Nasıl bir Peygamber öğretecek MEB?

Talim Terbiye Kurulu’nda görevli öğretmenler Kur’an-ı Kerim ve Siyer seçmeli derslerinin ders kitaplarını yazamazlar.

Nasıl bir Peygamber öğretecek MEB?

 

Dört dörtlük yeni eğitim-öğretim sistemine göre ortaöğretim öğrencileri –isterlerse- Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin hayatını (Siyer) seçmeli ders olarak okuyabilecekler. Öğrencilere böyle bir imkân hazırladığı için yetkililere elbette teşekkür etmeliyiz.İhsan Süreyya Sırma

Öğretmenler Siyer dersini gereği gibi işleyebilecek mi?

Ancak teşekkürün yanına tereddütlerimizi ve tekliflerimizi de eklemeliyiz. Çünkü bu dersleri verecek öğretmenler sadece öğretmekle, kuru bir tarih bilgisi vermekle yetinmemeli; aynı zamanda Hz. Peygamberi ve arkadaşlarını sevdirmelidir de. “Ben sizden beni sevmenizden başka bir şey istemiyorum” diyen Hz. Peygamberi sevmek imanın bir gereği yani imanın diğer yarısıdır çünkü. Hz. Peygamberi sevdirmenin yegâne yolu da O’nu sevmektir, sevdiğini göstermektir.

Öğrenciler, O’nun adı geçtiği zaman öğretmenlerinin gözlerinin parlayışından, ıslanışından, O’nunla ilgili olarak kurduğu cümlelerden Hz. Peygambere olan sevgisini, bağlılığını görmelidir ki öğretmenin kalbindeki sevgi öğrencinin kalbine aksın. Not vermek, ders gereği başlıkları verip geçmek şeklinde bir Siyer dersi amacımızı gerçekleştirmez. Zaten öğrenci, seçmeli dersi öğretmene göre geçer. Öğretmenin antipatisi, sertliği, zoraki öğretmenlik yapması, notu öncelemesi gibi sebeplerle bir öğrenci Hz. Peygamberin hayatını ve Kur’an-ı Kerim’i öğrenmekten hazer ederse bunun birinci dereceden sorumlusu öğretmendir. Bakanlık bunun için yeni bir müfredat belirleyeceğine göre, öğretmenleri de, bu konuda destekleyici hizmet içi programlarla yetiştirme yolunu seçmelidir. Meselenin birinci yönü bu.

Laik bir peygamber portresi çizilecek diye ödüm kopuyor

İkinci ve en az birinci kadar önemli olan konu “Nasıl Bir Peygamber Modeli?” sorusunda yatmaktadır. Çünkü Hz. Peygamberin kişiliği, misyonu şablonlara sığmaz. O, yürüyen bir Kur’an’dır. Herhangi bir tarihî, edebî kişiliği veya bilim adamını öğretir gibi öğretemeyiz, sınırlandıramayız O’nu.  Derdimiz kronolojik bilgi vermek değil. Halihazırda dolaşımda olan bazı resmî kültürel konulara dinî bir destek sağlamak için kesinlikle alet edilmemelidir Siyer.

Açıkçası; çevreci, hayvan haklarını savunan, eşitlikçi, hoşgörülü, birlik beraberlikçi, laik –yanlış okumadınız evet laik- bir peygamber portresi çizilecek diye ödüm kopuyor. Bir konuyu yanlış öğretmektense hiç öğretmemek daha iyidir.

Neden böyle bir korku ve endişe içindeyim. Çünkü ders kitaplarının sabıkası var bu konuda. Basına da yansıdı. İlköğretim 4. sınıf öğrencilerine 2010-2011 öğretim yılından itibaren  5 yıl süreyle okutulacak olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında Kelime-i Tevhid'in anlamı problemli. Kitabın 20. sayfasında “Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet'i Öğreniyoruz” başlıklı yazıda: "Tevhid kelime anlamı olarak 'birlik veya birleme sözü' anlamına gelir. Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak demektir. Kelime-i Tevhid ‘Lailehe İllallah Muhameddür Resulllah’ cümlesine denir. Anlamı da ‘Allah'tan başka tanrı yoktur’ demektir. Kelime-i Tevhidi söyleyen kimse Allah'ın varlığını, birliğini kabul etmiş ve açıkça dile getirmiş olur" deniliyor.

