Anadolu’nun ‘Garip Bülbül’ü

Abdal geleneğinin son temsilcilerinden olan Neşet Ertaş bundan 7 yıl önce 25 Eylül İzmir’de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Anadolu’nun ‘Garip Bülbül’ü

Kökeni Orta Asya’ya kadar uzanan saz ve söz kültürünün Anadolu’ya yansıması olan bozlaklar, Orta Anadolu ve özellikle de Kırşehir’le özdeşleşmiştir. Abdal geleneğinin son temsilcilerinden olan Neşet Ertaş da 1938 yılında Kırşehir’de dünyaya gelmiştir. Çiçekdağı ilçesindeki Abdallar (Kırtıllar) köyünde hayata gözlerini açan Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş, Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin büyük ustalarındandı ve bu sebeple Yaşar Kemal tarafından “Bozkırın Tezenesi” olarak adlandırılmıştı. Bu yüzdendir ki Ertaş, Anadolu irfanının saza ve söze yansıması olan Bozlak kültürünü kaynağından içecekti.

Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana

Kırtıllar köyünde geldin dediler

Babama muharrem, anama döne

Dediysen atayı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi

Tokacı saz yaptı elime verdi

Yeni bitirmiştim üç ile dördü

Baban gibi sazcı oldun dediler

Müzik eğitimini babasından alan büyük ozan, küçük yaşlarda keman ve bağlama çalmasını öğrendi. 8 yıl boyunca Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat gibi birçok yeri gezerek düğünlerde ve farklı merasimlerde babasıyla birlikte bağlama çalıp türkü söyledi. Neşet Ertaş bu sebeple ilkokula gidemedi. Okuma-yazmayı ağabeyi Necati Ertaş’tan öğrendi. Bozlak türkülerini “feryat” olarak nitelendiren Neşet Ertaş, 1957 yılında babasıyla birlikte İstanbul’a geldi. “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül” türküsünü seslendirdiği ilk plağını çıkardı. Yıllar sonra ilk plağını neden böyle bir isimle çıkardığı sorulduğunda babasıyla aynı ruhun insanı olduğunu söyleyecekti, Bozkırın Tezenesi. İstanbul Şen Çalar Plak’tan çıkan bu çalışma halk tarafından çok beğenilince Ertaş’ın yeni plakları ve kasetleri birbirini takip etti. Kısa sürede geniş kitlelerin gönlünde taht kurmayı başaran sanatçı, tüm Anadolu’da dinlenen bir halk ozanı hâline geldi.

Sahne hayatına dönüş

İstanbul’da iki yıl kaldıktan sonra Ankara’ya yerleşti. 1962 yılında İzmir Narlıdere’de askerliğini yaptı. Askerliğini tamamladıktan sonra Ankara’da yaşamaya başladı. Ankara Devlet Radyosu’nda programlar yaptı. Bu sırada çalıştığı bir gazinoda Leyla isimli bir kızla tanışarak evlendi. Leyla Hanım’dan 3 çocuğu dünyaya gelen Neşet Ertaş’ın bu evlilik yüzünden bir süre babasıyla arası açılmıştı. Parmaklarının felç geçirmesi yüzünden bir süre müzikten uzan kalan Ertaş, 1978 yılında tedavi amacıyla Almanya’ya gitti. Tedavi, çocuklarının eğitimi ve geçim derdi sebebiyle uzun bir süre Almanya’da yaşayan büyük sanatçı 2000 yılında ülkeye dönerek İstanbul’a yerleşti. Aynı yıl İstanbul’da verdiği konserle sahne hayatına da geri dönmüş oldu. 2011 yılında İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülen Ertaş’ın bağlamadaki tavrı ve türküleri, o tarihten sonra ders olarak okutuldu. Bozlak kültürünün devamını sağlamak amacıyla Kırşehir Ustalar Müzik ve Oyun Topluluğu’nun kurulmasına da öncülük eden bozlak ustası, 25 Eylül 2012’de İzmir’de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Neşet Ertaş, kendisine ait türkülerin son kıtalarında “Garip” mahlasını kullandı. “Türkülerin Babası”, “Anadolu Efsanesi” ve “Abdal Müzisyen” gibi lakaplarıyla da anıldı. Hayatı boyunca kimseye sazıyla eşlik etmedi. “Yalan Dünya”, “Vay Vay Dünya”, “Kırşehir’in Gülleri”, “Neredesin Sen”, “Gönül Dağı”, “Mühür Gözlüm”, “Zülüf Dökülmüş Yüze”, “Yaraladı Bu Aşk Beni”, “Yolcu”, “İki Büyük Nimetim Var”, “Hapishanelere Güneş Doğmuyor”, “Evvelim Sen oldu, Ahim Sensin”, “Seher Vakti”, “Aşkın Beni Deli Eyledi”, “Deli Boran”, “Dertli Yoldaş”, “Dinek Dağı” gibi dillerden düşmeyen türküleriyle Anadolu halkının kalbinde taht kurdu.

