İki sene evvel Genç doku dergisi editörü olarak Ahmet Muhtar Büyükçınar Hocamızı Esenköy’deki evinde ziyaret etme fırsatını bulmuştuk. Hoca efendinin ilerleyen yaşına ve güçlükle konuşmasına rağmen bereketli bir söyleşi olmuştu. Hasbihalden sonra Hayatımın İbret Aynası isimli hatıratını bir daha okuyunca taşlar yerine oturmuştu.
Geçenlerde kitabın yeni baskısını görünce hemen elime alıp sayfalarını çevirmeye başladım. Son sayfalarında eklenen resimlerin arasında bizim hasbihâl esnasında çekip dergide kullandıklarımızdan birini de görünce, haliyle o günlere gittim, ‘koca çınar’ın elini öpüp duasını alabildiğimiz için kendimi şanslı hissettim açıkçası.
2 sene öncekinden epey farklı bulduk hoca efendiyi
Hoca efendi halen hayatta olduğundan ‘acaba tekrar kendisini ziyaret edip elini öpüp hayır duasını alabilir miyiz’ dedik arkadaşlarla… Çok düşünmeden koyulduk yola. Eve vardığımızda kapıda hoca efendinin 3–4 yaşlarındaki torunu Muhammed’i bize beklerken bulduk. Sabahtan beri bizi bekliyormuş.
Ömrü neredeyse macera mesabesinde geçen Büyükçınar hocamızı Esenköy’ün ufkuna bakan odasında istirahatta bulduk diye zannederken meğerse genel ahvalinin bu şekilde olduğunu öğrendik sonradan. Yaklaşık iki buçuk sene önceki ziyaretimizde, kendisini oturduğu koltukta Kur’an okurken bulmuştuk ama bu sefer çok daha farklıydı. Konuşma yetisini neredeyse tamamen kaybetmişti ve çok hastaydı. Bizim orada bulunduğumuz sırada sadece ‘5 senedir böyleyim’ ve önümüze konan ikramlar için ‘buyurun’ dedi. Tabi bir de duasını alırken de bir şeyler söyledi ama ne dediğini bilmiyoruz lakin bereketini hissediyoruz. Kâhir ekseriyetle ya ufka derin derin bakıyor ya da gözleri kapalı vaziyette…
Hanımı: Talebelerini bir kere dahi aç koymamışızdır
Hoca efendi 1920 doğumlu. Hatırata göre hanımının ise 70 yaşın üstünde olması lazım. Ama genç gözüktüğünden olsa gerek kızı mı hanımı mı diye kısa süreli bir tereddüt yaşadık. Hanımıyla kısa bir görüşme yapma imkânımız oldu. Hanım teyzemizden bahsetmişken aklımıza geldi; hoca efendinin evlenmeye karar verme süreci, evlilikle alakalı mülahazaları hakikaten takdire şayan, hatıratından bulabilirsiniz.
Hoca efendinin hanımına, ‘senin yaptıklarını günümüz hanımları yapamaz, başından geçenlere tahammül edemez’ diyorlarmış. (Hoş bugünün erkekleri de hoca efendinin başından geçenlere…) Çok genç ve dinç göründüğünü söylediğimizde, (tebessüm ederek ve hoca efendiyi göstererek) ‘normalde çok hastayım, şekerim var, böbreğimin biri alındı ama bilmiyorum ‘bu’ dua mı ediyor ne’ demesi bizlerin de tebessümüne vesile oldu. Hoca efendinin talebeleri için de, ‘o çocukları bir kere dâhi aç koymamışızdır. Bazı yerlerden yemek isterdik, bize hep nerede bir kurtlu yemek varsa gönderirlerdi. Ama o talebelerin hepsi şimdi iyi yerlerde, çok şükür hepsinin durumları da çok iyi’ diyor.
Hoca efendinin şimdiki hali için ‘tam bir bebek’ sözünü sarf ediyor. Evet, insanın hali ne kadar garip değil mi, bebek olarak geldiğimiz dünyadan sanki bir bebekmişcesine gidiyoruz. Kırk yaşlarındaki oğlu Kerem’e de hoca efendinin bakımını üstlendiği içi dualar etmeyi ihmal etmiyor. Hoca efendi eğer kendisine yardımcı olabilecek, zorluklara birlikte katlanabilecek ortak bulamasaydı, belki de bir ömre bu kadar işi sığdıramazdı.
Tefsir çalışmasını talebeleri almış ama hâlâ bir ses seda yok
Hanımına/annemize hatıratında bahsettiği tefsir çalışmasını sorduğumuzda, o çalışmayı yaparken düşüp belini kırdığını cevabını altık. Tefsir çalışmalarının akıbeti ise biraz meçhul: Talebeleri biz basarız diye almışlar ama hâlihazırda ses seda yok maalesef…
Hocamızın hayat hikâyesi hakikaten sıra dışı. 17 yaşında Kur’an’a âşık olmuş ve her şeyi bırakıp Arapça tahsiline yönelerek, ‘ya ilim ya ölüm’ diyerek çıkmış yola… Çok kere ret alsa da usanmadan devam etmiş arayışa. Bulmuş da…
Zanaatkarlığı, ilme olan aşkı, İslâmî ilimleri okutmaktan para almaması… Tırnaklarıyla kazıyarak rızkını temin etmesiyse ‘hiç kimse el emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir’ hadisi şerifinin açık bir tezahürü. Hoca efendinin bildiği zanaatler arasında sığırtmaçlık, dokumacılık, çerçilik, kebapçılık, aşçılık, baklavacılık, marangozluk var. Hakkını vererek hem de…
Babasıyla arası gerek babasının gerekse analığının tutumlarından dolayı hiç olmuyor, ama hoca efendi hep 'bir âlimin kendi babasıyla arası nasıl iyi olmaz' deyip devamlı arayı düzeltmeyi çalışıyor, mektuplar gönderiyor lakin analığının kotasından geçemiyor mektuplar, 'sıla-ı rahim' mefhumu hakikaten hoca efendinin hayatına berekete vesile olmuş.
Hastaydı, hatta konuşacak bile mecali yoktu ama “mazeret yok hayatta; başarı, isteyenin, çalışanın, uyumayanın, azmedenindir” diyordu her ahvali. Mazeret üreten gençliğe hasta hali bile bir ibret!
Ahmet Muhtar Büyükçınar Hocamızın Hayatımın İbret Aynası adlı hatıratının okunmasını şiddetle tavsiye ediyoruz. Okurken acaba roman mı okuyorum dediğiniz vakitler hatırat okuduğunuzun şuurunda olduğunuzunkinden kesinlikle fazla olacaktır!
Hayatından ibret alanlardan olma dua ve temennisiyle…
Abdullah Ömer Çelik yazdı
Ahmet Muhtar Büyükçınar'ın hatıratını ben de okudum ve çok etkilendim. Gerçekten sıra dışı, şaşırtıcı bir insan. Hatıratı keşke daha düzgün bir içerikle geniş kesimlere ulaştırılabilse... Allah'tan Şifa diliyoırum kendisine.