Allah'tan korkmasam Arab'ın dahisi olurdum

On iki imam hazeratının ilki İmam-ı Ali, Rasulullah Efendimiz'in terbiyesinde yetişmiş, bütün faziletleri kendinde toplamıştı.

Allah'tan korkmasam Arab'ın dahisi olurdum

 

Müminlerin ilklerinden, Hazreti Peygamber Efendimiz'in amcasının oğlu, Fâtıma-tü'z Zehrâ'nın zevci, râşid halifelerin ikincisi olan Hz.Ömer'in kayınpederi, cennetle müjdelenen on sahabeden biri, ilmin kapısı, Hayber'in fâtihi, Allah'ın aslanı, Sevgili Peygamber'imizin kardeşim diye çağırdığı, cennetin seyyidleri olan Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin Efendilerimiz'in peder-i âlîleri Hayder-i Kerrar Aliyye'l Murtaza (k.v) Efendimizin faziletlerini yazmaya ne kalem, ne bir muharrir muktedirdir.

On iki imamın birincisi, Emir'ül mü'minin Ali bin Ebî Tâlib kerremallahu vecheh Efendimizin künyesi Ebu'l Hasan ve Ebu Turab'dır. Peygamber Efendimiz'in hoş bir latîfe ile kendisini Ebu Türâb diye çağırmasından ötürü, bu lakabı pek severmiş. Hazreti Ali Efendimiz, hicretten 23 sene önce Mekke'de, Kâbe-i Muazzama’nın içinde doğmuş. İslam'a davet başladığında ise henüz on yaşlarında iken, Peygamber Efendimizin, Rasulullah olduğuna iman etmiş.

Hazreti Ali Efendimiz; güler yüzü esmerce, gözleri iri, gür sakallı, orta boylu, iki omuzları arası genişçe, pazuları kalın, elleri kavî, insan güzeli ve daima her konuda galib bir zât-ı şerif imiş. Çeşitli vasıflarını anlatan birçok lakabı vardır Hazreti Ali'nin. Seçilmiş, beğenilmiş ve Allah tarafından makbul olduğunu anlatan 'mürtezâ' lakabının yanı sıra, defalarca düşmana saldıran manasına gelen 'hayder-i kerrar' diye bir başka lakabı daha vardır. Allah'ın aslanı manasında 'esedullah', velilerin şâhı anlamına gelen 'şâh-ı velâyet', dinin başbuğu 'yâsibüddin' ve Hayber kalesini fetheden anlamına gelen 'fâtih-i hayber' lakablarıyla anılagelmiş.

Fitnelerle yiğitçe mücadele etmişti

Hayat-ı seniyyeleri süresince din-i İslâm için çalışan Cenab-ı Ali Efendimiz, râşid halifelerin de dördüncüsüdür. Hilâfeti devrinde baş gösteren fitnelerle yiğitçe mücadele etmiş ve Rasulullah Efendimiz'den doğru öğrendiklerinden hiçbir bahaneyle taviz vermemiş. İmam-ı Ali Efendimiz'e muhalefet eden Muaviye ve kardeşi Ziyad, Amr bin As ve Mugire bin Şûbe'den Arabın dahisi, becerikli, işbilir olarak bahsedildiğinde, "Eğer ki Allah'tan korkmasaydım, Arab'ın dahisi olurdum." demiş.

Hazreti Ali Efendimiz, hiç puta tapmamış ve Peygamber Efendimiz'in terbiyesinde yetişmiş. Hazreti Ali Efendimiz, geceleri az uyur, daima ibadetle meşgul olurmuş. Gözyaşları içinde Allah'ı anarken dünyaya, "Beni bırak. Seni üç talakla boşadım. Ömrüm az, seninle oturmak hor, tehliken çoktur. Ah ah; azık az, sefer uzun, yol korkulu." dermiş. Elbiselerini yamarmış. Yamalı elbisenin huşû verdiğini, buna müminin uyacağını söylermiş.

