Batı bir soygun şebekesidir. “Kapitalizm, sana uygarlığı getirecek” diyordu Marks. Filozof, İngiliz donanmasına inanıyordu. “Sen ilkelsin, baharat yiyemezsin! İngiliz kumaşı kullan.” Ama benim çıkrığım var, Hint kumaşı değerlidir. “Hayır, kimlikler lütfen”, diyecekti British East India Company: “El sıkışamayız, ben senin elini alayım!”
Eşitlik, kaput bezi giyinmek, İngiliz'e benzemekti
Bulunmaz Hint kumaşı denilen emtiaya nispetle yaşanan günler böyle geldi. Çıkrık ustalarının kesik elleri meydanda bir yığın oluşturmaktaydı. 1960’larda Amerikan bezini kullanan anneler bilmiyorlardı, İngiliz Sir’lerinin endüstriyel kumaşlarının bir vakitler kendine pazar açtığını. “Hint kumaşı bilime aykırıdır.” Hindistan onunla örtünmekteydi; eşitlik, özgürlük, kardeşlik terennümlü adamlar gelinceye dek.
Eşitlik, kaput bezi giyinmek; İngiliz’e benzemekti. Bıçak kan kokuyordu ve kesik kolda bıçak kokusu vardı. Times Nehri bulanık ve kirli idi, Ganj’dan. T.S. Eliot, bilmekteydi uygarlık toprağının “Çorak Ülke” olduğunu. “Adam, iğrenç suratlı bir gençtir, gelir. Sıradan bir emlakçı katibi, küstah bakışlı. Aşağı kesimden biri ki kurumlu hâli sırıtır. Bir Bradford milyonerinin ipek şapkası gibi.” Gandhi, Büyük İstimlakçı’ya “Biz sizi yumruklarımızla yenmeyeceğiz” demekteydi. Sizi ruhlarımızla alt edebiliriz. Evet, ruh!
Avrupa bir “oluş” değil, bir icattır
Bir ruhumuz olduğunu Batı’dan öğrenemeyecektik. Namık Kemal, uygarlık diyordu, asrî zamanlarda Batı’da terakki etmiştir. Memleketimizde tezyinat yok. Ben Eliot’un iğrenç suratlı emlakçı katibinin sırıtık bakışına takılmıştım. Kent icat edilmişti ve toprak çözülüyordu. Traktörle kovalanan köylüler, varoşlarda sıkılı yumruklarla dolaşıyorlardı. Ekmek arası köfte, hamburgerden çok daha lezzetliydi. Babamın leblebi tozuna şeker kattığı günlerdeki yokluk. Bilemezdik tarım ülkesinde etin ve buğdayın bu kadar pahalı olmasının, ruhu kaybetmekle ilgisini.
Bağırmak istiyorum: Ruhunuzu yerlere sürtmeyin, bedeninizi hafifletin, çamuru pişirip kurutun. Üflenmiş bir ruh inanıyorum ki bizi ayağa kaldıracak.
Kapitalizm durmaksızın biriktirmede. Bu uygarlık bir çalma aygıtıdır. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde zuhur etmemiş “bolluk içinde yapısal açlık” Hz. Yûsuf’a da inandıklarını söyleyen Batılılarca giderilemiyor. Batı-dışı dünyanın ve Batı içindeki zayıfların, garibanların, bitirimlerin Batı’ya ihtiyacı olmadığı ortadadır. Avrupa fikri bir “oluşu” ifade etmemektedir. Avrupa Doğu’ya ait benlikleri, ruhu ve servetleri kemiren bir icattır. Batı kapitalizmi endüstri devriminin ürünü değildir, sömürgeciliğin ürünüdür. Bir savaş ritmi, insanlığa istim veriyor. Cheyenne, Sioux, Apache rezervasyondan çıkmak istiyor. Derisi için öldürülen 100 milyon Buffolo’nun diyeti nasıl alınacak. Senegal, Etiyopya, Sudan… Açlık ve AİDS, mültecilik, iç çatışmalar… Yani Afrika. Yani uygarlaştırılmış Hristiyan kölelik. Açlık değildir Afrika’nın problemi, sömürgeciliktir. Afrika kurtulmak istiyor.
Canlıdan koparılmış bir zihin olmaya direnmeliyiz. Çöl ve mağaradan yürümüş kelimeler yüklenmişiz. Kudüs’e giren ordunun önündeki adamınki kadar yamalı olmalı elbisemiz.
Lütfi Bergen