Ayşe Hümeyra Ökten ile Medine'de bir gün

90 yıllık ömrünü Hakkın rızasını gözeterek geçirmiş, kendi tatlı üslubuyla 'biz modern zamanın dervişiyiz' diyen Dr. Ayşe Hümeyra Ökten ile Üsküdar Anadolu İmam Hatip Lisesi talebeleriyle Medine’de bir gün geçiren Yasemin Kapusuz, kendisiyle sohbetinden notlarını aktarıyor.

Ayşe Hümeyra Ökten ile Medine'de bir gün

Hepimize malumdur “Cihân-ârâ cihân îçindedir ârâyı bilmezler / O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” beyiti. Maalesef ki bizler, elimizdekinin değerini geç bilenlerdeniz. Kolay olanı seçip ağıtlar, methiyeler yazıyoruz içimizde, yakınımızda olan değerlerimize onları yitirdikten sonra. Modern çağın bizi her yönden kuşattığı, konformizmin hücrelerimize kadar işlediği bu çağda, unuttuğumuz ya da unutturulan hasletlerden birisi de beraber soluk alıp verdiğimiz, aynı zamanı/ zemini paylaştığımız güzel insanları ihmal etmemek, onların kıymetlerini yaşarken de bilmek. Kaderin garip bir cilvesi mi dersiniz? Yoksa bizim ataletimize giydirmeye çalıştığımız ucuz bir dekor muşambası mıdır? Durum bu işte… Oysa büyüklerimiz bize, babalarından, baba dostlarını bile ihmal etmemeyi, babamız mekan değiştirse, vefat etse bile geride bıraktığı baba dostlarını ihmal etmemeyi öğrendiklerini anlatırlardı. Devrimizde yaşayan güzel insanları bulmak ve onların haliyle hallenmek ne büyük bir güzelliktir bir bilsek!

Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun” diyordu ya Yunus. 90 yıllık ömrünü Hakkın rızasını gözeterek geçirmiş, kendi tatlı üslubuyla “biz modern zamanın dervişiyiz” diyen Dr. Ayşe Hümeyra Ökten ile Üsküdar Anadolu İmam Hatip Lisesi talebelerimizle Medine’de öylesine bereketli bir gün geçirdik ki…  “Geçmiş zaman olur ki/ Hayali cihan değer” nevinden geçirdiğimiz bu güzel günde şahsından dinlediklerimizi kısa kısa not ederek istifadelerinize de sunmak istedik. Yakın çevresinden de dinlediğimize göre Dr. Ayşe Hümeyra Ökten’in sohbetleri ses kayıt cihazları ile kaydediliyor, videolar çekiliyor ve yayımlanmak üzere hazırlanıyor imiş. Bu muştulu bir haber. Bizim ilk vereceğimiz haber ise özellikle sevdiklerini ve özleyenlerini, hasret gidermek isteyenlerini üzecek nitelikte.  1953 senesinden beri bir kısmını İstanbul’da, son yıllarda ise büyük bir kısmını Medine’de geçirdiği ömrünün Medine’de nihayetlenmesini istediği için artık İstanbul’a gelmeyeceğini söylüyor Dr. Ayşe Hümeyra Ökten. Efendimize komşu olarak orada kalmak istiyor “Medine Gülü.” Medine Gülü diyoruz çünkü Medine’de ve civarında yaşayan Türkler böyle hitap ediyorlar kendisine. Sizler bu insanla tanışmakla, onun sohbetine nail olmakla bahtiyarlardansınız, diyorlar. Çok şükür…

“Ayağın Kabe’ye varsın”

1925 yılının Ekim ayında Fatih - Atikali’de doğan Ayşe Hümeyra Ökten’in Medine’ye ilk gidişi 1953 yılında, Kızılay tarafından Hac’da doktor olarak görevlendirilmesi ile oluyor. Hacılarla tek tek ilgilenip türlü zorluklarla karşılaşmış olmasına rağmen buraları öyle seviyor ki ayrılmak istemiyor bir türlü ve İstanbul’a döndükten sonra tekrar gidebilmenin yollarını arıyor. Allah’ın lütfu ile ve hastalarının duası ile ikametgâh alıyor ve senede bir- iki defa Suudi Arabistan’a giriş çıkış yaparak ikametini muhafaza ediyor. İstanbul’da da ailesini, hastalarını, dostlarını hiç ihmal etmiyor. Şu anki halinin çok hayır dua almasından olacağını düşünüyor. Babasının, annesinin duası: “Dünyan ve ahretin ma’mur olsun.” Anneannesinin duası: “Allah ömür bereketi versin.” Hastalarının duası: “Ayağın Kabe’ye varsın.” “Elhamdülilllah” diyor, “hepsi de oldu.”

