Ekrem Demirli’nin VAV TV’de Hikmet Öztürk ile gerçekleştirdiği “Düşünce ve Hayat” programında ‘Halvet ve Uzlet’ konusunu dinlemek için hazırlanmışken bambaşka bir yol açıldı önümde… Fatıma Leyal yazdı.
Ekrem Demirli her zamanki bir kelimeden bambaşka çizgilere götürdü bizi. Tebessümden yola çıkıp bir müminin olmazsa olmazı ‘sıdk ve sadakat’a vardık. Programı dinlemenizi tavsiye ederek, tebessüm ile ilgili kısmı istifadenize sunuyorum.
Konu; Hikmet Öztürk’ün “İnsanlarda, yüzlerde tebessüm sebebisiniz hocam”… demesi ile başladı.
Ekrem Demirli'ye göre tebessüm
Tebessüm, hem bir sadakadır -biraz da benim yorum tarzımda- hem de bir zekâ göstergesidir. Hoş tebessümün, yüzün bütününü kapsayan bir tebessüm olması bence çok önemlidir. Yani yüzün bir bütün halinde tebessüm edebilmesi çok önemli bir şeydir. Tebessümün ilk şartı bu. Yaygınlık ve genişlik yani kapsayıcılık olması… Çünkü kapsayıcılık olduğunda o zaman kişi gerçekten güler.
Bu anlamda ikinci mesele ise tebessümün derin olması. Yani bir yaygın olması, iki derin olması… Derin olması demek, mesela o tebessümü takip etsek yani içeriye girsek… içeride de aslında tebessüm devam ediyor. Yalnız kalsak tebessüm devam ediyor; gönlünüze kadar gidiyor filan…
Bu bakımdan bu iki şartın birden müminin sadakası olan tebessüm olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla öyle her tebessümü sadaka kabul etmem ben şahsen. Sadaka olan tebessümün, sadık bir tebessüm olduğunu düşünmek gerekir. Sadık olmanın şartı ise yüzeyde genişlik ve kapsayıcılık, içerde ise derinlik gerektirir.
İnsanın kendine şu soruyu sorması lazım: Benim tebessümüm gerçekten derin mi? Yani derin bir tebessümüm var mı?
Eğer tebessüm derin ise şimdi diyebilir ki insanlar; bu kişinin gönlü gülüyor. Gönül ile akıl arasında ilişki kurduğumdan, tebessüm benim açımdan zekânın da bir göstergesidir. Fakat ona bir şey daha ekleyin: Tebessüm asla hüzünsüz bir şey değildir. Hüzün aslında tebessümsüz bir şey değildir.
Mesela, Peygamber Efendimizin yüzünü düşünsen düşlesen… tebessümle hüznün iç içe olduğunu yani tebessümü takip ederek hüzne, hüznü takip ederek tebessüme doğru gidebileceğimizi düşünürüm. Şahsen birçok insanın yüzünde de bunu görmüşümdür.
Modern çağda hakikaten derin bir tebessüme ihtiyaç var. Modern çağın kahkahası vardır mesela… veya genel olarak insanların kahkahası vardır. Bence kahkaha bir gülmek değil bir kaçmadır. Benim kanaatime göre bir bastırmadır. Dolayısıyla kahkahayı reddetmek ama tebessümü müdafaa etmek gerekir. Hüznü müdafaa etmek gerekir ve kaygıyı müdafaa etmek gerekir. Çünkü insan hüzünlüdür, insan kaygılıdır ve insan mütebessimdir.
Kahkaha iç deruniliğin olmadığı bir gürültü gibidir. Yani yüzümüzden ortaya çıkan bir gürlemedir. Bir baskı kurmadır… kendini gösterme çabasıdır… Dinin neden ona soğuk baktığını insan hakikaten anlar. Çünkü aklımız da ona pek iyi bakmıyor. Kahkaha, konuşmadaki gürültü gibi bir şey… Kahkahada yüz hatlarımızın bir kısmının ötesini istilası var galiba.
Hakikaten bu konu üzerinden düşünmek lazım…