Geçmişe bakarken, çoğunlukla, bugün içinde bulunduğumuz şartları temel alır ve yaşadıklarımıza göre karşıtlıklar kurarız. Geçmiş ile bugün arasındaki fark, bizden büyük birini dinlediğimizde ya hayrete düşmemizin ya da düşüncelerini tam manasıyla anlamlandıramamamızın da sebeplerindendir. Eşyaların, insanların, alışkanlıkların hızla değiştiği bugün için geçmişi anlamak ve anlamlandırmak çok daha zor bir hal almakta. Hepi topu 2009 yılında icad edilmiş bir cihaz olan i-phone’un olmadığı bir dünyayı, geçen 7 senede çok da rahat anlamlandıramıyoruz mesela. 20 sene önce hayatlara girmeye başlayan cep telefonu ise, çoğumuz için ev anahtarından daha değerli bir şey halini almış durumda. Benzer bir durum, zihniyetleri anlamak noktasında da kendini gösteriyor haliyle. 70’li yılların çatışma ortamını, o günleri yaşamamış bugünün insanları nasıl tahayyül etsin? Dönemi anlayamamak, dönemin gerektirdiği reflekslerden insanlara kalanları da haliyle anlamlandıramamayı beraberinde getiriyor.
Bu uzun girizgahı, bundan 60-70 sene öncesine dair konuşmaya niyetlendiğim için gerekli gördüm. Ele almak istediğim konu, Sabahattin Zaim’in muazzam incelikle hazırlanmış hatıratında kavramsallaştırdığı “Mahmutpaşa Burjuvazisi” mefhumu. Sabahattin Zaim bu kavramı, en genel ifade ile, 1980’lere, 90’lara kadar Türkiye ekonomisinin merkezinde olan Mahmutpaşa Esnafı’nı işaret etmek için kullanıyor. Kapalı bir ekonomik ortamda, Türkiye’nin neredeyse iktisadi faaliyetlerinin tamamının Mahmutpaşa’da döndüğü bir dünya. [Buradaki ticaretin dönüşümü için Hanlardan Plazalara programına müracat edebilirsiniz.]
Yine Sabahattin Zaim, bu tüccarların genelde İslami hassasiyetlere sahip, hayır hasenat konusunda bonkör insanlar olduklarına dikkat çekiyor.
Para lazım olduğunda çarşıya inerler…
Ufak bir araştırma ile, özellikle 1950 sonrasında rahatlayan dini ortamla beraber ortaya çıkan irili-ufaklı faaliyetlerin tamamında, ismi sürekli zikredilen âlimler, mütefekkirler, yazarlar vs. kadar bu esnafın da çok ciddi katkıları olduğunu görüyoruz. Bugünün gözlükleri ile baktığımızda, çok kimsenin kafasında yerleşmiş (bence yanlış) bir ayrım olan “tüccarlar ticaretini yapar; düşünürler, hocalar, yazarlar, şairler ise fikir üretir, memleket meselelerine fail olur” yargısının, bundan 50-60 sene evvel neredeyse tamamen yanlış olduğunu rahatlıkla söylememiz mümkün. Kitaptan şu alıntı bile, isimsiz yardımların boyutunu gösterir: “İlim Yayma Cemiyeti [İYC] kurucuları, para lazım olduğunda çarşıya iner, bir günde gereken meblağı toplar veya taahhütlerini alırdı. lbnu'l-Emin Hanında faaliyet gösteren İlim Yayma Cemiyeti'nin tarzı bu idi. (sf 307)”. Hayır hasenat faaliyetlerinin devlet kurumlarına aktarılması eğiliminde olduğumuz şu günlerde, anlaşılması zor bir dünya.
Pek çok farklı kuruma ve dergiye destek oldular
1950’li yıllarda İstanbul İmam Hatip Lisesi’nin açılmasından başlayarak, İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, Sönmez Neşriyat, Boğaziçi Yayınları, İslami İlimler Araştırma Vakfı (İSAV), Türk Milli Kültür Vakfı (TMKV), Aydınlar Derneği (sonrasında Aydınlar Ocağı) gibi pek çok farklı kurumun temellerinde bu tüccarların olduğunu görüyoruz.
Yine İslamcı Dergiler Projesi (İDP) neticesinde rahatlıkla ulaşabildiğimiz dergi kataloglarına ufak bir göz attığımızda, bir mahalle kuruyemişcisinden büyük büyük firmalara kadar pek çok kurumun, dönemin dergilerine reklamları ile destek olduklarını görebiliyoruz. (Bahariye Mensucat ve Ülker gibi daha büyük firmaların, tek bir dergiden ziyade farklı farklı pek çok dergiye düzenli reklam verdiğini fakat bütün dergilerde irili ufaklı, düzenli düzensiz pek çok muhtelif firmanın yer aldığını not etmemiz gerekir) Dergi çıkarmanın bugün ile kıyaslandığında daha zor ve maddi olarak insanların daha az refah içinde olduğunu düşünürsek, bu reklamların hayati bir yeri olduğunun altını özellikle çizmemiz gerekiyor.
