Darbenin 3. Yılında Mısır Gençliği

"Hayatta hiçbir vizyonum yok gibi hissediyorum. Neyi ne için yapıyorum bilmiyorum. Hayat öyle geçip gidiyor… Bir yanım kayıp gibi." Deniz Baran, darbenin üçüncü yılında, Mısırlı gençlerin düşüncelerini, hislerini, yaşamlarını aktarıyor..

Darbenin 3. Yılında Mısır Gençliği

Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi askeri darbeyle devrileli tam 3 yıl oldu birkaç gün önce… Bir yandan –daha o vakitlerde Mısır’a gidip gelmelerim ve Mısır politikasına yakın yeni ilgim başladığı için- daha dünmüş gibi darbeyi, darbeye giden protestoları ve darbe öncesi 48 saati hatırlıyorum. Biz gençler için sarsıcı bir süreçti. Geçtiğimiz günlerde darbenin 3. yılı hasebiyle Yusuf Tunçbilek’in yaptığı röportajda Ahmet Yusuf Özdemir’in yerinde tespit ettiği gibi o günlerde Türkiye iç politikasının da Gezi protestoları bağlamında oldukça karışık olması ve Mısır’ı Türkiye merkezli okuma hatasına düşülmüş olması da bu “sarsıcılığı” körüklüyordu.

Öte yandan da Mursi’nin devrilmesinin üzerinden onlarca yıl geçmiş gibi hissediyorum. Birkaç gün önce, 30 Haziran’da darbenin 3. yıldönümü “kutlanırken” (zira yeni rejim için bu tarih 30 Haziran Devrimi olarak adlandırılmakta. Aslında olan bitenin salt bir darbe olmadığını da itiraf etmek lazım, hele de Türkiye’de gerçekleşen 12 Eylül darbesiyle bunu eş tutmak çok mümkün değil) Mısır’daydım. Doğrudan Mısır’da soluduğum atmosfer, onlarca yıl geçmiş hissine kapılmama daha fazla yol açtı diyebilirim. Zira 2013’ten beri her sene 1-2 kez geldiğim Mısır artık ilk geldiğim 2013 Mısır’ından çok uzakta.

“Bir Senede Binlerce Yıl Yaşlanmış”

Darbenin 1. yıldönümünde Dünya Bizim’deki ilk yazılarımdan birini Mısır’a ayırmış ve gözlemlediğim durumu “bir buçuk senede onlarca yıl yaşlanmış Mısır” şeklinde tarif etme gereği duymuştum. Bunun en büyük sebebi daha 1 sene öncesinde tüm ekonomik problemlere ve devrimin yol açtığı kargaşaya rağmen şehrin her sokağında soluyabildiğiniz umut havası ve dinamizmdi. Pek tabii bireyler, toplumsal sinerjiyle alışveriş içerisinde ve böyle bir sinerji herkesin psikolojisini, beklentilerini kısaca hayat neşesini etkiliyor. Buna paralel olarak da toplumsal fedakarlık, ahlak, hoşgörü tırmanışa geçiyor. Fakat zulüm, sadece zalimin değil mazlumun da ahlakını bozuyor. İşte birinci yoldan ikincisine sapmıştı Mısır sokakları o zamanlar…

Şimdilerde ise aradan geçen yıllar ve bu süreçte Orta Doğu’da ardı ardına yaşanan dehşetengiz hadiseler o yukarıda bahsettiğim darbe sonrası evrenin de atlatılmış olduğunu gösteriyor. İyi ve kötü yanlarıyla… Özellikle bu yazıda odaklanmak istediğim Mısır gençliğine (farklı kesimlerden Mısırlı dostlarımdan yola çıkarak) baktığımızda sanki bir “post-post darbe” sürecine girilmiş ve insanın tabiatı gereği yeni koşullara adapte olunmuş durumdalar. Artık devrimden bu yana kaybedilenlerin hüznü geride kalmış yahut içe atılmış, yeni koşullara uygun yeni bir hayat vizyonu çizilmiş denebilir. Bu yeni hayat vizyonunun kesinkes kapsamadığı alan ise siyaset.