Cahildim dünyanın rengine kandım

Hayale aldandım boşuna yandım

Seni ilelebet benimsin sandım

Ölürüm sevdiğim zehirim sensin

Evvelim sen oldun ahirim sensin

Sözüm yok şu benden kırıldığına

Gidip başka dala sarıldığıma

Gönülüm inanmıyor ayrıldığına

Gözyaşım sen oldun kahirim sensin

Evvelim sen oldun ahirim sensin”

“Yaşayan İnsan Hazinesi”

Kırşehir Belediyesi tarafından Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre’den gelen, Âşık Mahsuni Şerif, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Hacı Taşan ve Şemsi Yastıman’la devam eden ve en son Neşet Ertaş’la dünyaya yayılan müzik kültürünün Yaratıcı Şehirler Ağı’na alınması için UNESCO’ya başvuru yapıldı. Bunun üzerine Bozlak ustası Neşet Ertaş, UNESCO tarafından “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi” kapsamında “Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanteri”ne alınarak “Yaşayan İnsan Hazinesi” kabul edildi. Yaşamı boyunca yaklaşık 400 plak, onlarca kaset ve bir o kadar “Long play” kaydetmiş olan Neşet Ertaş külliyatının önemli bir kısmı “Kalan Müzik Yapım” tarafından 16 CD halinde piyasaya sunuldu. Süleyman Demirel döneminde kendisine devlet sanatçılığı teklif edildiğinde, “Devlet sanatçısı olmak ayrımcılığa yol açar, ben halkın sanatçısı kalmayı tercih ederim.” diyerek hem bu unvanı hem de devletten para almayı reddetti.

Gelenekten gelen türküleri kendine has üslubuyla icra eden Ertaş, eserlerinde Anadolu insanının acı ve kederini dile getirdi. İlahi aşk, insan sevgisi, hakkaniyet duygusu, ana ve babaya duyulan özlem, ilim ve cehalet, memleket hasreti olan onun türkülerinin temasıydı. Konuyla ilgili kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları söyler büyük usta: “Âşık Veysel’in de dediği gibi benim sadık yârim gara topraktır. Gözünen görülen, elinen tutulan, yediğimiz içtiğimiz, canımız topraktır. Bu toprağın en güzeli insandır, insanların en güzeli de anamız ve yârimizdir. İnsanı seven insan; Hakkı sever, bizde o Hakkın aşığıyız. Şüphesiz ki ölmez, yitmez, yemez, içmez, solmaz bir tek Allah’tır. Allah hepimizi eşit yaratmış. Haksızlık, cana gıyma, düşük görme olmasın. Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz. Cehalete hatırlatabildimse mutluyum.”

Anadolu’nun “Garip Bülbül”ü Neşet Ertaş pek çok kitaba da konu oldu. Bunların başında Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Parlak tarafından kaleme alınan “Garip Bülbül Neşet Ertaş” adı ile iki cilt kitaptır.

Garip Bülbül

Prof. Dr. Erol Parlak

“Garip Bülbül” Neşet Ertaş’ın hayat hikâyesi yanında sanatı ve bu sanatın verilerine dair müzikolojik analizlerin yer aldığı geniş anlatımlı bir eser. Kitap içerisinde onun icrası ve yorum özelliklerini ortaya koyan çok sayıda nota örnekleri de bulunmakta… Eserlerinin sözleri, yayınlanmamış şiirleri ile 1960’lı yıllardan itibaren gelen elyazmaları ve çok sayıda fotoğrafında yer aldığı eser, bu yönleriyle yalnızca bir yaşam hikâyesi olmaktan çok müzik alanına yönelik bir kaynak kitaptır. Ayrıca dil özelliklerine dair anlatımlar ve eski şiir formlarına dair örneklemeler de Türk dili ve edebiyatı alanında çalışmalar yapan araştırmacılara kaynak olacak niteliktedir.

Neşet Ertaş neden “Garip Bülbül” diye anılır? Garip olmak, hem bir tasavvuf kavramı hem de sosyal yaşamda yaşadıkları birçok olguya bağlı olarak Abdallara yönelik kullanılan genel adlandırmalardan biridir. Buradan hareketle Neşet Ertaş da şiirlerinde genelde “Garip”, kimi zaman “Garip Kul” ya da “Kul Garip” mahlasını kullanır. Ömrünü bir garip olarak yaşamış olan Ertaş, aynı zamanda avazı Hak’tan gelen, benzersiz sesiyle de bir bülbüldür. Anadolu’da kendisine yönelik bilinen böylesi bir adlandırma yoktur. Kitabın adının “Garip Bülbül” olması hem ustayı hem de kitabı betimleyecek en anlamlı isimdir.

Aşk ve Teselli

Selçuk Küpçük

Selçuk Küpçük, 2018 yılının sonlarında okurla buluşan kitabı “Aşk ve Teselli”de Neşet Ertaş için onu bilmeden yerli olunamayacağını söyler:

“… Neşet Ertaş da bana göre bir geleneğin son temsilcisidir. Bu gelenek belki bin yılı içine alan bir sosyolojiyi ve bu toprakların müziği kavrayışındaki aşkın anlayışı temsil ediyor. Neşet Ertaş müziğinin anlam haritasını çözmeden geriye doğru gitmek mümkün değildir. Yani bugün popüler siyasal bir kavram olan ‘yerlilik’ meselesinin en simgesel ismi belki de Neşet Ertaş’tır ve Ertaş’ı bilmeden yerli olunamaz.”

Müzik tarih boyunca yerle ilahi olan arasında irtibat kurmak amacıyla kullanılan bir enstrümandır ve dinlediğimizde etkisi altında kalmamız da bunun bir sonucudur. Yine bu sebepledir ki son temsilcisi olduğu bu geleneğin bir yansıması olarak Neşet Ertaş’a eserlerinde de vicdan, ahlak, erdem ve yalan dünyanın abartılarından arınma meselesi ağırlığını hissettirir. “Şamanlardan Mevlana’ya ve oradan son temsilcilerle bize gelen yolun menzilinde müzikle dünyanın ağırlığından kurtulmak, fazlalıklarımızı atmak, egonun tasallutundan sıyrılmak, erdemli bir insan olmak vardır. Bunu vermeyen müzik zaten bizi bir yere taşımaz.”

Nihan Su, Kitabın Ortası dergisi, Eylül 2019, sayı 31.

YORUM EKLE