İletişimde asgari müştereği yakalamak

"Hayat, kalp atışı misali; inişler ve çıkışlarla dolu. Gün geliyor mutluluktan havalara uçuyoruz, gün geliyor yaşadığımız hüzün, cebimizdeki kâğıt mendilleri tüketiyor…" Feyzanur Taştekne yazdı.

İletişimde asgari müştereği yakalamak

Günlük deneyimlerimizi değerlendirdiğimizde aslında mimiklerimiz, postürümüz (duruşumuz), ses tonumuz hatta o sıra üzerimizde olan kıyafetlerimiz baskın duygu durumuna göre çeşitlilik gösteriyor. Biraz daha yakından bakacak olursak aslında bu çeşitliliğin içinde çok net bir ortak özellik bulabiliriz: Bir başkası ile paylaşma ihtiyacı.

“Ağlasam sesimi duyar mısınız, 

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle? 

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

 Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.”1

Bize çok da uzak olmayan duyguları anlatan Orhan Veli şiirini okurken sizin de boğazınızda bir yumru oluştu mu? Peki, o yumru dile gelse ne derdi?

Sosyal varlık

Antropologların insanoğlunu tanımlarken en sık kullandığı tabirdir “Sosyal varlık.” Diğer canlılardan konuşma, düşünme yeteneklerimizle de ayrışmış olmamıza rağmen sosyalleşme, diğerleriyle iletişime geçme kabiliyetimiz vurgulanır. DNA yapımız, beyin anatomimiz, kaba motor becerilerimizin benzeştiği mahlûkat sayısı azımsanmayacak sayıda olsa da düşünebilme, sahip olduğu düşünceyi karşı tarafa aksettirme, bu süreçten geri dönüş alma ve nihayetinde sahip olunan bilgi birikimindeki değiş tokuşun aktarılması yalnızca bizlere has. Böylece yaşamımıza tek başımıza değil, etrafımızdaki diğer insanlarla beraber, sosyalleşerek devam edebiliyoruz.

Bu kadar kıymetli bir beceriyle donanmış olmak bizi diğer varlıklardan üst konuma getiriyor. Kendimizi bildiğimizden beri bize eşlik eden beceriye biraz daha yakından bakmaya ne dersiniz? Malumunuz, her daim yanımızda olan şeylerin kıymeti harbiyesini ıskalayabiliyoruz.

Konuşma, dil, lletişim: Fark nerede?

 Bir kavram hakkında temiz ve net şekilde tartışabilmek için öncelikle aynı tanımı kullanmak gerekir. Mevzubahis iletişim iken sınırların çizilmesi gereken çoğunlukla eş anlamlıymış gibi kullanılsa da aslında farlılıkların olduğu iki kavram karşımıza çıkar: Konuşma becerisi ve dil bilgisi.

Konuşma, konuşmanın sesini ilginç ve anlamlı hâle getirecek şekilde, kelimeleri, sesleri tekrar ederek ve insanların söylediklerinizi anlayabilmesi için açıkça işaretler çıkararak net bir ses kullanmayı ifade eder. Dil, ne demek istediğinizi açıklamak ve insanların söylediklerini anlamak için doğru kelimeleri bilmektir. Konuşma ve anlama becerisini içerir. Kelimelerin cümlelere, öykülere ve sohbete katılmalarını ifade eder.

İletişim ise dil veya jestleri farklı şekillerde kullanarak, konuşmak veya yönlendirme yapmak gibi, başkalarıyla nasıl etkileşim kurduğumuzu ifade eder. Aynı zamanda diğer insanların beden dilini ve yüz ifadelerini anlama ve bu becerilerin kullanabileceği bakış açılarını anlayabilmeyi sağlar.

İletişimde asgari müşterek

Yukarıda zikredilmiş üç kavramın birbiri ile olan ilişkilerini anlayabilmek adına lise matematik bilgilerinize kuş bakışı dönmenizi rica edeceğim. Konuşma ve dil, kesişimler olan iki ayrı küme; iletişim ise her ikisini kapsayan evrensel küme. Son tahlilde iletişim kurabilmek için ses tellerini kullanmakta problem yaşamamak, kendimizi anlatmak ve karşıdakini anlamak için yeterli kelime bilgisine sahip olmak en temel seviyede gereklidir. Buna rağmen konuşma ve dilin birleşim kümelerinin varlığı her zaman iyi iletişimin garantisini bize veremiyor. Örneğin, Sultanahmet meydanında karşılaştığımız, dilini bilmediğimiz bir turistle her ikimizin konuşma becerisi olsa da gerçek anlamda iletişim kurabildiğimizi söyleyebilir miyiz? Bunun da ötesinde aynı dili konuştuğumuz, aynı coğrafyada büyüdüğümüz ve sesimizi ulaştırdığımız kişilerle olan konuşmalarımızda her zaman tatmin edici iletişimi yaşayabiliyor muyuz? Cevap hepimizin malumu. 