Talim ve Terbiye Kurulu'nun 10.12.2009 tarihli kararı ile 2010-2011 öğretim yılından başlanarak beş yıl süreyle ders kitabı olarak kabul edilmiş olan 4. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında, söz konusu Kelime-i Tevhid'in Arapça ve Türkçe yazılışı doğru olmasına rağmen mealinin eksik olması bir gözden kaçma değil gözden kaçırma bize göre. Daha önce de abdest almak ve abdest suyu ile ilgili akılcı açıklamaları da unutmuş değiliz.

Demek istiyoruz ki Hz. Peygamber bazı yönleri ile öne çıkarılan, yürürlükteki resmî söylemin doğrulayıcısı, birçok yönü ile meçhul bir kişi olarak çıkmamalıdır öğrencilerin karşısına. Çocukluğundan evliliğine, yemek yemesinden uyumasına, eşleri ile olan münasebetinden devletler arası münasebete kadar hayatının bütün safhaları açık olan ve gücünü bu açıklıktan alan Hz. Peygamber “bütün yönleriyle” öğretilmelidir. Unutmayalım ki Hz. Peygamberin bütün sözleri, yerine geldiğinde susuşları nasıl doğru ise evlilikleri, savaşları, emirleri ile birlikte bütün yaptıkları da doğrudur. Yoksa karşımıza Müslümanların bile tanımadıkları bir Peygamber portresi çıkar ki bu, öncelikle yöneticileri büyük vebale sokar, sonra da o yanlış bilgileri doğru olarak belleyenleri.

Hz. Peygambere böyle sınır çizmeler Perinçek ile sınırlı değil

Somutlaştırmak için söylüyorum. Doğu Perinçek bir televizyon konuşmasında “Bizim için (Hz.) Muhammed en büyük devrimcidir.” dedi. Böyle söylemekle güya O’nun getirdiği mesajları (sünneti), dini, Kur’an’ı doğruluyor izlenimi vermek istedi ve bazı safdilleri de memnun etti. Halbuki Perinçek, bir dilin ardına saklanarak hile yapıyordu. Hz. Peygamberin görevi devrimcilik değildir, Perinçek’in kastettiği anlamda bir devrimcilik hiç değildir. Bize ve Perinçek’e düşen görev, Peygambere iman etmektir. Bundan dolayı Perinçek’in söylemesi gereken cümle, “Hz. Muhammed bize göre son peygamberdir, O, Allah’ın kulu ve resulüdür, getirdikleri haktır, hakikattir.” demek olmalıydı.

Hz. Peygambere böyle sınır çizmeler Perinçek ile sınırlı değil. Aklıma 2011 yılının Kutlu Doğum Haftası’nda konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri geldi: “Kul hakkından sakındırırdı. Haksız kazanç ve servet edinmenin, yalan söylemenin, emanete ihanet etmenin İslam’la bağdaşmadığını bilirdi. Sevgili Peygamberimiz 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir' diye buyurmuştur. Her türlü şiddet ve terörün kol gezdiği, insan haklarının karga tulumba yerlerde süründüğü, annelerimizin, kadınlarımızın şiddet gördüğü, insanî değerlerin yozlaştığı çağımızda sevgili Peygamberimizin o güzel ahlakına çok daha fazla ihtiyacımız var.” Kılıçdaroğlu görünüşte Hz. Peygamberi anlatıyordu; ama kendisinin çizdiği peygamber portresi ile Başbakan’a cevap yetiştirmeye çalışıyor idi.

