı mı kitaplardan kıskanırdım, yoksa kitapları mı hocadan, tam kestiremiyorum. 1998’deydi galiba, hoca Erdem dershanesinde, elinde dört beş kitapla, çevresine toplanmış gençlere bir şeyler anlatıyordu. Bu tabloyu çaktırmadan, uzaktan izlemiştim.

Şimdi garip gelecek, hocanın Söz Hakkı’nı her elime alışımda bu tablo karşıma çıkar. Mustafa Köneçoğlu oysa o tablonun dışına çıkalı çok oldu. Söylemekte sakınca görmüyorum: Şiirleriyle herkesi şaşırttı. Kendisinden beklenenin üstünde bir başarıya imza attı. Kitap okuyan, edebiyatı seven bir edebiyat öğretmeni çerçevesinden çıkıp, bir şair olarak konuşmaya başladı.Mustafa Köneçoğlu

Türkçede düşünmek bir yerde dertlenmektir

Köneçoğlu, şiiri merkeze alan bir kuşağın mensubu değil. 1973 doğumludur. Onu rahatlıkla 71’liler arasında değerlendirebiliriz. 71’liler şiirden önce siyasetle uğraşmışlardır. Siyasetten şiire gelmişlerdir. Şiiri hiçbir zaman boş vakitlerini değerlendirecek veya zevk alacakları bir uğraş olarak görmemişlerdir. Şiir onların varoluşlarının bir uzantısı olarak doğmuştur. Şiirin kapısı bu kuşağa açılmıştır. Şu şekilde de söylenebilir: Bu kuşak şiirle açılmıştır. Zaten Türkçe düşünüp yazan ve dürüst bir şekilde siyasetle uğraşan her kişinin yolu şiire gelip dayanır. Çünkü Türkçe düşünmek büyük oranda Türk şiiriyle mümkündür. Bu yüzden Türkçede düşünmek bir yerde dertlenmektir.

71’lilerin şiirlerinde hüzünden önce acı vardır. Hüzünden çok acı… Bunun tam ifadesi Hakan Arslanbenzer’de karşılığını buldu: Çok Üzgünüm. Başka bir örnek: 90 Kuşağı’nın en hüzünlü ve lirik şairi gibi görünen İbrahim Tenekeci’nin anlatı kitabı Üzgünlük.

71’lileri üzmüşlerdir; dünya, arkadaşlar, okul, aile, toplum, devlet ve sistem. 60 Kuşağı’ndan (özellikle İsmet Özel ve Cahit Zarifoğlu’ndan) devraldıkları devrimcilikleri yüzünden “dünya sistemi” 71’lilerin üzerine çullanmıştır. Sanırım dünyayı değiştirme düşüncesi ve umudunu besleyen, büyüten son kuşak yine 71’liler olmuştur. 60 Kuşağı’ndan devraldıkları, gadre uğramalarının da sebebi olan devrimcilik onların canlı duruşlarında etkilidir. Dolayısıyla mesela ‘80 doğumluları pek anlamazlar, çözemezler. 80’liler tarafından tam olarak anlaşılmamalarının sebebi de budur.

Devrimcilik, 71’liler için hem büyük bir avantaj hem de acıdır. Avantajdır, çünkü 71’lilere, hak olan şeyin bahşedilmediğini, söke söke alındığını öğretmiştir. Acıdır, çünkü 71’ler “dünya sistemi”nin bütün olumsuzluklarını hissetmiş, bilmiş ve yaşamışlardır. 80’lilerin sanki alıcıları dünyaya kapatılmış. Daha doğrusu asıl meselelere dönük hassasiyetleri yok edilmiştir.

71’liler 60 Kuşağı’ndan yalnızca devrimcilik yönlerini almamışlardır

Köneçoğlu az konuşur ve etraflıca izahlara girişmez. Bu iki özelliğinin şiirlerinde de olduğunu görebiliriz. Birinciden başlayalım: Hoca az konuştuğu, hatta durduk yere hiçbir muhabbetin kapısını açma gereği duymadığı için, -siyaset, edebiyat, din konularında- ben hocaya karşı sohbetlerimizde hep eleştirel takılırım. Amacım konuşturmaktır. Özellikle hocanın savunduğu fikirlerin altını oymaya çalışırım. Ben oymaya çalıştıkça hoca boşlukları doldurur; yetinmez, üzerine yeni taşlar koyar.