Bunun yanı sıra Hazreti Ali Efendimiz, muallimi Rasulullah Efendimiz gibi çok cömert imiş. Kölesi Kanber ile Hazreti Ali bir gün yolda yürürlerken, önlerine bir fakir çıkar. Hazreti Ali, Kanber'e "fakire hurma ver" buyurur. O da, "hurma çuvalda ya İmam" der. İmam-ı Ali, "çuvalla ver ya Kanber" deyince, o da çuvalın deveye yüklü olduğunu söyler. Hazreti Ali, "deveyle birlikte ver ya Kanber" der. Kanber elindeki devenin yularını fırlatır, "devenin yuları elimde desem, beni de vereceksin ya İmam” der. İmam-ı Ali Efendimiz bu cevaba gülümser.

Hazreti Ali, ilim ehlinin piri

Sahabe-i kiramın allamelerinden Abdullah bin Abbas, Rasulullah Efendimiz'den "İlmin onda dokuzu Ali'ye (k.v) verilmiştir. Allah'a yemin ederim ki, onda birine de ortaktır." hadisini rivayet etmiş. Cüneyd-i Bağdâdî de, "İmam-ı Ali harplerden ve muhaliflerinden vakit bulabilseydi, gönüllerin dayanamayacağı tasavvuf ilimlerini açıklayacaktı. Çünkü O, âriflerin ve zâhidlerin reisidir. Zira Rasulullah Efendimiz, Cenab-ı Ali'ye manevi bir ilim hazinesi bahşetti. O'nun bildirdiğini kimse bildirmedi. Çok mübarek tasavvuf kelamları anlattı. Anlattıkları bizim için kıyamete kadar rehber olacaktır." demiş.

Gaza meydanlarının dinlenmeden döne döne vuruşan yiğidi Hayder-i Kerrar Efendimiz, katıldığı her savaşta, İslam ordusunun ön sıralarında çarpışmış ve karşısına çıkan herkese galip gelmiştir. Medine Yahudileriyle yapılan savaşta Hayber Kalesinin kapısını yerinden sökmüş ve düşman saflarında büyük dehşet uyandırmış. İmam-ı Ali Efendimiz'in gazalarda gösterdiği kahramanlıklar cenknâme kitaplarında anılmış. Ben de çocukluğumda babamın uzun kış akşamlarında okuduğu cenknâmelerle büyüdüm. Babam da ben de "Kesik Baş" hikâyesini sever, dönüp dönüp onu okurduk.

Bütün güzel vasıfları haiz bir yiğit

İmam-ı Ali, güzel vasıfların hepsini haiz imiş. İslam dünyasında neşet eden bütün ilimlerin dayandığı kaynak yine kendisidir. Rasulullah Efendimiz'le başbaşa sık sık konuştukları olmuştur. Bu konuşmalar hadis-i şerif olarak rivayet edilmiş, Sevgili Peygamberimizin, Cenâb-ı Ali'ye tavsiyeleri şeklinde zaman zaman müstakil kitap olarak da neşredilmiştir. Yine kendisinin hutbeleri de "Nehc'ül Belaga" ismiyle yüzyıllardır önümüze ışık tutmakta. Bütün bunların yanında günümüze bir de Divan'ı ulaşmış. İlim, irfan ve marifetten kimin nasibi varsa, mesnedi, dayanağı, nisbeti Hazreti Ali'dir.

Ömr-ü saadetleri müminlere en güzel numûne olan İmam-ı Ali, hicretin 40. yılında 63 yaşındayken, sabah namazı vaktinde, İbn-i Mülcem denilen bir bahtsız tarafından başına vurulan kılıçla şehid edilmiş. Kabr-i şerifleri Irak'ın Necef şehrindedir.

 

Ahmed Sadreddin yazdı

YORUM EKLE

banner36