Ders kitaplarında dil hileleri, bazı hakikatleri örtmeler, örselemeler olmasın

Siyer dersi verirken kastımız ne dünya Müslümanları olarak yerlere göklere sığdıramadığımız Çağrı filmindeki tarihî, kronolojik bilgilerdir ne de bu ülkede defalarca gösterilen namazsız, oruçsuz, Kur’ansız Yûnus Emre ve Mevlana filmlerindeki uçuk sahneler. Elbette Çağrı iyi bir filmdir ama bu, Siyer-i Nebi’yi yansıtmaktan fersah fersah uzaktır. Endişemiz anlaşılmıştır sanıyoruz. Demek istiyoruz ki ders kitabı olarak hazırlanacak metinlerde böyle dil hileleri, bazı hakikatleri örtmeler, örselemeler olmasın. “Ben rahmet ve savaş peygamberiyim” hadis-i şerifi ortada iken, ders kitabında “Dinimiz, adam öldürmeye karşıdır”; “Hırsızlık yapan kişi kızım Fatıma da olsa elini keserim.”  Hadis-i şerifi de “Suç işleyen kızım Fatıma da olsa cezasını verirdim” gibi  saptırmalar, yumuşatma adına gerçeği örtmeler olmasın.

Abdurrahman Dilipak Bu Din Benim Dinim DeğilBurada seksenli yıllarda Abdurrahman Dilipak tarafından hazırlanan bir kitabı hatırlatmalıyım. Dilipak, 12 Eylül rejiminin hazırlatıp okuttuğu ve Özal döneminde de hükmünü yürüten Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarından hareketle, Bu Din Benim Dinim Değil diye bir kitap yazmıştı.  Bundan dolayı diyoruz ki ortaya çıkacak Hz. Peygamber portresi için de yarın “Bu peygamber Allah’ın bize gönderdiği, Kitab’ında övdüğü, örnek gösterdiği peygamber değil” noktasına gelmemeliyiz.

Hamidullah’ın İslam Peygamberi adlı eseri ders kitabı olsun

Söz buraya gelmişken şunu da eklemeden geçmeyelim. Yukarıda adı geçen ve geçmeyen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarından da anlaşılacağı gibi hem içerdiği bilgiler hem metod ve üslup bakımından Talim Terbiye Kurulu’nda görevli öğretmenler bu kitabı yazamaz. Velev ki onlara bu işi bilen birkaç hoca rehberlik etsin.

Bu noktada teklifimizi söylesek iyi olacak. İçerdiği bilgi sahihliği ve kaynakların sağlamlığı, Hz. Peygamberin hayatını bütünüyle kuşatıcı olması bakımından Bakanlığa, Muhammed Hamidullah Hoca’nın İslam Peygamberi’nin bu ders için yeniden uyarlanmasını teklif ediyoruz. Bu iki cilt kitabın lise öğrencilerine uyarlanmış şekli var aslında: İhsan Süreyya Sırma’nın İslam’ın Mekke Dönemi ve İşkence, İslam’ın Medine Dönemi ve Cihad.Muhammed Hamidullah İslam Peygamberi

Kur’an merkezli siyer ve ders kitabı hazırlayacak öğretmenlere üslup örneği olması açısından da İsmail Lütfi Çakan ile N. Mehmet Solmaz’ın hazırladığı Kur’an-ı Kerim’e Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi’ni mutlaka görmelerini salık veririz.

Son olarak bu bâbda şunu da hatırlatalım ki Bakanlık, ÖSYM’yi, yapılacak sınavlarda Siyer bilgisine de yer vermesi konusunda uyarmalıdır. Böylece öğrenciler aldıkları seçmeli dersin sınavlarda da bir karşılık bulduğunu görecek ve konusunu daha iyi öğrenecektir. Atalarımız, “Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.” demiş. İşte biz araba devrilmeden devreye girelim diyoruz vesselam.

 

Kâmil Yeşil değindi

YORUM EKLE
YORUMLAR
aydın başar
aydın başar - 11 yıl Önce

Muhterem Kamil Yeşil Abi çok önemli bir konuya değinmiş. Şuanda bu konu hebimizin üzerinde bir vebaldir. Eğer bu derslerde din kültürü dersindeki mantıkla Peygamber Efendimiz anlatılacaksa, o zaman vah halimize... Din kültürü öğretmenleri malesef şuurlu değiller. (Çoğu) Milyonlarca insan bu derskitablarını okuyor, nebüyük vebal var ortada. Dinimiz ilköğretimde kıssa merkezli ve Mekke'den Medineye doğru giden sürec iyi okunarak öğretilmelidir. Bu nedenle bu kitablarla olmaz, olmaz, olmaz, olmaz,