İmam hatip mekteplerinin kurucusu Mahmud Celaleddin Ökten hocamız, kızının Medine’de yaşamasına itiraz edememiş. Annesi de öyle. O kadar çok istediğini görünce kıyamıyorlarmış kendisine. Çocukluğunda iken Heybeliada’da bir gün akrabalarına bir şakası olmuş babasının. Esmerleşmiş halinden dolayı, “Bu kızımı Arabistan Yarımadası’nın köşeciğinden satın aldım.” demiş. İlk haccına gideceği yılda ise ikindi vakti abdest almak üzere hazırlanmış, kolları dirseklerine kadar sıvalı bir şekilde yanına gelip, “Kızım ben anlıyorum ki sen Hicaz yolunu su yolu yapacaksın.” demiş. Hakikaten ömrü yollarda geçmiş Hümeyra Ökten’in. İlerleyen zamanlardan birinde, aslında gitmesini istemediğini ama Allah ile arasına girmek istemediğini söylemiş. O, tek başına sınırlar aşan, Necid çöllerini tır kamyonuyla geçen, Şam’da, karda kışta gecenin bir vakti istasyonda tek başına tren bekleyen “Dindar Bir Doktor Hanım”.

Vefat ettiğinde rahlesinde kitabı açıktı

Medine’nin büyüsüne kapılmış imam hatip lisesi müdavimleri olan bizler daha çok ondan Mahmud Celaleddin Ökten hocamızı, Medine aşkını ve bir de hocası Mehmed Zahid Kotku’yu dinliyoruz. Babasının ne kadar disiplinli, net, kararlı, azimli bir insan olduğunu anlatıyor. Mahmut Celaleddin Hoca, uzun çabalarla açılmasına vesile olduğu Fatih- Langa’daki imam hatip okulunun talebelerinin ikmal ve iaşesi konusunda zorlanmaktadır. “İlim Yayma Cemiyeti” diyor, “o zamanlarda daha çok eski camileri onarmak ve cami yapmak gibi işlerle uğraşırdı.” “Babam onlara talebe yetiştirmek için de çabalamak gerektiğini izah ederdi, İlim Yayma Cemiyeti ondan sonra bu konuda çok büyük hizmetler yaptı. Hâlâ da ümmet için çok faydalı işler görüyorlar. Allah onlardan razı olsun.”

Merhum Celal Hocamızın talebeleri ile ne kadar çok ilgilendiğini okuyor, dinliyoruz.  Talebelerin sık sık evlerine ziyarete geldikleri de olurmuş. “Babamın yanında onun paltosunu taşıyan ve onun her vaktinde ondan ders alan öğrencileri olurdu” diyor. Doktor olarak görev yaptığı günlerden birinde, talebeler eve gelmiş, geç vakit olduğu halde hâlâ oturuyorlarmış. Babasının hastalanmasından endişelendiği için kendisini yormamasını istemiş. Celal Hoca, “Ya Rabbi kitabının lisanını bana öğret, ben de ölünceye kadar bu dinin dellalı olayım.” diye ahdetmiş. “Benim yorgunluğuma hiç üzülme” demiş, gönlünü almış. Hayatını ahdine bağlı yaşıyor Celal Hoca. “Vefat ettiğinde rahlesinde kitabı açıktı” diyor Hümeyra’sı.

Babasından en çok ders okuyan talebelerden birinin de kıymetli hocamız Orhan Okay olduğunu biliyoruz. Tam o anda Hümeyra Teyzemize Orhan Okay hocamızın daha yenice rahmet-i Rahman’a tevdi ettiğini söylüyoruz. Bunu duyan Hümeyra Teyzemiz, “Ya, öyle mi?” diyerek hüzünle birer Fatiha okumamızı istiyor bizden… Özellikle de gençlerden. Çünkü gençlere ayrı bir kıymet veriyor.

