Şuurdur hayatımızı anlamlı kılan

Şuur, Allah’ın nuru ile bakıp gören ferasetin göz bebeğidir. Efendimiz (sas) bir hadisi şeriflerinde “Mü’min’in ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuru ile bakar” buyurmuşlardır. Turgut Akça yazdı.

Şuurdur hayatımızı anlamlı kılan

Şuur nedir sualini cevaplamazdan evvel, şuursuzluk nedir ona bir göz atalım. Şuursuzluk haline, şuurun gitmesi haline fiziksel ve ruhsal olarak baktığımızda; insanın kendini kaybetmesi, kendine sahip olamaması, yapıp ettiklerinin farkında olamaması halidir diyebiliriz. Hani derler ya, şuurum gitmiş kendimde değildim, bir şey hatırlamıyorum. Bu, bedensel ve ruhsal halden hareketle şuuru şöyle tanımlayabiliriz. Eksiği vardır bu tanımın ama mevzuya bir yanından yaklaşmış oluruz. Şuur öncelikle kişinin kendinde olması ve uyanıklık halidir. İnsanın kendini tanıması varlığını ve varlığının gayesini bilmesi, ya da bu alanda kafasını yorması olarak tarif edilebilir. Varlığını ve varlık gayesini düşünmeyen insan şuursuzluk halini yaşar, kendinde değildir. Kimim, neyim, niçin varım, kim var etti (yarattı), niçin yarattı, yapıp ettiklerimden mesul muyum, değil miyim? gibi sualleri kendine sormak ve bu suallere cevap aramak şuur belirtisidir. Hz. Ali (r.a)’nin  “nereden, neden ve nereye” suallerine cevap aramaktır.

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır (ks); Bakara suresinin baş tarafının tefsirini yaparken şuur hakkında şöyle buyuruyor: “Şuur, açık duygu ile hissetmektir. Yani şu anda his halinde olan ve henüz hafızaya ve akla tamamen geçmemiş bulunan açık bir ilimdir ki, dalgınlığın zıddıdır. İdrakin ilk derecesi yani bir şeyin, düşünenin fikrine ilk varış derecesi, ilk görünümüdür.” Dalgınlığın zıddı, uyanıklık ve kendinde olma hali, davranışların akla henüz düşmeden hissederek, neden ve niçin yaptığını ve bu davranışlarının sonucunu düşünmeye çalışmaktır, idraktir.

Şuur, Allah’ın nuru ile bakıp gören ferasetin göz bebeğidir. Efendimiz (sas) bir hadisi şeriflerinde “Mü’min’in ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuru ile bakar” buyurmuşlardır.

Şuur, insanı rahat bırakmayan, sürekli vicdanı ile hareket etmesini sağlayan, sorumluluklarını unutturmayan kalbî bir melekedir aynı zamanda.

Şuur; bilmektir, kendini bilmektir öncelikle. “Kendini bilen Allah’ı da bilir.”

Şuur; olayların sadece gözle görülen elle tutulan taraflarını değil, olayları hazırlayan sebepleri görebilmek ve onun arka planını okumaktır, büyük resmi görmektir, yani idraktir.

Şuur farkında olmaktır

Şuur; farkında olmaktır. Alışılagelmişliğin, ezberin dışına çıkarak, yaptıklarını bir gayeye matuf olduğunu bilerek yapmaktır. Meselâ; bulunduğu çevreyi temiz tutma, çevreyi koruma düşüncesi sadece kendi rahatlığı ve göz zevkini tatmin için değildir şuur sahibi için. İnsan hiçbir yaptırım ya da uyarı olmadan aklıselim-i ile çevreyi kirletmenin, korumamanın ortaya çıkaracağı sonuçları hesap edip bu olumsuzluklardan kendini korumak için bir çevre duyarlılığı geliştirebilir. Bu da bir şuur ve uyanıklık halidir. Ama bu kişi dünyanın öbür ucunda ki bir çevre duyarsızlığının olumsuz sonuçlarından uzak olması nedeniyle bundan çok fazla rahatsızlık duymayabilir. Ancak tabiatın insana Allah’ın bir emaneti olduğu fikrine sahip, bu fikri kavramış bir insan için kendinden fersah fersah uzakta olan bu çevreye duyarsızlığa duyarsızlık göstermesi düşünülemez. O halde şuurlu Müslüman tabiatın kendisine yaratıcısı tarafından verilmiş bir emanet olduğunu bilir ve ona hükmetmeye kalkmaz. Kendisine sunulan bunca nimetin bir hukuku, bir kuralı ve kanunu olduğuna inanır ve o hukuka, kurala ve kanuna saygı duyar. Bu düşünce çerçevesinde tabiatı imar etme sorumluluğu olduğunu bilir.

Şuurlu Müslümanda ben değil, biz anlayışı ön plandadır. O kendi çıkarlarını öncelemez, daima toplumun menfaatini kendi menfaatinin önünde ve üstünde tutar. “Komşusu açken, tok olarak geceleyen kimse olgun bir Müslüman değildir.” Hadis-i şerif’ini kendine ölçü olarak alır ve “Sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır.” diyen Peygamber’in sözü onun el feneridir.

