Ankara’da sırlı bir veli: Dr. Emin Acar

"Dr. Emin Acar’ın sohbetlerinde kitaplarda bulamayacağınız hayat dersleri, ilim ve irfan damlaları alırdınız. İsmail Turan Hoca’yla birlikte yaptıkları Hadis ve Tasavvuf sohbetlerinde geleneğimizde çok önemli bir yeri olan sohbet meclislerinin derinliğini ve güzelliğini yaşatır, iki güzel Müslüman ilim ehlinin saygı ve sevgi ile sohbetlerine de şahit olurdunuz." Uzm. Dr. Selahaddin Semiz yazdı.

Ankara’da sırlı bir veli: Dr. Emin Acar

Dr. Emin Acar, tıp doktoru, siyaset adamı, milletvekili, kanaat önderi, tasavvuf ehli, Ankara’da İslâmi camiadan ve farklı düşüncelerden birçok insanın ağabeyi gönül ehli bir insandı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Kliniği’nde ihtisas yaptı. Daha sonra nöro-psikiyatri uzmanı, o zamanki deyimle ‘Akliye ve Asabiye Mütehassısı’ olarak görev yaptı.

Maraş Merkez Hükümet Tabibi, Çardak Nahiyesi Hükümet Tabibi, Bolu Akçakoca Belediye Tabibi, Akçakoca Hükümet, Sağlık Merkezi Tabibi, Serbest Doktor, Devlet Planlama Teşkilatı Sağlık ve Gıda Uzmanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teşvik Uygulama Proje Uzmanı olarak hekimlik görevlerinde bulundu.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’ni kurarak, siyasette yeni bir dönem başlatmasının ardından, onun yakın çevresinde bulundu. Milli Selamet Partisi (MSP) kurulunca da desteğini ve dostluğunu devam ettirdi. 1973 yılında MSP’den Bursa Milletvekili seçilerek TBMM’de yasama faaliyetlerine katıldı. Fransızca, Almanca, İngilizce biliyordu. Evli ve 2 çocuk babasıydı.

Dr. Emin Acar, 1970’lı yıllarda Ankara Hacı Bayram Veli Camii’nin yanındaki iki katlı ahşap bir toprak evi muayenehane ve sohbet meclisi olarak kullanmaya başlamıştı. Hacıbayram semtindeki bürosunda kendisini sevenlere Hacı Bayram Veli'nin yolunda tasavvuf ve İslâmi ilimler konularında dersler vererek ilim ve irfan hizmetlerinde bulunuyordu. Ayrıca Bolu- Abant yakınında Hayreddin Tokadi Hazretleri’nin gözlerden uzak, sakin, ağaçlar arasındaki münzevi dergâhını da sohbetleri ve ilgisiyle canlandırmış; insanların ziyaret ettiği, yolculara ikramların yapıldığı bir manevi merkez hâline gelmesinde emeği geçmiştir.

Dr. Emin Acar, tasavvuf yolundaki irşad faaliyetinin yanısıra, muhaddis İsmail Turan Hoca ile berbaber yıllarca Hadis dersleri okuttu. Uzun yıllar sürdürdüğü bu irşad faaliyeti ile birçok insanın ruh dünyasında iz bırakmıştır. 3 Nisan 2016 günü Ankara’da kalp krizi sonucu vefat etti. Cenazesi Ankara Hacı Bayram-ı Veli Camii'nden kaldırıldı. Bursa’nın İnegöl ilçesinde toprağa verildi. (www.biyografya.com)

İlk tanışma-İlk karşılaşma

1979-1980 yıllarında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğrencilik yıllarımda Vefa’da bulunan İlim Yayma Öğrenci Yurdu’nda kalıyordum. Seksen öncesi öğrenci olaylarını yaşadığımız, öğrencilik yıllarında acı tatlı birçok hatırayı paylaştığımız bu yurtta birçok öğrenci arkadaşımla uzun yıllar dostluk ve arkadaşlığımızı devam ettirdik.

Bu yurtta tanıdığım aynı zamanda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde de aynı sınıfta olduğumuz Dr. Emin Bey’in oğlu Rahmi Acar ile de görüşüyorduk. Sonradan öğrendiğimize göre; Dr. Emin Acar, ‘Rahmi’ ismini çok sevdiği, fikirlerinden ve hayatından çok etkilendiği, bir dönem gençliğinin ağabeyliğini yapan Dr. Rahmi Eray’ın ismini yaşatmak için oğluna vermişti.

