Sinema filmlerinin ve TV dizilerinin tarihi olayları konu almasını nasıl değerlendirmeliyiz? Yapımlara ve yansımalarına bakıldığında; bunun milli tarihimize, tarih bilincimize, gerçekliğe, tarihimizle barışık olmamıza yaramadığı söylenebilir. Yani ki olumsuz. Eleştirmenler, edebi eserdeki kurmacayı/fiktivite anlıyor ama iş filme geldi mi orada kendi bildiği doğruyu göremeyince filmi bir çırpıda çöpe atabiliyor. Kimdi o, bir gazeteci M. Kemal ile ilgili bir belgesel film yapmıştı da M. Kemal’i yalnız, bol sigara ve içki içen bir figür olarak öne çıkardığı için çarmıha germişlerdi nerdeyse. İkinci soru: “Muhteşem Süleyman” dizisi, Kanuni dönemini yansıtmıyordu tabii ki. Acaba film, Kanuni dönemine bir ilgi olsun uyandırdı mı ve uyanan bu ilgiyi gidermek için kaynaklara inmek isteyenler dönemle ilgili sahih kaynaklara varabildi mi?
Üçüncü sorum, “Payitaht Abdülhamid” dizisi ile ilgili.
Tarihçiler II. Abdülhamid’den sonra gerçek anlamda padişah yoktur, saltanat-padişahlık aslında onunla bitmiştir, derler ki bizim de görüşümüz böyledir.
Kimdir Abdülhamid II?
Meşrutiyetçi.
Batılı.
Pozitif bilimden yana bir devlet adamı. O kadar ki saltanatının başlarında açtığı ve yaygınlaştırdığı Harbiye’den mezun olanlar tarafından tahttan indirilecektir.
Zeki, ileri görüşlü, istihbarata önem veren, İslamcılık siyaseti ile Devlet-i Âliye’yi yeniden inşa etmek isteyen bir devlet adamı.
Abdülhamid II’ye hayran olan Müslümanlar hep hayran kalmışlar ve fakat ondan bir ders almamış olmalılar ki FETÖ, devlete sızarken; devlet, FETÖ’ye sızmadı, sızamadı.
Zenaat ehli.
Tarikat ehli. (Kerametleri de var.)
Bir türlü gerçeği ile aydınlatılamayan 31 Mart Vak’ası ile birlikte anılan padişah.
Ermeni suikastçisinin tabanca kurşunlarına hedef olmuş bir devlet adamı.
Rıza Tevfik’in şiirinde olduğu gibi, kıymeti öldükten sonra bilinmiş, ruhundan özür dilenmiş büyük bir mazlum.
Üstad Necip Fazıl’ın 1947’de yayımladığı ve ilk hapis cezasına çarptırıldığı şiirinde ne diyordu Rıza Tevfik:
Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.
Bir tarafta Selim Sırrı Tarcan ile 31 Mart Vakası’nın teşvik ve tahrikçisi Rıza Tevfik, diğer tarafta “Ey şanlı avcı, dâmını bi-Hüda kurmadın,/ Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vuramadın” diye üzülen Tevfik Fikret.
Zamanının İslamcı ilim adamları, şairleri ve gazetecileri Namık Kemaller, Ziya Paşalar, Genç Osmanlılar, Jön Türkler, İttihad ve Terakkiler, Ali Suaviler… tarafından tenkit edilmiş, hakarete uğramış bir devlet adamı.
Hakkında bir İslam âlimi tarafından hal fetvası verilmiş ve hal fetvasını siyonistlerin elinden almış bir halife.
Filistin davasının en önemli müdafii.
Rusları yenen Japonya ile hemen stratejik işbirliği kuran ve bunun için Ertuğrul gemisini Japonya’ya gönderen, İmparator’u İslam’a davet eden bir davetçi.
Türkiye'de Bakteriyoloji ilmini kuran padişah.
Pastör’ü Türkiye’ye getirmek için onunla mektuplaşan, gelemeyeceğini öğrenince Pastör’ün arkadaşını İstanbul’a getiren Sultan.
Edison’a elektrik çalışmalarını İstanbul’da devam ettirmesi için Amerika’dan daha çok para teklif eden bir deha.
Burada hemen parantez açalım. Filistin davası ile kim meşgul oldu ise, İsrail ile kim siyonizm üzerinden Filistin mücadelesine girişti ise o devlet adamlarımızın, partilerin, hükûmetlerinin başlarına hep büyük sıkıntılar geldi.
Payitaht Abdülhamid ne kadar başarılı?
Şimdi gelelim TRT’de yayımlanan Payitaht Abdülhamid dizisine.
Hemen belirteyim ki diziyi tutmadım. Film, “lâkin” ve “âlâ” kelimelerinin sırtına binmiş, gidiyor.
Şehzadelerin aşkı, kadınların entrikası üzerine kurulmuş gibi.
Padişah, marangozhaneden çıkmıyor.
Saray’daki konuşmalar, davranışlar sun’i ve de anakronik. Filmin mesajından söz edeceksek eğer, bu konuda kısmi bir başarısından söz edebiliriz. Çünkü film, II. Abdülhamid üzerinden günümüz Türkiye’sini, hatta Cumhurbaşkanımız’ın verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Padişah’ın etrafının hainlerle çevrilmiş olması, suikastlere, zehirleme girişimlerine muhatap olması tarihi gerçekliklerle tabii ki ilişkili. Bunun için merhum Doç. Dr. Yaşar Kutluay’ın “Siyonizm ve Türkiye” kitabına bakmak gerekir. Teodor Herzl’in hatıralarından süzülen bu eserde Herzl, Saray çevresini rüşvetçi, ahlaksız, vatan haini, pis, sırnaşık, şahsiyetsiz insanlar olarak çizer ki bu çizimin ne kadarının isabetli ne kadarının da Osmanlı düşmanlığından kaynaklanan ve bir algı operasyonunun ifadeleri olduğuna ayrıca bakılmalıdır.
