Edebiyat Ortamı'nda ne oluyor?

Edebiyat Ortamı dergisinde bir şeyler olduğu Ankara'dan gelen duyumlar arasında.

Edebiyat Ortamı'nda ne oluyor?

Edebiyatın gücü kimseye yetmez. Ne tutacak eli vardır ne de yere getirmek istediği bir sırt. Onunla hiçbir şeyi de satın alamazsınız. Başınızı koyacağınız yumuşak bir yastık aradığınızda edebiyat aklınıza gelecek son şeylerden biridir.

Üslup gibi tıpkı. Görünmez, ele gelmez ama sınırları geçmek istediğinizde size bir kimlik belgesi görevi görebilir. Vatanınızı işaret eder. Döneceğiniz yeri hatırlatır. Yola çıkmaya karar vermişseniz tabii…”

Edebiyat OrtamıYukarıdaki yazı Mustafa Aydoğan imzalı, Edebiyat Ortamı, Kasım-Aralık 2009 sayısından alıntı.

Mustafa Kutlu’nun “Huzursuz Bacak” hikâyesinde (s:109-114) kahramana bir hikâye okutturur. Hikâyede adamın biri kanepesinde oturmuş habire bir halatı (ipi) çekmektedir. Ama ipin ucu bir türlü gelmez. Çeker, çeker, çeker…. Salon, odalar, antre dolar ama ucu gelmez bir türlü. Çekmekten vazgeçerek tersini yapar, ipi peşine düşer. Sokaklar, caddeler, şehirler dağlar ovalar. İnsanlar bu garip durumu yorumlar, konuşur, konuşur. Derken tekrar kendi evine gelmiştir. İp avizeden sarkmaktadır. Şekli idam halkası gibi… Kanepeye uzanır, gözlerini halkadan ayıramaz.

Kutlu’nun hikâye kitabındaki İP hikâyesi özetle böyle. Ardından şu soruyu sorar: “Edebiyat ne işe yarar? En azından bize bir ipucu vermeli değil midir; kimin ipine sarıldığımızı hissettirmeli değil midir?

Edebiyat Ortamı’nın Kasım-Aralık 2009 sayısı 11. dergi. Geride, iki ayda bir çıkmış 10 sayı bırakmış. Neredeyse iki yol bitmek üzere. Kapaktaki içerik yazarlarında aşina olduğumuz imzalarda bir eksilme hissediliyor. Kapağı çevirip künyeye bakıyoruz, evet, bir şeyler olmuş. “Dergiler arasında” gezinemeyeceksiniz mesela… Hüzünlenmemek mümkün mü? Derginin kurucular kadrosundan bir kopuş… Son sayının girişindeki iki kısa paragraflık yazı bu olaya işaret ediyor. Lakin işaret yerine daha sarih bir şekilde olay okuyucunun da bilgisine sunulmalıydı.

Mustafa Kutlu’nun hikâyesine binaen sorduğu soru ile Mustafa Aydoğan’nın edebiyata olan tutumunda bir ayrışma seziliyor. Oysa mecralarının ortak olduğunu düşünüyoruz. Mustafa Aydoğan’nın birinci paragrafı ile ikinci paragrafı sanki birbirini tekzip etmekte. Önce edebiyatın güçsüz kuvvetsiz, değersiz (bir şey satın alamaz) olduğu beyan edilirken ikinci paragrafta edebiyat, kimlik belgesi oluyor, vatan oluyor, sıla oluyor. Son olarak bir gönderme yapılıyor “Yola çıkmaya karar vermişseniz tabii…” kararından cayan kim ve neden?

Arif Ay
Arif AY

Bir edebi ürün zihinlerde şekillenme sürecinde elbette yalnızca sahibine aittir. Ancak gün yüzüne çıkıp varlığına birileri (okuyucu) ortak olmaya başladıktan sonra artık sorumluluk alanı genişlemiş olmalıdır.

Edebiyat Ortamı” mahreminde yaşananların 2009 Şiir Ödülleri töreninde yaşananlarla ilgisi olduğunu düşünüyoruz.  Aylarca emek veren jüri üyeleri neden sahneye davet edilip plaketle onurlandırılmadı? Bir iki cümle söylenmelerine fırsat verilmedi? Hadi uzatmayalım Arif AY neden yoktu orada. Ve şimdi 11. Sayı neden öksüz?

“…kimin ipine sarıldığımızı hissettirmeli değil midir?” edebiyat.

Eh iki sene az değil. Tebrikler…

 

Sami Çelik sızlandı.

Düzetme

Mustafa Aydoğan Bey Mustafa Kutlu'nun hikayesiyle kurulan bağın doğru olmadığını bildirdi, kadro hakkında da:"Bir eksilme var. Ama şimdilik. Daha sonra bunun düzeleceğini umuyorum. Birazcık sabır meseleyi halletmeye yeter inşaallah. Arkadaşlarımız arasındaki bütünlükte hiç bir sorun olmadı, inşaallah da olmayacak. Teslimiyet... Ağır bir ifade. Allah'a sığınırız." diyerek yanlış anlaşılmalara meydan verilmemek üzere beni düzeltmiştir. Saygı ve muhabbetle... (Sami Çelik)

YORUM EKLE

banner36