Rahmi Acar’ın babasının milletvekili olduğunu öğrenince şaşırmıştık. Çünkü kaldığmız Vefa İlim Yayma Vakfı Yurdu daha çok Anadolu’dan gelen dar gelirli ailelerin çocuklarının kaldığı, imkânların kısıtlı olduğu bir yurttu. Emin Bey, çok sevdiği oğlu Rahmi Acar daha iyi şartlarda yaşayabilecek iken dindar gençlerin kaldığı bu mütevazi yurtta kalmasını tercih etmişti. Tabii Dr. Emin Acar’ı tanıyınca onun ne kadar sade ve mütevazi yaşayan bir insan olduğunu görünce sebebini daha iyi anladık.

Tıp Fakültesi öğrencilik yıllarında zor ve yorucu tıp eğitimi ve sınavlardan fırsat buldukça Beyazıt-Fatih- Şehremini civarında sosyal çalışmalar, sohbet ve konferanslara giderdik. Özellikle Fatih-İskenderpaşa Camii’nde hadis sohbetleri ve öğrenci buluşmaları vazgeçilmez uğraklarımızdandı. Dr. Emin Acar ile ilk tanışmamız, bir kandil sohbetinin ardından İskenderpaşa Camii avlusunda birkaç tıp öğrencisi ile birlikte yağışlı bir İstanbul gecesinde olmuştu.

Kandil proğramı sonrasında camii avlusunda sohbet ederken hatırladığım kadarıyla uzun beyaz bir pardesu giymiş, başında güzel örgü bir takke, elinde doksan dokuzluk derviş tesbihi, beyaz sakalı ve tatlı bir tebessümle aydınlanan yüzü ve hoş sohbeti ile bizlerde tecrübeli ve bilgili bir hekim ve mütevazi bir “Yesevi Dervişi” intibası bırakmıştı. Nöro-psikiyatri uzmanı olduğunu öğrendiğimizde tıp fakültesi son sınıfta olan bir arkadaşımız “Hangi branşta ihtisas yapmamızı tavsiye edersiniz?” diye sormuştu.

Sakin, yumuşak bir sesle ve sürekli tebessüm ediyor hissi veren bir ifade ile bize kısa bir karşılaştırmalı tıp branşları bilgisi vermişti. Aklımda kalan son cümlesi ‘Eğer dahili ve cerrahi branşları tercih ederseniz vücudun dış kısmıyla, kalıplarla uğraşır kalırsınız, ayağınız hep yerde kalır. Ama nöro-psikiyatriyi tercih ederseniz insanın beyni, aklı ve ruhu ile ilgilenirsiniz. Ayağınız gökyüzünde olur, manâya doğru yükselir gidersiniz” demişti.

Bir kanaat önderi

Dr. Emin Acar, Milli Nizam Partisi’nin kuruluşunda yer almıştı. 1973 seçimlerinde MSP’den vekil olmuştu. Daha sonra siyaseti tamamen bırakmıştı. Ama birçok siyasetçi, Hacı Bayram’daki bu yıkık-dökük eve gelerek ona danışırdı. Soranlara Türkiye ve İslâm dünyasının ağır problemlerini hatırlatır, çok çalışmak gerektiğini söyler, sorumluluklarını ve gayretin önemini vurgulardı. Memuriyetten ayrılmak isteyen bir arkadaşa “Memlekete karşı mesuliyetimiz var. Sakın bırakma” diye tavsiye etmişti.

Daha sonra birkaç defa Fatih’te Sağlık Vakfı’nın sohbetlerinde doktorlara verdiği seminerlerde Dr. Emin Bey’i dinlemiştim. Hem mesleki hem de sosyal birçok konuya derinlemesine vakıf, iç ve dış politikayı iyi takip eden ve değerlendiren, masonluk, siyonizm-sabatayizm konularında çok geniş bilgisi olan bir insandı. Bir hekim olarak hem hekimliği iyi bilmesine hem de bu kadar çok konuda detaylı bilgi vermesine hayran olmuştum.

