Son yıllarda soluklu şiirlerin merkezi haline geldi dergi. Bu şiirlerin edebiyat ortamını da etkilediğini gördük.
![]() |
Cevdet Karal |
Cevdet Karal'ın dönüşü
Metafizik gerilimlerin şairi Cevdet Karal, şiire uzun bir ara verdikten sonra, okurunu memnun edici art arda hacimli şiirler yayımladı, şiire dönüşünü Yedi İklim’le gerçekleştirdi, daha hayli bir zaman ilham onun peşini bırakmayacağa benziyor. Derginin Kasım sayısında da usta şairin soluklu şiirini okuduk. “Horozlu Ayna ve Ölüm” ve de “Hilkatin İlk Günleri” gibi kalıcı kitapların şairi, üçüncü kitabının formunu genel itibariyle, soluklu şiirlerle belirleyeceğe benziyor. Şu mısralara bir bakın:
“ ‘insan insanın cehennemi’
oysa yurdu bilmeli öyle demeli
yeşerteceği yürek katmanla bezeli
bodrum katlarında bulundu şiirin cesedi
manşetlerle haber bültenleri üstlendi tedaviyi
romanlar süpermarket raflarnıda
dizilmiş caka satan serum şişeleri
kendini kendi kuyruğundan ısırmak
felsefeninse kaderi…
kendi mezar taşını yazmanın
acısıyla yazılıyor bu yüzyılın şiiri
lakin ölümde bir dirim gizli
kalbimizdeki şiir cevherini
tanıyıp çınlayamaz teknoloji
geçer gideriz ölümden öte tüm ülkeleri” (Kısa Edebiyat Tarihi)
Şair nasıl da hayatın içinden kotarıyor mısralarını, “nesnelere yepyeni canlar üfleme sanatı şiir” onun elinde, hiçbir zaman zayıflamadı. Bence sadece şiirleriyle değil, yaşantısı ve duruşuyla 90 kuşağının en güçlü şairi o; şair olarak doğmuş, yaşadıklarını-hissedişlerini yazıyor, şiir kurmuyor yani, büyük şairlere has bir özellik olan “kendilik” var Cevdet Karal’ın dilinde.
Dergiye kimler geldi?
Zafer Acar Kamil Eşfak Berki ile Sezai Karakoç Sempozyumunda |
Bildiğim kadarıyla 2008’de yayımladığı “Sharap-name”siyle dergideki soluklu şiir geleneğini Zafer Acar başlattı; ardından sitemize de alıntıladığımız 16 sayfalık cesur ve cüsseli şiiri “Koçaklamayla” okuru selamladı. Camiamızdaki şiirsel durguluk canlanıverdi: Kamil Eşfak Berki’nin kısa lirik şiirleri, tadını kaybetmeden uzadı, doyurucu hale geldi. Daha sonra Necat Çavuş da katıldı uzun şiirleriyle; “Amerika” adlı şiir kitabının şairi biçimsel olarak şiirini uzatmış, ama gövdesini kaybetmiş gibiydi. Yine de aşka yelken açan hoş bir şiirdi. Hüseyin Alemdar da yer aldı 2009’da dergide.
Orhan Özekinci
Genç şairlerden Orhan Özekinci de başarılı mısralar yakalamış, şiirinin kimi yerinde ironi, espriye doğru yaklaşsa da:
“Yaşıyorum bildiğim kadarıyla
Tabutta tansiyonu düşen biri gibi.
Tatile çıktığım yerdir dünya
Ölümdür, yolculuğun ucuz bileti”
Delikanlı şairler
Daha da genç bir şair, biz ona delikanlı şair diyelim: Ali Karan, 18 yaşındaymış. Aykut Nasip Kelebek gibi gelecek vaat ediyor; gerçi yalnızca şiiriyle değil Aykut Nasip, nitelikli eleştirileriyle de dikkat çekiyor; onun “Anatomi Seansların”dan sizlere birkaç mısra mırıldanmak isterim:
“konuşurken şemsiyenin altındasın
öpüşürken karın
günaydın derken ilk mısra tadında
hoşça kal derken lirik ve yalınsın”
Benden söylemesi kumaşları sağlam bu iki delikanlıyı yakın takibe alın. 2010 kuşağı şimdiden Yedi İklim’de belirmeye başladı. Köklü dergi, ciddi anlamda meyveler veriyor; hayretler içerisinde kalmıyorum, beklentilerimize cevap veriyor yalnızca. Ali Karan’ın “Matematik Dersinin Boşluğu Üzerine Notlar” başlıklı şiirinden birkaç mısra okuyalım.
“matematiğe değil de gözlerine inanıyorum
şehrin içindeki insanlara inanıyorum
trafik kazası ya da intihar
seni sakladığıma inanıyorum
mezarındaki toprağına inanıyorum
yokluğuna inanıyorum
deliliğime inanıyorum
‘Biliyorum
aşkın tarifini yap desem kimse
çıkmayacak
‘al şu x’i ve y’yi bir yere koy’ diyerek
benimle dalga geçmeyecek
halk için darbe yapmayacak kimse matematik olmasa”
Dergi yaşlanmıyor
Evet, görülen o ki, Yedi İklim’de ustaların yanında her geçen gün olgunlaşmakta olan genç kan var; dergi yaşlanmıyor, ilgiyle takip ediliyor. Ben burada şiirlerden bahsettim, merak eden, diğer metinleri okuyup çevreleriyle paylaşabilirler, konuşulacak metinler var dergide. Duyduğumuz kadarıyla derginin Aralık sayısı, özellikle de merkezden bir dergi olarak ortama müdahale edici güncel edebiyat eleştirileriyle gümbür gümbür geliyormuş.
Tarık Erbaş dikkat çekti.
Orası medeniyetin değil, geleneğin yürüyüşünü olacaktı. (tabiki bence)