Nasıl ki aynı dili konuşabilme sağlıklı iletişim için yeterli değilse iletişim kurmak için istediğimiz kişiye ulaşabilmemiz de yeterli değildir. Günümüz teknolojisinin bize sunduğu büyük imkânlardan biri de her birimizin daha ulaşılabilir olması. Yüz yüze gelme ihtimalimizin olmadığı, farklı kıtalarda yaşadığımız kişiler artık bir tuş uzağımızda. Karşımızdakine kendimizi ifade edebilme şansına sahip olduğumuz su götürmez bir gerçek fakat buna iletişim demek için çok erken. İletişimde asıl olan diyalogdur, yani iki tarafın da ilişkiye girmesi ve sorumluluğu alması gerekir. Eğer süreç karşılıklı ilerlemiyorsa bunun adı monolog olur. Bir anlamı paylaşmak, anlamak, anlatmak ihtiyacı kişileri bir araya getirir. Bu sebeple monologdan öteye geçebilmek için öncelikle tarafların eşit platformda olmaları, aktarılan duygu ve düşünceler karşısında empatik tavır takınmaları ve dinlemeye hazır olmaları gerekir.

Tam anlamıyla iletişim kurabilmek için gerekli asgari müşterekte buluştuğumuz anlar yaşadık, yaşayacağız da. Peki, kâğıt üstünde bu kadar karmaşık olan bu yapıya neden ihtiyaç duyuyoruz?

İhtiyaçlar hiyerarşisi

Psikoloji literatürünün ilk isimlerinden olan Abraham Maslow’u meşhur yapan “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” teorisidir. Teorinin gelişmesine katkısı olan en önemli araştırma alanı başarılı kişilerinin biyografilerini okumak olmuş. Başarıya giden yolda insanların neye ihtiyacı olduğunu görmek için hayat hikayelerini okuduktan sonra gördüğü ortak temalar üzerinden şu sonuca varmış: İnsanın hayatına devam edebilmesini sağlayan 5 temel motivasyon kümesi var ve her biri hiyerarşik biçimde dizilmişler. Bunlardan ilki yeme, içme, barınma gibi en temel ihtiyaçları kapsayan fizyolojik ihtiyaçlardır. Maslow’a göre fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayan kişi için yeni motivasyon hayat güvenliğini sağlamak, kendini fiziksel ve ruhsal anlamda tehlikelerden korumaktır. Hayatta kalabilmek için temel ihtiyaçlarını karşılamış, güvenlik ihtiyacı da tamamlanmış kişinin hayatını idame ettirmesindeki yeni motivasyonu diğer insanlarla bir arada olma, iletişim kurabilmektir. Kısacası yeni basamak, sosyal ihtiyaçlardır.

Şu anda 77 yaşını dolduran “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”, ilk ortaya atıldığında çok fazla beğenilmiş ve benimsenmiş olsa da psikoloji literatüründeki yeni bulgular teoriyi kanun hükmünde olmadığını gözler önüne sermektedir. Peki, 2020’de bu kadar da muteber olmayan teori bize ne söylüyor?

1. Ekmeye, suya, duvarları örülmüş, çatısı üstünde bir eve nasıl muhtaçsak çevremizdeki insanlara, onlarla konuşmaya da o kadar muhtacız.

Cahit Sıktı’nın da dediği gibi,

“Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım,

Ekmek kadar mübarek,

Su gibi aziz bir şeysin;

Nimettensin, nimettensin.”2

İnsanoğlu olarak yalnızca maddî ihtiyaçlarımız yok, çünkü iskelet yapısını kapsayan et yığınından ibaret değiliz. Bir ruhumuz var: “Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”3

2. Yaşantımız boyunca bizi motive eden ihtiyaç kümeleri farklılık gösteriyor. Karşımızdaki insanlarla muhatap olurken de bunu düşünmek işleri bir nebze olsun kolaylaştıracaktır. Nasıl mı? Kişiyi yaşama bağlayan temel şey daha fazla para kazanmak, maddî çıkarlar sağlamak iken davranışlarını değiştirmek için kul hakkı yemek bağlamındaki sözlerin neden işe yaramadığını anlamak bu şekilde daha kolay olmaz mı? İletişim aslında insanların zihinleriyle bağlantı yapmak için kullanılan bir çeşit sinirsel işitsel teknolojidir. Doğru şartlar altında kurulan iletişim, sizin zihninizde bulunan bir düşünceyi direkt olarak başka birine iletir hatta zihnine yerleştirir üstelik her iki tarafın kafasına cerrahî bir müdahale yapılması gerekmeden.

Bu minvalde bakıldığında, ihtiyaçlar hiyerarşisi doğru şartları sağlamanın bir yolu değildir de nedir?

Maslow’a göre sosyal ihtiyaçların karşılanmasından sonra sıra saygı–saygınlık görme ihtiyacına gelir. Ve son basamakta da kendini gerçekleştirme (Tasavvuftaki Nefs-i Kâmile ile eş değerdir) vardır. Hiyerarşinin ilk 4 basamağını oluşturan ihtiyaçlara sağlıklı yanıtlar bulan kişi artık kendini gerçekleştirmiştir.

Gerçek dünyada bu kadar teorik ilerlemek mümkün gözükmese de hayat safhalarında emin adımlarla ilerleyebilmek için başkalarına; onlardan gerekli bilgi birikimi almak için de iletişim kurmaya muhtacız.

Feyzanur Taştekne

Hüma Dergisi, Ağustos-Eylül 2020, 5. Sayı

Dipnot:

1 Orhan Veli Kanık, “Anlatamıyorum”

2 Cahit Sıtkı Tarancı, “Desem ki”

3 Secde Suresi, 9

YORUM EKLE