Siyasileri şahıs ve çevresi ile değil fikir, ideal ve gayretleri ile değerlendirir, kısa tanımlamalarla eksik ve doğru yönlerini anlatırdı. Meşhur bir siyasiden bahsederken “Onun motoru kuvvetli lâkin direksiyonu zayıf” dediğinde siz o siyasetçinin bilgili, gayretli fakat strateji yönünden zayıf olduğunu anlardınız. Bir başka siyasi için “Kaportası iyi lâkin motoru zayıf” derken de dış görünüşünün ve konuşmasının iyi olduğunu fakat bilgi ve gayretinin yetersiz olduğunu anlardınız.

Dr. Emin Acar’ın Ankara Hacı Bayram Camii alt sokağında, dergâhında sohbetlerine zengin-fakir, siyasetçi- bürokrat, genç-yaşlı, öğrenci-akademisyen, her toplum kesiminden insanlar merak ve iştiyakle katılır, istifade ederdi. Sorulara geniş ve detaylı açıklamalarla cevap verir, heyecanlı gençlere genellikle sükûnet ve itidali tavsiye ederdi.

Çok farklı konularda geniş ve teferruatlı bilgi sahibi idi. Türkiye’de ve İslâm dünyasında olup bitenleri çok iyi takip ederdi. Yahudilerin Filistin’de, Rusların Çeçenistan’da, Çin’in Doğu Türkistan Bölgesindeki Uygur Türkleri’ne yaptıkları zulümden bahseder; sebepleri ve çareleri konusunda açıklamalarda bulunurdu. Bazen de mecliste siyasi grupların yaptıklarından bahsederdi. Fikirleri ve hayatı ile örnek alınacak son derece duyarlı bir Müslüman’dı.

Ankara’da sırlı bir veli

Ankara’ya gittiğim zamanlarda Hacı Bayram Camii’nde namaz kılar ve hemen alt kısımda eski Ankara evlerinin arasında bulunan muayene ve çay ocağı-dergâh-sohbet yeri olan dergâhını ziyaret ederdim. Bu eski Ankara evi adeta tarihten günümüze intikal etmiş bir Yesevi tekkesi gibiydi. Metruk bir ev görünümündeki evin ahşap kapısından girdiğinizde dar bir koridordan geçilip geniş bir salona girilir, ortada yanan sobanın etrafındaki eski masa ve sandalyelere oturulur, sobanın üzerinde devamlı kaynayan çaydanlıkta tadına doyum olmayan organik bikri çayları ikram edilirdi. Adeta Ankara’nın içinde farklı bir mekân ve boyuta geçmiş gibi olurdunuz.

Bu sohbet yerinde Cumartesi günleri Kur’an ve Hadis Hafızı İsmail Turan Hoca ile hadis sohbetleri yaparlardı. Sohbet esnasında misafirlerine dergâhın ulularından Somuncu Baba geleneğine uygun olarak somun ekmeği ve acı biberli baharat karışımı ikram ederdi. Soğuk kış günlerindeki sohbette öğrencilere ve dostlarına somun ekmek-acı biberli baharat karışımını eliyle ikram ederken “Somun ekmek ve acı biber fakirin sobasıdır. Afiyet üzere yiyin” derdi.

Bu eski ahşap evdeki zamane tekkesinde, tüm sınıflar vardı ama Ankara’da bürokrasi ve siyasette çok önemli olan hiyerarşi ve protokol yoktu. Zenginle fakir, meczupla müdür, esnafla milletvekili bir arada oturur sohbet dinlerdi. Misafirlere ikram edilenler de sade ve samimi ikramlardı. Somun ekmek gelişigüzel birkaç parçaya bölünerek bir geniş kaba konur, yanında baharat karışımının olduğu bir karışıma batırılarak yenirdi.

Henüz daha kuşburnunun yaygın olmadığı zamanlarda kuşburnu ve kuru üzümün karıştırılarak hoşaf yapıldığı şerbeti çok hoştu. Karışımın alışılmadık görünüşünden dolayı çekinerek içenler şerbetin enfes tadından dolayı birkaç bardak daha içmekten kendini alamazdı. Eski ahşap ev, herkesin teklifsiz davetsiz girebildiği sohbet ortamı, tekke çorbası ve çayı ikramı, her makamdan insanlar ve meczuplar… Paylaşılan somunlar… Sanki kitap sayfalarında okuduğumuz nostaljik bir tablo gibi asırlar öncesinin Alperen tekkelerinde anlatılan mütevazılık ve muhabbet buraya dolmuştu.