Fakat yine bu konuda, Dünyabizim’de yayınlanan bir yazı dışında, dergi yazarlarından araştırmacılara kimsenin konuya ilgi duymamasını da bir ibret vesikası olarak zikretmek yerinde olacaktır.
Vakıf insanlar
Bu insanların bizim açımızdan bir diğer örnek olacak kısmı (ve aynı zamanda haklarında konuşmayı zorlaştıran tarafı) gerçekten vakıf insan olmaları. Neredeyse tamamı, geçtiğimiz aylarda sitemizde genişce röportajını yayınladığımız, sonrasında 12 Haziran 2016 tarihinde vefat eden Asım Taşer gibi, yaptığı hayırları ancak, peşine düşerseniz ve haklarında bilgi bulabilecek kadar şanslı iseniz görebileceğiniz insanlar. Örneğin Sabahattin Zaim’in kitabından bir dipnot. Konu İlim Yayma Cemiyeti’nin İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde verdiği iftarlar. Sabahattin Zaim bir sene kimin hangi gün iftar verdiğine dair listeyi aktarıyor. Sancaktül firması - Murat Bayrak, Çavuşoğlu ailesi (ÇBS Boya sanayii), Vatan Makine, Konya Lezzet Lokantası, Altınyıldız’ın sahibi Baki Boyner, Hüseyin Horasan, Uzel Ticaret - Ahmet Uzel, Vehbi Koç, Üretmen Ailesi , Ülker Ailesi, Topbaş Ailesi, Hüsnü Uğurlu, Osman Nuri Öngören, Ender Çikolata-Celal ve Ender Kitapçı, Çanakkale Seramik- İbrahim Bodur vd. (sf 319) [Diğer isimlerin yanında Vehbi Koç ismi dikkatlerden kaçmayacaktır. Burada konuyu dağıtmamak için girmiyorum. Meraklısı bu konuda farklı kitaplardan, dergilerden anekdotlar bulabilir.]
Topbaş Ailesi ve Ali Yakup Cenkçiler ve Emin Saraç
Bahsi geçen tüccarların başında hiç şüphesiz Topbaş Ailesi gelir. Bu ailenin fertlerine, pek çok farklı kurumun ve faaliyetin temelinde rastlamak mümkündür. İlim Yayma Cemiyeti ve Vakfı’nda, İSAV, TMKV, Aydınlar Kulübü, Marmara İlahiyat Fakültesi, İstanbul İmam Hatip Lisesi vd. bilinen pek çok derneğin, vakfın ve okulun kuruluşunda Topbaş Ailesi’nin yardımları vardır.
Vakıflara, derneklere yaptıkları tasadduk kadar, elden yardımları ve diğer faaliyletleri de meşhur bu ailenin. Örneğin Mısır’dan Türkiye’ye gelince diploması kabul edilmeyen ve hiçbir yerde iş bulamayan Ali Yakup Cenkçiler gibi isimlere bünyelerinde iş üretmeleri ve rızkını kazanmalarına yardım etmeleri bir örnek olarak zikredilebilir. (Tabi bu konuda, “böyle büyük âlimleri neden yardım etmezler de çalıştırırlar diye bir eleştiri gelecektir. Bu eleştinin sebebi, eleştiriiyi yapanların, o âlimlerin hak etmedikleri, el emeği vermedikleri parayı almayacaklarını düşünemeyecek olmalarıdır). Ahmet Muhtar Büyükçınar ise hatıratında, Topbaşların Mısır’da okuyan Türk öğrencilere burs verdiğini de zikreder. İDP arşivine baktığımızda, Topbaş Ailesi’nin, firmaları Bahariye Mensucat vesilesi ile dergilere de çok ciddi reklamları olduğunu görürüz.
Ülker Ailesi ve Mavera, Edebiyat, Hilal, Hareket dergileri
Topbaş Ailesi ile beraber bu alanda dikkat çeken bir diğer aile de Ülker Ailesi’dir. İYC’nin kuruluşunda yer alan, İlim Yayma Vakfı’nın da bir süre başkanlığını yapan Sabri Ülker, bu iki kurumun yanında Aydınlar Ocağı, TMKV ve İSAV’ın da kuruluşunda yer alır. Hatta Ali Özek, hatıratında, TMKV’yi kurmaya niyet ettiğinde ilk gittiği isimlerin Sabri Ülker ve İbrahim Bodur olduğunu söyler. (sf 219). Sabri Ülker’in abisi Asım Ülker de, kardeşi ile beraber bu vakıfların kuruluşunda yer alır. Aynı zamanda 1980’lerde kurduğu Çamlıca Vakfı vesilesi ile pek çok öğrenciye burs verir.