Siyasetin Çeperlerine Savrulmak

Devrimin göbeğinde yer alan, hayatlarını ülkeleri ve toplumları için feda etmekten çekinmeyeceklerini söyleyen, askerden korkmayan; icabında darbe olsa bile askere de halkın gücünü göstereceklerini söyleyen genç dostlarımın hiçbiri hayat realitesine karşı duramadı diyebilirim. Kimi ülkeyi terk etti, kimi hapse girdi; henüz çıkıyor, kiminin ailesi ekonomik olarak darbe yedi… Sonuçta hepsi siyaset orijinli bir hayatın kenarlarına doğru savrulmak durumunda kaldı.

Geçen akşamlardan birinde dostlarla beraber otururken anlatılan bir anekdot esasında her şeyin özeti idi:
Devrim sonrası cumhurbaşkanlığı seçimi için yarış başladığında o dönemin güçlü adaylarından Aboulfoutuh (Ebulfutuh)’un kampanyasında aktif rol alan bir tanıdığımın o zamanlar bir TV programına devrimin genç sesleri arasında çıkışı yad edildi. “Seçimi kaybederseniz ne olacak sorusuna ne demiştin… Fark etmez biz bu topluma tohumları ekmeye devam edeceğiz, insanları bilinçlendireceğiz, mücadelemizi sürdüreceğiz. Seçim kaybedildikten sonra çil yavrusu gibi dağıldık” ve takiben hepimizden yükselen kahkahalar… Çil yavrusu gibi dağılmaktan başka yapacakları bir şey yoktu zira daha darbe olmadan önce İhvan iktidarında dahi derin hayal kırıklıkları başlamıştı. Zaten gençleri bu kadar pasifize eden ve umutsuz kılan şey salt askerin yönetimi ele geçirmesi değil, asker yönetimi ele geçirmezden evvel de toplumu ve bilhassa farklı bir zihniyet ile devrim talebini dile getiren genç kesimi derin hayal kırıklıklarına, “her şeye boşa mıydı yani” noktasına götüren bir sürecin yaşanmasıydı. Bu sebeple yukarıdaki gülüşmemiz gibi, artık o zaman yürekten inanılan şeyler bir mizah malzemesi olacak hülyalar… Çok uzaktalar…

Her modern askeri rejimin halka hediyesi, sivil toplumun ölümüdür. Bu durum Mısır’da da gerçekleşti. Bu da gençliğin dinamizmini zehirleyen bir başka temel faktör. Devrim sonrası –imkansızlık içerisinde olanlar dahi- gençlerin nasıl farklı vizyonlara sahip gruplar etrafında örgütlendiklerini ve ne denli hevesle, verimli işler yaptıklarını gözlemleyebilmiştim. Hatta rahat imkanlar içerisindeki Türkiye gençlerinin kof girişimlerinden de esef duymuştum aynı zamanda. Mısırlı gençlerin hepsinde kısa tabirle bir “terakkiperverlik” baş göstermişti. Fakat bugün heveslerini faaliyete geçirebilecekleri bir sivil toplum yok. Varsa da alabildiğine minimal bir ölçüde…

Ve tabi ekonomi… O dönemli dostlarımın çoğu üniversite mezunu oldu. Adeta batık durumda olan Mısır’da hayatlarını kazanmak için yoğun bir çaba gösteriyorlar. Hatta çoğu artık Mısır’da da ikamet etmiyor, rızık derdi onları Suudi Arabistan’a, Katar’a, Türkiye’ye, Amerika’ya yöneltti. Çok şey yapmak istedikleri ülkeleri onlara bir yeterli bir kazanç sunmaktan aciz.

Son olarak Orta Doğu’daki gelişmelere de değinmek lazım. Suriye, Irak ve Yemen’de yaşanan yıkımlar başta olmak üzere dünyanın içine girdiği şiddet sarmalı kutuplaşmayı, emniyet ihtiyacını ve korkuyu arttırıyor. Bu “yeni dünyada” gençlerin ideallerinin toplumsal hayatı şekillendirme katsayısı düşüyor, çünkü dünya korumacı oldukça o ideallere kapıları kapatıyor. Artık en kötü düzen, düzensizlikten iyidir seviyesindeler. Başka çare de yok…

Velhasıl şimdilerde Mısırlı gençlerin ekseriyetinin dilinden duyabileceğiniz cümleler şu minvalde olur: Hayatta hiçbir vizyonum yok gibi hissediyorum. Neyi ne için yapıyorum bilmiyorum. Hayat öyle geçip gidiyor… Bir yanım kayıp gibi.

 

Deniz Baran

YORUM EKLE