Babasının adına açılan okulların fotoğraflarını gördükçe seviniyor. Celal Hocamızın en büyük evladı, kimyager Züheyra Ökten’in ve Prof. Dr. Sadettin Ökten hocamızın ablaları Dr. Ayşe Hümeyra Ökten, babası Celal Hoca merhum ile yaşadığı esprili bir anısından da tebessümle bahsetti bize. Celal Hoca’nın Prof. Dr. Sadettin Ökten’den önce bir oğlu daha olmuş fakat o bebek bir yaşında vefat etmiş. Bunun üzerine Hümeyra Ökten, ailede bir doktor olmalı diye düşünmüş. Ayşe Hümeyra, okuyup doktor olup da babasına iğne yaparken, “Biz, kızımız okusun doktor olsun diledik ama o ilk önce geldi, bizi iğneledi” diye takılırmış. O sahneyi ve dualarını hiç unutmamış!

Anlatmaktan yorulmayan ve kendisini can kulağıyla dinleyen gençlere ve bize bıkmadan usanmadan anlatan Ayşe Hümeyra Ökten, kendisinden dua ve nasihat isteyen gençlere, namazlarıını bırakmamaları ve hizmetten kaçmamalarını öğütlüyor. Ayşe Hümeyra Hanım hayatını "benden talep edilen, gücüm dâhilindeyse yaparım" şeklinde düzenlemiştir çünkü. Bundan ötürü kendisinden "benim vazifem değil" sözü çıkmaz. Yeri gelir hemşire, yeri gelir bir grup hanımın hac refakatçisi, hasta bakıcısı, anne olur. Yıllar yıllar öncesinden kızlarına, torunlarına, yakınlarına, ona duydukları sevgiden dolayı “Ayşe Hümeyra” ismini koyanlar var. İstanbul'da olsun, Medine’de olsun hastanede görev yaptığı yıllarda bütün hastalar kendilerini güler yüz ve sabırla dinleyen, yardım eden, rehberlik eden ve tabii dua eden doktora muayene olmak için onun nöbet gününü beklerlermiş. Fethi Gemuhluoğlu‘nun da sıkça belirttiği gibi “yaptığınız işi en iyi şekilde yapın” diyor bizlere de. Hümeyra Ökten adına ülkemizde bir okulumuz mevcut aslında ama babasının adına açılan okullar onu ziyadesiyle memnun ediyor.

Mehmed Zahid Kotku Hazretleri ona “doktor abla” dermiş

Kimine evlat, kimine doktor, teyze, yoldaş… Kimine abla kimine de anne olmuştur o. Hümeyra annemiz, validemiz diye de hitap ederiz ona. Oysa hiç evlenmemiştir. “Her eve bir anne ama yedi mahalleye de bir doktor lazım, işte o doktor ben olayım.” demiş. Medine’ye olan bağlılığı evlenmesine mani olmuş ama hiç pişman olmamış manevi evlatlarının Hümeyra Validesi.

Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin de doktor ablasıdır o. Mehmed Zahid Efendi, vapurda hacdan dönerken, “Biz çobanız, koyunlarımızı tanırız, o bizden…” diyerek onu tanıdığını bildirir iltifatlarda bulunmuş, ona “doktor abla” diyerek selam verirmiş. Sonraları Mehmed Zahid Kotku merhumun doktorluğunu da yapacak olan Ayşe Hümeyra hanımın artık bir sıfatı daha olmuş. Mehmed Zahid Kotku merhumun doktoru, doktor ablası.

Mehmet Zahid Efendi merhumdan gördüğü bazı kerametleri de paylaşıyor bizimle. Bir öğle sonrası Hocaefendi gelip pilav yapmalarını ister onlardan. Bunun sebebini pek anlamazlar. Hocaefendi midesinden rahatsız olduğu için kendisi yemeyeceği halde neden pilav yapın demiştir? Valide Hanım dedikleri Zahid Efendi’nin hanımı, “Bilmiyorum, dur bakalım ne olacak” der. “O zamanlar” diyor, “ne telefon var ne mektup ne de birilerinin geleceğine dair bir bilgi.” “Hayırlısı” diyorlar, hemen verilen vazifeye girişiyorlar. Ve o gün Korkut Özal Bey, yanında pek çok misafiri olduğu halde Hocaefendi’yi ziyarete geliyor. En kolay yemeklerden olarak hemencecik yaptıklarını söylediği pilav ve pilav üstüne koymak üzere yaptıkları kavurmaları hemen misafirlere ikram etmişler.