Dizin danışmanlarının kaynakları hangi kitaplar?
İsmet Bozdağ’ın “Abdülhamid’in Hatıra Defteri” adlı kitabının uydurma bir kitap olduğunu biliyoruz. Bizim bu kitaptan anladığımız odur ki İsmet Bozdağ, II. Abdülhamid dönemini anlatmak için böyle bir çıkış yolu bulmuş. Araştırmalarını, okuduklarını, duyduklarını not etmiş ve Padişah’ın ağzından anlatmış. Kitabın uyduruk bir eser olduğunu söyleyenler (Murat Bardakçı, Prof. Dr. Ali Birinci) nedense içeriği, dönemin gerçekliği ve anlatılan diğer ayrıntılarla ile ilgili bir yalanlamada bulunmuyorlar. Sadece böyle bir kitap yok, diyorlar.
Dizinin danışmanlarının kaynakları arasında Necip Fazıl’ın “Ulu Hakan II. Abdülhamid Han” ve Mustafa Müftüoğlu’nun “Yalan Söyleyen Tarih Utansın” adlı kitapları mı var acaba?
Abdülhamid ile ilgili bir suikast olayı
Çorbada tuzumuz olsun, diye Abdülhamid ile ilgili bir suikast olayını belgesiyle birlikte paylaşmak istiyorum.
Canlı Tarihler serisinden çıkan bir eserde Ethem Ruhi anlatıyor:
“Arkadaşlarımızdan Nadir'in boşboğazlığı, İstanbul'daki bütün faaliyetimizi sarstı! Vakıa, Nadir cemiyete ihanet etmiş değildi. Fakat, basiretsizliği müessif bir hâdiseye sebebiyet verdi. Sultan Abdülhamid II’ye karşı bir suîkast hazırlamıştık. Bunu şu suretle tertip etmiştik. Arkadaşlarımızdan Doktor Sabri Mekke, maalesef şimdi ismini hatırlıyamadığım bir Kürt şeyhi ile temasta bulunuyordu. (Doktor Sabrı Bey, Kız muallim mektebinde terbiye ve Fransızca muallimliği yapmakta iken bir kaç sene evvel vefat etmiştir.) Bu şeyh, Hünkâr’ın silâhşorlarından iki Kürdü elde etmişti. Planımıza nazaran, Padişah’ın hayatını korumakla görevlendirilen iki Kürt, münasip bir fırsatını kollıyarak Sultan Abdülhamit II’yi tabanca ile vuracaklardı.
Tasavvurumuzu çok gizli tutmamıza rağmen, Nadir'e söylemek gafletinde bulunmuştuk. O tarihlerde 35 yaşlarında olan Nadir, meğer Zülüflü İsmail Paşa’nın ahbabı imiş. Bir akşam, Beyoğlu'ndaki gazinoların birinde buluşmuşlar. Rakı içerlerken biraz sarhoş olan arkadaşımız, dayanamamış, baklayı ağzından çıkarmış:
-Bir, iki gün sonra neler yapabileceğimizi göreceksiniz, demiş.
Zülüflü İsmail Paşa, onun bu sözlerine mim koymuş. Derhal Padişah’a ihbarda bulunmuş. Nadir'i, dakika sektirmeden tevkif etmişler! Mabeyne götürerek şiddetle tazyik ile, sıkı bir isticvaba tabi tutmuşlar. Bülbül gibi her şeyi söylemiş. Yalnız, benim adımı vermeği unutmuş! Bu sebeple hafiyelerin pençesine düşmedim. Fakat birçok arkadaşımız birer birer yakalandı. Meselâ Doktor Sabri Mekke'yi mektebin yemekhanesinde karşımda otururken alıp götürdüler. Yüreğim ağzıma geldi. İçimden eyvah, galiba sıra bana da gelecek, dedim! (Canlı Tarihler, Türkiye Yayınevi, 1947)”
Bu not bize ne söylüyor?
Haber alma teşkilatının yapısını, genişliğini, önemini.
Geçelim.
Günümüz Abdülhamid’i kim? Ona kimler ne jurnallar taşıyor?
Dizi devam ediyor. Bakalım, ana hatlarıyla yukarıda çizgileri verilen Abdülhamid’i ve zamanını, filmde ne kadar göreceğiz?
Üstad Necip Fazıl 666 (altı yüz atmış altı) sayfalık “Ulu Hakan Abdülhamid Han” kitabını “Abdülhamid’i anlamak, her şeyi anlamak olacaktır.” mottosu ile bitirir.
Tabii ki öyledir. Yeter ki Abdülhamid’i tam ve doğru olarak anlatacak eserler yazabilelim, filmler çekebilelim. Yeter ki İslamcılık ne, günümüzde Abdülhamid var mı, günümüzün Abdülhamid’i kim, günümüz Abdülhamid’ine kimler ne jurnallar taşıyor, günümüzün Fikretleri, Rıza Tevfikleri, Zıyaeddin Efendileri, Ziya Paşaları, Namık Kemalleri, Ali Suavileri kim? Bunları bilir ve anlarsak hem Abdülhamid’i hem her şeyi anlamış olacağız.
Kâmil Yeşil
Çok anlamlı bir değerlendirme yazısı olmuş. İnşallah bu vesileyle II.Abdülhamid daha iyi anlatılabilir. Bir de görüşüm olacak aslında sadece Siyonistlere değil papalık, tapınakçı vb. kime dokunsa alemi islama karşı küfür tek millet oluyor. Kaleminize sağlık. İyi çalışmalar.