Şuurlu Müslüman’ın sınırları, siyasi sınırlarla çizilmiş topraklarla sınırlı değildir. Onun hak, adalet, refah ve iyilik anlayışı bütün insanlık içindir. O bütün insanlığı Âdem (as)’in çocukları olarak görür ve bütün insanlığın saadeti için çalışır. Onun bu konudaki dayanağı Efendimiz  (sas)’in “Mü’minler bir vücudun azaları gibidirler, onlardan herhangi birine bir zarar geldiğinde aynı acıyı diğerleri de hisseder” hadisi şerifidir. O dünyanın dört bir yanında kötülüğe maruz kalmış, haksızlığa uğramış, sömürülen mağdur ve mazlum insanlar varken, onun ruhu rahat edemez. Her zaman ve her şartta kötülüğe mani olmak için yapılacak bir şeylerin olduğuna inanır. Onun bu konudaki düsturu Huzeyfe b. El-Yeman (ra)’ın  Efendimiz’in şu hadisi şerifini çarpıcı bir açıklıkla dile getirmesidir. “Kim bir kötülüğe eli, dili ve kalbi ile engel olursa vazifesini tam yapmış olur. Müslümanlardan kim de kötülüğe kalbi ve dili ile engel olup eli ile (kuvvetle) engel olmazsa hakikatten bir bölümünü terk etmiş olur. Yine Müslümanlardan kim bir kötülüğü sadece kalben tenkit ederse, hakikatin iki şubesini terk etmiş olur. Müslümanlardan kim bir kötülüğü kalbi ve dili ile düzeltmeye gayret etmezse, işte o yaşayan bir ölüdür.”

Şuurlu Müslüman; iyilik adına ne varsa hâkim olması, kötülüklerin de yok olması için bütün gücüyle mücadele eder. O sadece iyiliğe karşı iyilik değil, kötülüğe karşı da iyilikle muamele ederek, kötülüklerin iyilikle örtülmesi için çaba gösterir. O, insanlar bana ne der diye düşünmez, Yaratan bana ne demiş ona bakar.

Şuurlu Müslüman nimete şükreder

Şuurlu Müslüman neme lazımcı değildir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyemez. Onun bir başka insana zarar verip vermeyeceğini düşünür. Bunu yaparken de yine sınırları kaldırır kafasından, bütün insanlık için düşünür. “Her koyun kendi bacağından asılır” sorumsuzluğuna gelemez şuurlu Müslüman. Her koyun kendi bacağından asılır ama bir bacağın bir mahalleyi kokutacağını da iyi bilir.

Şuurlu Müslüman nimete saygı duyar, nimeti verene şükreder. O, eline geçeni har vurup harman savurmaz, sımsıkı tutup da cimrilik de etmez. İsrafın aynı zamanda nimeti verene saygısızlık olduğunu bilir ve asla israf etmez. İhtiyaçlarını bilir ve nimeti ifsat etmez. Peygamber Efendimiz (sas)’in bir nehirden abdest alırken bile suyu tasarruflu kullanıp israf etmediğini bilir ve bunu kendine ölçü olarak alır.

Şuurlu Müslüman kötü ve kötülerden kendini uzak tutar. Kötülüklerin def edilip iyiliklerin hâkim olması için bir araya gelmiş toplulukların içinde olur. Sorumluluk alır ve böyle toplulukların oluşumu için öncülük eder. Resulüllah Efendimizin gençlik yıllarında ‘Hilfu’l –fudûl’ adlı bir oluşumun üyesi olduğunu unutmamak lazım. Bu oluşumda bir araya gelen erdemli gençler, Mekke toplumunda görülen kötülüklerin, haksızlıkların ve hukuksuzlukların önüne geçmek için bir birliktelik oluşturmuşlardı. Henüz risâletle görevlendirilmemiş bir genç olan Peygamberimizin bu ‘Erdemliler’ topluluğunun bir üyesi olması ve kötülüklerle mücadele birlikteliğinin bir ferdi olması anlamlıdır. Şuurlu Müslüman genç topluma ve insanlığa hizmet için bu tür oluşumların kurulmasına hem öncülük etmeli, hem de orada görev almalıdır.

Yine haddimi aşarak söylüyorum şuurlu Müslüman sürekli okumalı ve kendini geliştirmeli. Okumadan geçen gününü kayıp gün olarak telakki etmeli. Çağının ve zamanının sorunlarına karşı söyleyecek sözü olmalı, çağından ve zamanından bigâne kalmamalı. Sevgili Peygamberimizin “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” sözünü küpe yapıp kulağına takmalı. Okumayan insanın sürekli buğday akmayan değirmen taşlarının kendi kendini öğütüp tüketmesi gibi, kitapla beslenmeyen düşüncenin yaşayamayacağının farkında olmalı.

İşin özü şuurlu olmak, bir niyete sahip olmaktır. Niyetsiz ameller sürekli tekrarlanan âdetler gibidir. Amellerimizi ibadet yapan niyetlerimizdir. Şuurlu Müslüman her amelini bir niyet üzerine yapar. Niyetle yapılan amellerin sonucu ne olursa olsun Rabbi nezdinde değerlendirileceğini bilir.

Konuyu Efendimiz (sas)’in mübarek sözüyle bitirelim; “Ameller ancak niyetlere göredir ve herkese ancak niyet ettiği şey vardır…”

Turgut Akça

YORUM EKLE
YORUMLAR
Nefise Çaylan
Nefise Çaylan - 3 yıl Önce

Nefes almak için okunası bir yazı. Allah razı olsun tevfikine refîk eylesin. Selamun aleyküm ve rahmetullah