Yine yıl 1965’tir. Ayşe Hümeyra Teyze, hacca gitmek dileğindedir. O günlerde Mehmed Zahid Efendi, “Doktor Hanım benim yanıma uğrasın” diye haber gönderir. Lakin bunu yoğunluktan unutur Humeyra Teyze. İkinci kez yanıma uğrasın haberi kendisine ulaştığında yanına varır. Zahid Efendi merhum, “Bu sefer gitmesen olmaz mı?” der. O da, “Gitmesem öleyim daha iyi” gibi bir cevap verir. Bu sefer Zahid Efendi merhum, “Hem senin yeterli paran var mı ki?” der. O da, “Evet, var efendim.” diye cevap verir. “E o zaman hayırlısı ile git, gel” denilir ve o da oradan ayrılır. Yola çıkar. Lakin bir gün gecikmeli gittiği için hem ikamet hakkı yanmıştır hem de para cezası ödemek zorunda kalır. Bundan ötürü var dediği parası da biter. Parası da yetişmez, bir ayda da dönemez. Ve Zahid Efendi’nin kendisini, kendine has zarif üslubu ile o an aslında tatlı tatlı uyardığını anlar.

Bizi ümmet seviyor, bizden ümitliler

Bizlerin de Beytullah’a ve Ravza-yı Mutahhara’ya bağlandığımızı görünce babasıyla beraber geldiği hacda bir grupla birlikte Kabe’nin içine girişini anlatıyor. “Bayılacak gibi oldum, ilk girdiğimde. Ayaklarım tutmadı ama daha sonraları öyle olmadı.” diyor. Kabe’nin içinde her yerde namaz kılıyor ve buralardan ayrılmamak için dua ediyor.

“Torpil büyük yerden olunca kalınıyor” diyerek Zehra Hanım’ı anlatıyor sohbetin devamında. Çok sayıda insanın, hanımın umreye, hacca gitmesine vesile olmuş hayatı boyunca. O yıllarda deliller var. Evlere yerleştirirmiş misafirleri. Onlardan biri, Zehra Hanım. Umre yapıp dönecekleri zaman bu hanım, hazırlanmış, eşyası da hazırmış ama ağlıyormuş. “Bu gece Resulullah’ı gördüm, sen gitme!” demiş. Oturma izni olmadığı için bırakmak istememişler ama manevi emre de itaat etmek gerektiği için rahmetli Ali Ulvi Kurucu hocamızın yanına bırakmışlar. O kadar sevilmiş ki bu hanım, Hac Bakanı’na kadar gitmiş. Hac Bakanı Kutbi Efendi’nin hanımı da Türk imiş. Hac Bakanı’nın hanımı Betül Hanım da onu çok sevmiş. Ona, benim teyzemsin diyerek oturum izni çıkartmış. İki üç senede bir Türkiye’ye gelirmiş bu hanım. Ona da Medine Gülü demişler, evi misafirle dolar taşarmış. Kızıyla Medine’de yaşamış ve orada vefat etmiş. Cennetü’l Baki’de mezarı, Hz. Aişe Validemizin yanına düşmüş. “Yaaa” diyor Ayşe Hümeyra Ökten de, “Torpil büyük yerden olunca… 1970’li yıllarda Suudi yetkililer Türkiye ile her yönden iyi ilişkiler kurmak için ciddi çabalar sergilerdi.” Suudi yetkililer çaba gösterirken bizim Türk devleti yetkilileri laik devletiz diye uzatılan ele gereğince önem vermemişler. “Şimdi ise bizim Türk yetkililer bunun tersini yapmaktalar” diyor. “Ne günlerden ne günlere geldik. Ülkemizde 15 Temmuz bile yaşansa artık güçlüyüz. Türkiye çok büyük badire atlattı. Üstesinden geliriz. Bizi ümmet seviyor, bizden ümitliler” diyor. Hâlâ günlük gazete okuyup Türkiye’de olan bitenleri de takip ediyor.

Ayşe Hümeyra Hanım'ın çok güçlü bir manevi seyr-ü süluku da bulunmaktadır. Ama anlatmaz. Kalabalıklar içinde dahi kendi iç dünyasına çekilir. Tasavvufi ahlakın etkisi iledir hali. Kendisinin hallerinden behsedilmesini istemez. Hâlâ Mescid-i Nebevi’de çantasından çıkardığı küçük bir seccadesiyle mermerler üzerinde namazını eda eder, halılarda yer vermek istenildiğinde dahi “Ben buralara alışığım, bana hizmet etmeyin.” diyor. Ama “Beni Allah yedirir, yerimi, yurdumu ayarlar” diyor. “Arapça dualar öğrenin, dua ayetleri ile dualar edin, buralara sık gelin” diye tembihliyor.

