İlk karşılaşma: Soğuk, mesafeli, seçkinci… Kıyafetinden tıraşına, kullandığı eşyadan okuduğu kitaba, yaka mendilinden ayakkabı bağına böyle…
İkinci karşılaşma: Seçmesi, mesafe ayarı, resmiyeti alabildiğine bilinçli… Mizacını mı bilinci kontrol ediyor, bilinci mi mizacına galebe çalıyor sorusunu sorduramayacak bir netlikte bilinçli… Aynı cümleyi ters çevirip mizacından demeniz de değiştirmiyor durumu; mizacı da bilinçli…
Sonrası:
Onda maddi olan her şeyin kılcal damarlarında dolaşan ruhun fotoğrafını çekebilecek bir göz var. Eşya sadece eşya değil, eşyanın ötesinde bir şey. Varlık acısının, sığındığı dilin, o açtığı anlam alanlarının kıyılarında, vadilerinde, ovalarında, mağaralarında dolaşırken buluyor kendini… Orada da seçici… Ben de anlamım diyen şeyi ıskalamıyor elbette ancak, anlamın yalancı görünümlerine, henüz anlam olamamış düşüklere, ceninlere pek pirim vermiyor.
Onda sınıflama ve sıfırlama yok. Hiçbir şeyin silinemeyeceğini, yok edilemeyeceğini biliyor. Bunu Allah’ı ve Adem’i bildiği için biliyor.
Avrupalı bir duruşu, Asyalı bir duyuşu var; buna Afrika dâhil…
Gülümsemesi de bir seçim bütün doğallığıyla… Bir bebeğe, bir çiçeğe gülümser gibi gülümsüyor dünyaya… Dünyaya gülümserken, dünyanın bilenler için gülümsenecek bir yer değil, çokça gülümsetilecek bir yer olursa yaşanası hal aldığının, bu yaşanası hale yönelik gülümsemenin de bir tutunma çabasına zemin teşkil ederse anlam kazanacağının farkında…
Farkında olmanın yorgunluğunu uykuyla, endişeyle silemeyenlerden…
Yüzü “evvel”le “ahir” arasında askıda
Şiiri kuyuda, incir yaprakları üzerindeki bal damlası olarak görüyor düşmemek ve kanamamak için… Düşmenin ve kanamanın kaçınılmaz olduğunu bile bile…
Dünyaya Sarkıtılan İpler, Mesafesi Kadar İnleyen Rüzgar, Yarım Ağaçlar, Yitirişler, Evvel, Kireç, Kör, sadece isimleriyle bile dünyaya nerden tutunduğunun, yahut ona dünyanın nerden tutunduğunun işaretleri…
Kendisini bir ayet olarak görüyor, öyle; muhkem tarafı seçimine dâhil, müteşabih tarafı ve anlamı açıklanmayan harflerin toplamı bir ürperti… Bu ürpertide hayalin ve hayretin her nevi özgün bir opera ayininde…
Sonrasına bağlanan:
İlk intiba ve ikinci intiba da söylediklerimize dâhil…
Ömer Erdem bu, şairimiz.
Sezai Bey’e muhabbeti Diriliş mecmuasında yazmasıyla sınırlı değil.
Pek çok dergide yazdı.
Cevdet Karal’la birlikte Kaşgar mecmuasını çıkardı.
Şiire ve hayata dair yazılar yazıyor.
El ayak çekilince de, el ayak çekilmeden de çekildiği yer: “Kitap Adası”.
Yüzü “evvel”le “ahir” arasında askıda… Aynaya baktığında milyarlarca yıllık bir afişe bakar gibi bakıyor.
Böyle biliriz.
Mehmet Aycı yazdı