Kitap fuarlarının gündemimize girişi 80 darbesi sonrasında, 82-83 yıllarında Diyanet Kitap fuarı ve Tüyap’ın açılmasına tekabül eder. İki fuar da görece küçük alanlarda açılmış fakat beklenenin çok ötesinde ilgi görmüş. Bu ilginin bir nedeni, zımnen “suç aleti” olduğu kabul edilen, bu sebeple insanların çekinmeye başladığı kitabın tekrardan kendini göstermesi; hareketli geçen davalar, baskılar sonrasında yazar-yayıncı-kitap-okur’un bir araya gelmesini sağlaması, hatta insanların topluca bir araya gelmelerini sağlaması. Bu iki fuar da, zaman içinde gelişerek markalaştılar.
Bu fuarların kendi tarihleri, ciddi bir araştırma konusu. Fakat fuarların yayıncılar için gördüğü bir işlev var ki, son yıllarda artan fuar sayısını buna bağlıyorum; kitap satış noktasına ihtiyaç duyulması ve fuarların bu ihtiyaca cevap vermesi.
Bu ne demek? Şöyle izah edeyim. Dağıtımın her daim problem olduğu yayın dünyasında, kitabın okura ulaşması da hep “çözülmesi gereken şeyler” arasında başı çekmiştir. 80 darbesi sonrasında, azalan kitap sayısı, kitapçı sayısı, yayıncı sayısı da buna eklenince, “tüm yayıncıları bir araya getiren, kitapların satıldığı fuar” okura da yayıncıya da can suyu vermiştir. Bu dönemde, yani darbenin sonrasından, neredeyse 2000’li yıllara kadar fuarların, tüm teknik imkansızlıklara rağmen rağbet görmesi, dağıtım ağlarının zayıflığı ve kitapçı sayısındaki nisbi azalma ile ilişkilidir.
Zincir kitapçıların ve internet kitapçılığının hayatımıza girdiği 2000’li yıllara kadar fuarlar yıldan yıla gelişmiş, farklı şehirlerde de açılmaya başlamış ve yayınevlerinin kitabı okura ulaştırmaları noktasında iyiden iyiye kendisine yer edinmiştir. Bu yeni aktörlerin sahnede yavaş yavaş yer elde etmesi yani pastada yer edinecek aktörlerin artmasının, artan yayın sayısı ile tolare edildiğini ve bu nedenle fuarların işlevlerini sürdürdüğünü düşünüyorum.
Fakat 2000’lerin ortasında, “öğrencilere okullarda kitapların bedavaya verilmesi” gündemi karşımıza çıkıyor. Bunun fuarlarla ne alakası var? Şöyle ki, küçük kitapçılar, öyle ya da böyle öğrencilerin kitap ile ilk temas ettikleri noktaları oluşturuyorlar. Küçük kitapçılar daha ziyade okul önlerinde oluyorlar. Öğrenciler, aileler, okul kitabı merkezde olmak üzere okul ihtiyaçlarını küçük kitapçılardan gideriyorlar. Kitapçıya gitmenin en önemli sebebi, okul kitapları kitapçılardan kaldırılıp bedavaya verilmeye başlanınca; küçük kitapçıların elinde, öğrencinin kendisine gelmesini “mecbur kılan” en önemli malzeme gidiyor. E marketler dahil her yer kırtasiye ürünlerini satmaya başlayınca; aileler daha çok avm’ye gitmeye, Avm’lerde iyi kötü kitapçı-market-kırtasiye ile karşılaşıp, ihtiyaçlarını buralardan gidermeye başlayınca…. Bu çoklu nedenler, binlerce kitapçının dükkan kapattığı hazin bir hikayeye sebep oluyor. Bu konuda elimizde net rakamlar olmasa da, binlerce kitapçının çok kısa bir zaman aralığında kepenk kapattığını biliyoruz.
Binlerce kitapçının dükkan kapatması, kitap satışının büyük zincir mağazalarda ve büyük mağazalara sıkışmasına, dolayısıyla pazar içindeki rekabetin çekilmez bir noktaya evrilmesine sebep oluyor. Tabi bu esnada, yani 2005 sonrasında yıllık yayınlanan kitap sayısının da düzenli olarak artmaya devam ettiğini söylememiz gerekir.
Bu sıkışan pazar içinde, Yayın birlikleri başta olmak üzere yayıncıların, bilinçli-bilinçsiz sarıldıkları formülün ise fuarlar olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu, son 5-6 senede düzenlenmeye başlayan 10’larca yeni fuarın “bir anda ortaya çıkmasının” sebebinin, piyasanın bu durumu olduğu kanaatindeyim.
Bu durumda Türkiye’de kitap fuarı demenin en azından yılda bir düzenlenen, düzenleneceği günü beklenen, hazırlık yapılan, yapıldığı zamanda yayınevlerine ciddi bir hareketlilik getiren niteliğinin yanında, son yıllarda tamamiyle Türkiye’ye has yeni bir nitelik kazandığını, yayıncıların adeta seyyar kitapçı gibi her hafta başka bir ilde- ilçede fuarlara katılarak aslında o bölgede kitaba aç ve bu açlığı rahatlıkla doyuramayan okuyucuya gittiğini görmekteyiz.
Çünkü mevcut durumda yaşadığı şehirde-muhitte kitapçı bulamayan, kitapçı bulsa da merak ettiği-edeceği kitapları kitapçıda bulamayan özellikle Anadolu’daki okurlar için kitap alabilecekleri iki alternatif fuarlar ve kitap satış siteleri. Ama internetten satış sitelerinde kitabın içeriğine bakamamak-karıştıramamak problemi, insanları kitap sitelerinden uzak tutan etkenlerin başında geliyor. Bu sayede fuarlar, okurların tüm yayınları tek bir seferde görebildikleri, biraz seyirlik, yazarlarla buluşmalarını sağlayan zevkli bir aktivite olmanın çok ötesinde bir ihtiyaç haline gelmiş durumda. Bu mecburiyete belediyelerin-valiliklerin “kültüre destek” için aradıkları şöleni sağlaması sebebiyle can simidi olarak sarılmaları da eklenince, fuarlar meselesinin içinden çıkılmaz bir denkleme işaret ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu durum ne kadar bu şekilde devam edebilir? Bunu kestirmek kolay değil, fakat bu fuar-yoğun hayatın yayıncıları ve yazarları iyiden iyiye yormaya başladığını görmek zor değil.
Mehmet Erken