Evet, yüzyıllar öncesi Yunus’unun dediği gibi "Canlar canımı buldum, bu canım yağma olsun” misali sahip olduğu tek bavul dünyalığı ile hâlâ yollarda… “Ballar balını buldum kovanım yağma olsun.” Ve de Medine’de, Sevgililer Sevgilisi’nin yanıbaşında…

Allah, ebeden razı olsun. Dünya ve ahreti ma’mur olsun. Allah ömür bereketi versin. Ayağı Kabe’ye varsın.

“Şairini bilmiyorum ama sana bir beyit söyleyeyim, teselli ol” demişti ayrılırken. Buyrun: “Muhabbet eylese diller olsa Cidde-i ittifak/ Zahiren ayrılsalar da manen olmaz iftirak

Yasemin Kapusuz

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ayla Akın
Ayla Akın - 6 yıl Önce

Allah razı olsun Ebeden Daimen Dr. Ayşe Humeyra Annemizin nasihatler ine uygulamayi ve Dualarında buluşmayı Rabbim nasip etsin bizleride inşallah Allah ömrüne bereket vücuduna sağlık Afiyet versin Amin.

Havva yilmaz
Havva yilmaz - 6 yıl Önce

Elhamdülillah bende Medine'de 2 yıl. kadar kaldım Hümeyra teyzeyle sık sık beraber olur onu evimde agirlardim Allah CC kendisinden razı olsun bizim manevî değerlerimiz Allah CC başımızdan ayırmasın her zaman büyüklerimizin duasına ihtiyaciz

Nevin
Nevin - 6 yıl Önce

Artık sıra film çekiminde. Kitaptan ve röportajlar lardan da yararlanarak senaryo yazılıp filmi çekilse ya o kadar yönetmen senarist var hala filmi yapılmadı.

Hatice Kübra Uluocak
Hatice Kübra Uluocak - 4 yıl Önce

Hümeyra teyzem Medine'de görevli olarak bulunduğum otelde sohbetlerimize katlırdı..

Gelmek istiyor musun diye arardım, sonra gidip kaldığı evden araçla alır sohbete getirirdik..

Sonra Mescidi Nebeviye giderdik beraber, onu saatlerce dinlemek beni alır götürürdü, onu dinledikçe kendimi ümmet adına çalışamayan, başarısız bir genç olarak görürdüm..

Son görüştüğümüzde bana bi başörtüsü hediye etmişti, onu hep saklıyorum.. Ricam üzerine kendi sesinden şiir okumuştu, sesini çekebilir miyim demiştim, zararı yok çekebilirsin demişti..

"Görelim mevlam neyler neylerse güzel eyler" şiirini okumuştu..

Evet filmi falan yapılsa zamanımız gençlerine çok güzel örnek olur..

Asla pes etmemiş, hayatı mücadele ile geçmiş..

Türkiyemizin şimdiki halinden memnundu eskiye nazaran..

1925 doğumlu olup da hala ayakta namaz kılabiliyor olmasını namazın verdiği dinginlik olarak ifade ediyordu.

Çok özledim, 2016'dan beri gidemedim, gitsem de hem teyzemi hem Mekke-Medine'yi görebilsem.

Rabbim hepimize böyle nadide dostluklar nasib etsin..

Zeyneb
Zeyneb - 6 yıl Önce

Çok güzel bir yazı olmuş, yaşayan güzel örneklerden haberdar olmak sadrımıza şifa oluyor...

Aysel Kurt
Aysel Kurt - 4 yıl Önce

Allah razi olsun cok guzel bir yazi olmus
2017 yili hac doneminde kendisini dinlemek sonrasin dada sohbet edebilmek nasip oldu kendisinden ogrendigim duayi aktarmak istiyorum
*kendi aldigim abdest ile imanla gocebilmeyi nasip et*

Emine koyunoğlu
Emine koyunoğlu - 4 yıl Önce

Gözyaşlarıyla okudum..ve boşa geçmiş ömrümün sonlarında bari böyle güzeller güzeli insanlarla yakın olsam dost akraba olsam..

Nevin sönmez
Nevin sönmez - 4 yıl Önce

Allah onlardan razı olsun bizlerde ins dini islama hizmet edenlerden eylesin