Topbaşlar gibi Ülker firmasının adı da, pek çok derginin arkasındadır. Hatta İDP arşivinde, en düzenli reklam veren firmalardan biri de Ülker’dir. Mavera, Edebiyat, Hilal, Hareket… Ülker’in reklam verdiği dergiler arasındadır.
Konyalı Lokantası ve Süleyman Hilmi Tunahan
Bu iki büyük ve maruf ailenin yanında, gördüğümde beni şaşırtan örnekler de mevcut. Bunların başında Sirkeci’deki meşhur Konyalı Lokantası geliyor. Konyalı Lokantası’nı adını daha fazla duyurmaya başladığı dönemde idare eden Mustafa Doğanbey, hatıratlarda, satır aralarında adı geçen hayır hasenat sahiplerinden biridir. Yine Ali Özek, hatıratında, İSAV kurulurken ilk toplantılarını Konyalı Lokantası’nın üst katında yer alan toplantı salonunda yaptıklarını, Mustafa Bey’in yemeklerden hiçbir ücret almadığını ve vakfa da elinden geldiğince destek olduğunu zikrediyor. Bu konuda ilginç bir karşılaşmaya, Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde rastlıyoruz. Reşat Öngören’in yazdığı Süleyman Hilmi Tunahan maddesindeki (DİA, cilt 41, sf 376) şu kısım, dikkate değer: “Camilerdeki vaazlarıyla geniş halk kitleleri tarafından tanınan Süleyman Efendi, 1950’deki iktidar değişikliğinin ardından meydana gelen kısmî özgürlükten yararlanarak din eğitimi faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Bu çerçevede 1951’de Konya Lezzet Lokantası’nın sahibi Mustafa Doğanbey’in Üsküdar Çamlıca’daki evinde yirmi beş civarında talebeyle ilk yatılı Kur’an Kursu’nu açtı.”
50-60 yıl öncesinden bugüne ticaret ehli ve ilim - kültür hayatı ilişkisi
Bu üç aile sadece bizim satır aralarından hakkında bilgi toparlayabildiklerimiz. Bunlar dışında ismi geçen fakat faaliyetleri hakkında daha az malumata sahip olduğumuz ÇBS boyalarının sahibi Çavuşoğlu Ailesi, geçtiğimiz günlerde vefat eden Kalebodur’un sahibi İbrahim Bodur, pek çok vakıf ve dernekte bilfiil görev almış Sabri Özpala (kendisi hâlâ hayattadır), Cağaloğlundaki meşhur Üretmen Han’ın sahibi Üretmen Ailesi, dergilerde ve mezkur kurumların içinde adına sıkca rastladığımız Sancaktül Firması ve daha niceleri…
Bu yazıyı, üst üste okunan birkaç hatırattan dikkat çekenlerin bir derlemesi olarak, not düşmek maksadı ile hitama erdirmiş bulunuyoruz. Fakat, Türk ticari tarihine ve Türkiye’deki Müslümanların kurduğu irili ufaklı kurumlara, yaptıkları faaliyetlere biraz daha derinlemesine bakmanın, üzerine konuşmanın, bizim algılayamadığımız ilişki zeminlerini ve işlevleri görmenin vakti geldi de geçiyor.
Mehmet Erken
Yazıda Bahsi Geçen Hatıratlar:
Sabahattin Zaim, Bir ömrün Hikayesi, İşaret Yayınları
Ramazan Yıldırım, Medreseden Üniversiteye Ali Özek, Düşün yayınları
Ahmet Muhtar Büyükçınar, Hayatım İbret Aynası, Kaynak Yayınları
üstat!çok üzerinde düşündüğüm bir konuyu gündeme getirdiniz.bu konuyu ilahiyat'tan mustafa uzun ile de görüşmüştüm.o da bu konuyu iyc başkanına açtığını söyledi.bence çok önemli roman şeklinde mi olur bilmem.ben ist.ihl de okurken (71 mezunuyum.)m.niyazi'nın varolmak kavgasını ilk baskını hiç bırakmadan okumuştum.ve çok etkilenmiştim.mesela iyc başkanlığı da yapmış olan dr.niyazi kurtulmuş'un hayatı romanlaştırılabilir.gece 3 'te gelir.öğrencilerin üstünü örterdi.