Harf Devrimi’nden sonra, her devrimde olduğu gibi yeni gelen kurallar, eskiye ait olan ne varsa ortadan kaldırmak, yok etmek, itlaf etmek için savaşır. 1928 Harf Devrimi’ne giden süreç de Osmanlı Devleti’nin yazı diline ait harfleri, kuralları, kavramları ortadan kaldırdı. Eskiye ait olanın, eskinin mezarlığında çürümesi istendi. Başarılı da olundu. Meşhur, bir gecede binlerce cahil âlim peyda olması bu devrimin mahsulüydü.
![]() |
Prof. Dr. Hayati Develi |
Cumhuriyet öncesine ait metinlerin hiçbirisi bugün alınan eğitimle okunamıyor. Okunabilse anlaşılabilecek ama okunamadığı için de anlaşılamayacağı sanılıyor. Arap harfli fakat türkçe olan bu metinleri anlamanın, açıklamanın yolu her geçen gün biraz daha tıkandı. Cumhuriyet öncesi alfabeyi bilip, ömrünün uzunca bir dönemini Cumhuriyet Türkiye’sinde geçiren nesillerin de birer birer göçmesi, eskinin son kırıntılarının da yok olmasına sebep oldu. Ancak hatıralarda görebiliyoruz, o devrin büyük çınar gölgelerini.
Son beş yıllık dönemde kültür dünyamızda yeni bir hareketlilik başladı; Osmanlı Türkçesi eğitimi. Bir bir açılan kurslar, dernekler, belediye hizmetleri, konferanslar canla başla yeniden Osmanlı Türkçesi’nin öğrenilmesini teşvik etmeye başladılar. Üniversitelerin Türkoloji ve tarih bölümlerinde zorunlu okutulan Osmanlı Türkçesi’ne hayırlı birer ortak olarak bu oluşumlar meydana çıktılar.
Osmanlıca demek art niyetli olmak mı?
Hilmi Yavuz, Beşir Ayvazoğlu, Enis Batur, Hüseyin Hatemi gibi isimler de gazetelerindeki köşelerinden, söyleşilerinden bu hareketliliğe destek oldular. Fakat bu eski kültürümüzle köprü kurmak için oldukça önemli olan girişimlerin tadını kaçan bir ayrıntı vardı. Uzun yıllardır… Osmanlı Türkçesi’ne ısrarla Osmanlıca denmesi hem bir yanlış tanımlamayı hem de art niyeti ve yabancılaştırmayı ifade ediyordu.
Pazartesi (3 Ağustos 2009) günü Zaman Gazetesi’ne verdiği bir makaleyle bu konuya dikkat çeken Prof. Dr. Turan Karataş’ın endişesine, telaşına, sevincine ortak olmak istedik. Enis Batur’un Murat Menteş’e verdiği röportajda söyledikleri, Star Gazetesi’nin bu konu üzerine bir dosya hazırlaması Prof. Karataş’ı müspet manada kışkırtmış. Ancak Osmanlı Türkçe’sinin toplumun büyük bir kısmı tarafından Osmanlıca diye adlandırılmasından duyduğu rahatsızlığı bu makalesi vasıtasıyla dile getirmiş.
Osmanlıca kavramının yanlış kullanılmasının bile isteye yapıldığını savunuyor Karataş ve ekliyor: “‘Osmanlıca’ adlandırması, bir dönemin ve zihniyetin tezahürüdür. Bir öteleme, unutturma ve yok sayma politikasının gereği. Osmanlı’yı başka bir ulus gibi göstermek isteğinin sonucudur. Bunda bir dereceye kadar başarılı olunmuştur maalesef. Bu yüzden, ülkemizde Osmanlı’yı başka bir millet, dilini de başka bir dil bilenlerin sayısı hiç de az değildir.”
Tek fark alfabedir!
Prof. Dr. Turan Karataş’ın makalesinin omurgasını oluşturan bu cümlelere tekrar tekrar dikkat çekmek istiyoruz. Osmanlı Türkçesi ifadesi yerine Osmanlıca denmesinin altında bir masumiyet arayan bizim gibi çoğunluğun karşısında meslekten bir edebiyatçı olan Karataş farklı bir sebep arıyor ve bunu mantıkî bir zeminde ortaya koyuyor.
![]() |
Prof. Dr. Turan Karataş |
Osmanlıca ifadesinin bir yabancı topluluğun diliymiş gibi zihinlere yerleştirildiğini, açık, doğru cümlelerle dile getiriyor. Hâlbuki Osmanlı Türkçesi Türkçe’nin bir döneminin adıdır ve Arap alfabesiyle yazılmıştır. Bugünden tek ayrılan tarafı alfabe farklılığıdır.
Osmanlı Türkçesi’ni anlatan birkaç kitap…
Osmanlı Türkçesi öğrenimi için fakültelerde de okutulan en önemli birkaç kitabın adına yer veriyor Karataş. Biz de eski eserleri daha rahat okumak isteyenlere, Osmanlı Türkçesi’ni öğrenebilecekleri birkaç kitabın adını verebiliriz.
Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş bu hususta en büyük üstatlardandır. Yazdığı üç ciltlik, Osmanlı Türkçesine Giriş, Osmanlı Türkçesi Metinleri,Osmanlı Türkçesi Grameri eseri bugün okullarda okutulan ders kitaplarının başında gelir. Günümüzde ise yine bir dil profesörü olan Hayati Develi’nin yazmış olduğu iki ciltlik Osmanlı Türkçesi Kılavuzu’nu tavsiye edebiliriz. Develi’nin eseri metin bakımından Timurtaş’a göre daha mahdut olsa da Osmanlı Türkçesi eğitimine ilk başlayacaklar için ziyadesiyle verim sağlayacaktır.
Son dönemlerdeki bu, eski dile olan meyyal sevindirici bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Osmanlı Türkçesi’yle yazılmış bir metni okumanın hazzına varanların teşvikiyle öksüre tıksıra giden kelime hafızamız gittikçe artacak, daha sağlıklı, daha yerinde ifadelerle konuşabilen bir toplum oluşabilecektir.
Prof. Dr. Turan Karataş “Osmanlıca mı Osmanlı Türkçesi mi?” başlığıyla yayımladığı yazısında bir yanlışa dikkat çekti. Şimdi bize Karataş’a ve onun gibi düşünenlere kulak vermek düşüyor.
Dil düşüncenin eviyse, evsiz kalmamak için kelimelerle dolu Osmanlı Türkçesi hazinesine yönelmek gerekiyor.
Yakup Öztürk
Yakup, üstü örtülü bir yaramı deşti yine. Haklısın, Osmanlı Türkçesi... Edebiyat okuyanlara, Allah sabır ihsan eylesin...