Mustafa Köneçoğlu, Söz HakkıSöz Hakkı’nın toplamına baktığımızda hocanın bu sebatı, sabrı ve bildiğinin üzerine yeni sözler bina etme özelliğini görebiliriz. Söz Hakkı’nın çatısı, toparlanışı, işleyişi, bütünlüğü ve etkileyiciliği burada saklı: Sabit bir noktada karar kılmak, oradan ayrılmamak ve bildiklerinin üzerine her defasında farklı bir açıdan fikirler koymak. “Bütün ışıkları söndürsen yüzümü değiştirmem/ bütün ışıkları yansa da dünyanın bunu söylüyorum

Hoca etraflıca izahlara girişmez. Oysa bilirsiniz, büyük sıkıntıları vardır. Zihnî çıkmazlara girmiştir. Bir haksızlığa uğramıştır. Ya da bir yanlışla karşılaşmış, onu düşünmekte veya düzeltmeye çalışmaktadır. Fakat bunlardan söz etmez, ayrıntıları anlatmaz. Sebep? Bizce Köneçoğlu, dışarıdan gelen her şeyi iç dünyasına ekler, kendi meselesi yapar. “Sanki hayat bildiklerimi yüzüme çarpıyor”.

Kendi meselesi yapmakla da yetinmez; o dışarıdan gelen sıkıntıları, kendi kendisiyle olan meseleye eklemler. 71’liler 60 Kuşağı’ndan yalnızca devrimcilik yönlerini almamışlardır. Onların varoluşçuluk yönlerini de almışlardır. Hepsinde bir varoluş ve ontoloji problemi mevcut. Bu varoluş meselesi nedeniyle, onlarda bütün sıkıntılar kendi kendileriyle olan amansız kavgaya dahil edilir. Yücel Kayıran’ın söylemselleştirdiği bu felsefî boyut (Felsefî Şiir) tam da 60 Kuşağı’yla 71’liler arasına denk düşmesinden kaynaklanır.

Köneçoğlu’nun kısa şiirleri, şifrelenmiş izlenimi bırakan mısraları…

Dışarıdan gelen bütün sıkıntıların, iç sıkıntıya, tam ifadesiyle kendi kendisiyle olan probleme eklenmesi, dışarı taşmayı zorlaştırır. Beraberinde kapalılığı getirir. Ayrıntılardan kaçınmaya sebep olur.

Köneçoğlu’nun kısa şiirleri, şifrelenmiş izlenimi bırakan mısraları, yoğunlaştırılmış söylemi, derde yalnızca dert deyip geçmesi, derdin ne olduğunu söylememesi, bunu tartışmaması, açmaması, yalnızca o dertle uğraşan kişinin maruz kaldığı etkiyi, o dertlerden sadır olan acıyı, ıstırabı, boğuntuyu dile getirmesi bu yüzdendir. Köneçoğlu şiirlerindeki kısmî kapalılık, çok şeyin örtülü geçilmesi, açık verilmemesi, mükemmelliğe duyulan düşkünlük, onun, sıkıntılar karşısında izaha ihtiyaç duymayan yönüyle; bu yönü ise dünyaya karşı geliştirdiği bu bütün meseleleri, kendi varoluş sancısına dönüştürmesiyle ilgili.

Konu burada bitmiyor. Aslında mevzua yeni girdik. Fakat bundan sonrasında biraz acı biber yememiz gerekecek… Gerek yok.

O yüzden inşallah devamını Mustafa Köneçoğlu’nun ikinci şiir kitabı yayımlandıktan sonra yazayım. Sözüm olsun!

 

Ömer Yalçınova yazdı

YORUM EKLE