Bu dergâhta yemek ikramları da çok enteresandı. Dr. Emin Bey’in nezaretinde hazırlanan tekke çorbasının içerisine o gün gelen misafirlerin ikram olarak getirdiği tatlılar, baklavalar, üzüm, incir, kuruyemiş vs. de katılırdı. Bu dergâh çorbasını ilk defa içenler önce hayret ve çekinerek başladıkları çorbayı iştahla bitirir, tekrar bir tas daha içmek isterlerdi.

Rahmetli Dr. Emin Bey bu orijinal çay ve içecekleri ikram ederken “Rahatlıkla içebilirsiniz. Burada yenilen içilenleri kendi ellerimiz ile hazırlıyoruz. Yazın soğuk, kışın sıcak içecekler. Hepsi de ecdadımızın usulüne uygun Osmanlı içecekleri.” diye eklemeyi de ihmal etmiyordu.

Dr. Emin Bey misafirlerine İslâmi ve tasavvufi tavsiyelerde bulunduğu gibi tıbbi tavsiyelerde de bulunurdu. Depresyonda olan bir arkadaşa bazı ilaçlarla beraber sabah aç karnına limon suyu içmesini tavsiye etmişti. Dergâhta ikram edilen kuşburnu ve bitkisel karışım çayının da şifalı olduğunu söylerdi. Kuşburnu çayı daha sonra C vitamini kaynağı ve vücud direncini kuvvetlendirdiği için meşhur olmuştu.

O zamanlar çok bilinmeyen tam buğday ekmeğini yemeyi tavsiye eder, mısır ekmeği yiyen Karadeniz ve Sicilyalılar’ın daha heyacanlı ve sinirli olduklarını, suç örgütlerince kullanılmaya müsait olduklarını söylerdi. Kuru ve taze üzüm yemeyi çok tavsiye eder, tilkinin üzüm yediği için zeki olduğunu, çocuklarımıza üzüm yedirmemizi tavsiye ederdi. Hatta her Müslüman’ın çok üzüm tüketmesinin gerekli olduğunu, böylece daha zeki olacaklarını hem de şarap üretiminin azalacağını söylerdi.

Dr. Emin Acar’ın sohbetlerinde kitaplarda bulamayacağınız hayat dersleri, ilim ve irfan damlaları alırdınız. İsmail Turan Hoca’yla birlikte yaptıkları Hadis ve Tasavvuf sohbetlerinde geleneğimizde çok önemli bir yeri olan sohbet meclislerinin derinliğini ve güzelliğini yaşatır, iki güzel Müslüman ilim ehlinin saygı ve sevgi ile sohbetlerine de şahit olurdunuz. İsmail Turan Hoca’nın bazen 6-7 saat süren Hadis sohbeti sırasında Emin Bey hafifçe gözünü yumsa İsmail Hoca nazikçe “Doktor Bey uyumayalım, konu mühimdir” diye ikaz eder, O’da “Uyumuyorum İsmail Ağabey, gözümü dinlendiriyorum’ diye cevaplardı.

Sohbetlerin müdavimi bir arkadaş oradan şöyle bir hatıra anlatmıştı: “Bir gün dergâhta sohbet sırasında kapı zili çok uzun ve sert çaldı. Emin Bey gülümseyerek ‘Açın bakalım, bizimkiler geliyor’ dedi. Meğer Hacı Bayram Camii etrafında ne kadar gariban, meczup, özürlü varsa hepsi oraya geliyor, aç karınlarını doyurup giderken de Emin Abi’ye o gün yaptıklarını anlatıyorlarmış.

İçlerinden birisine “Anlat bakalım bugün neler yaptın?” diye sordu. Karşısındaki meczup; “Abi bugün çok para topladım, çook.” Diye cevap verince Emin Abi; “Eee söyle bakalım paralar nerede” diye sordu: Meczup “Abi gittim çook simit aldım öteki arkadaşlara (meczuplara) dağıttım” dedi. 

Bu sözlerin ardından Emin Abi bizlere dönüp “Kendini akıllı sananlar, bu insanlar gibi paylaşmayı bilselerdi, dünyada kimse açlıktan ölür müydü?” demişti. Mevla rahmet eylesin.

Uzm. Dr. Selahaddin Semiz

YORUM EKLE
YORUMLAR
Tabip
Tabip - 2 ay Önce

Tanışma ve sohbetinden istifade bahtiyarlığına eriştim.
Allah rahmet eylesin.

banner36