Pikaresk romanın ilk örneği: Tormesli Lazarillo

On altıncı yüzyıl İspanyası... Açlık, sefalet ve rezalet kol kola. Toplum erdemli şövalye romanlarıyla uyuşturulmuş, gerçeklikten uzak pastoral romanlarla oyalanmış... Devlet geniş sınırlarına rağmen halkını memnun edememiş, ekonomik sıkıntılarla baş başa bırakmış... Bir yanda eleştiriye tahammülü olmayan asiller, bir yanda en küçük itirazı dine aykırı kabul eden engizisyon... Bu ortamda 1554'te isimsiz bir kitap yayımlanır: Tormesli Lazarillo.

Bu kitapta göklere çıkarılanlar ne şövalyeler, ne asiller, ne imparatorlar ne de her şeyin en doğrusunu bilen din adamları. Roman formatında yazılan bu eserde anlatılanlar küçük insanlar. Adına "pikaresk roman" denilen bu türde artık en sefil insanlar, sahtekârlar, kimsesiz, boynu bükük çocuklar konu ediliyordu. Toplumun gerçekliklerine parmak basan ve ek olarak sahtekâr ruhban sınıfından bahseden eser engizisyondan korkusu yüzünden isimsiz olarak basılmıştır. Yazarı işkencelerden geçirilme korkusuyla isminin bilinmesini istememiştir. Anlıyoruz ki matbaanın basabileceği kitaplar sınırlıdır. Kilise ve kral da zaten matbaayı kendi aleyhlerine kullandıracak değildi. Bir defa yayını yapılmaya çalışılan eserler üzerinde çok yoğun bir sansür var. Daha basit insanların hayatlarının anlatılmasına izin verilmeyen bir yerde özellikle kilisenin işine gelmeyecek yayınların yapılmasına izin verilir mi? Ayrıca sadece dini kitapların, onların da kilisenin kontrolünde basılmasına izin verilen bir ortamda özgürlüklerden söz etmek mümkün değil elbette. Bahsi geçen yüzyıl Avrupa için erken dönem de sayılmaz. Yani epeydir matbaa kullanılmakta, Rönesans hareketleri  başlamış, Reform hareketleri olmuş, Martin Luther ölmüş… Bununla birlikte özgürlüklerin önünü açacak olan icadın o yıllarda ve belki tüm yüzyıl boyunca kilisenin bir propaganda aracı olarak kullanılmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Düşmanın silahıyla silahlanmak bu değildir de nedir? Tüm propaganda faaliyetleri ve karşı propagandayı önleyici faaliyetler ileride varlığınızı sorgulatacak alet eliyle yapılıyor. Kilise ve onun propagandistleri geleceği görmüş olmalılar ki bu sansür ve cezalandırmalarla namlunun kendilerine dönmesini geciktirmeyi başarmışlardır.

 Lázaro isimli bir yetimin hayat hikâyesi anlatılıyor (Metin içinde Lazarillo değil Lázaro tercih edilmiş). Babası Cerbe savaşında öldükten sonra annesiyle yaşayan ve annesi tarafından kör bir adama yardımcı olarak verilen bu çocuğu tanıyoruz. Kör efendisi akıllı, pratik zekâlı ve bilgili biri. Akla gelebilecek her türlü sahtekârlığın, milletten para sızdırmanın cilt cilt kitabını yazmış biri ayrıca. Herkesin derdine kendince çareler bulan, neredeyse bilemediği bir şey olmayan ilim sahibi. Lázaro'nun bu kör adam için "Tanrı evreni yarattığından beri onun kadar kurnaz, onun kadar açıkgöz başka biri daha dünyaya gelmemiştir" demesi boşuna değil. Bu özellikleriyle yüz tane körün bir yılda kazanacağı parayı bir ayda kazanan biri. Fakat ne kadar zekiyse o kadar da cimri ve acımasız. Lázaro'yu aç bırakan da yine o. Lázaro, biraz daha fazla yiyecek alabilmek için neler neler yaptığını anlatıyor. Bunlar da çok ilginç şeyler. Lázaro da en az efendisi kadar akıllı gerçekten. Çünkü sizden daha akıllı birini kandırabilmeniz için ondan daha akıllı olmanız gerekir. Lázaro da yavaş yavaş o kıvama gelecektir.

Lázaro için açlık, hakkını alamama bir nebze olsun halledilebilir durumlar. İşin bir de can güvenliği boyutu var. Bu kör efendi dediğimiz adam aynı zamanda çok da acımasız biri. Çocuğun kafasını taşlara vurmalar, suratında pişirilmiş kilden maşrapalar kırmalar, saçını çekmeler ve daha başka türlü acılarla ve işkencelerle hayatı çocuğa zindan ediyor. Lázaro, kendini güvende hissetmediği bu alçak adamın yanında daha fazla kalamazdı ve atık kaçmanın vakti gelmişti. Zaten bir inançsızdan, kutsalı olmayan bir adamdan başka türlü nasıl bir hareket beklenir ki?

Bir papazın daha merhametli olması gerekmez mi?

Fakat Lázaro’nun çilesi bitmeyecekti. Bir papazın hizmetine girdiğinde bütün dertlerinden kurtulacağını, artık kötü günlerin geride kalacağını düşünmüştü. Sonuçta bir papaz din adamı olması dolayısıyla kör efendiden daha merhametli ve daha cömert olmalıydı. Allah’ın verdiği nimetlerin hakça paylaşılmasından yana olmayacaksa neden yana olmalıydı? Lázaro’nun en fazla yanıldığı nokta buydu işte. Papaz efendi cimri mi cimri, bencil mi bencil… Ayrıca toplanan yardımları gözleriyle kontrol eden, tek tek sayan ve tüm malvarlığını iyice bilen biri. Lázaro onun yanında da mutlu değil. Belki dayak yemiyor, işkence görmüyor ama sürekli aç kalıyor. Eserin yasaklanmasının, belirli bölümlerinin çıkarılmasının ve kaçak yollarla okunmasının nedenlerinden biri de bu olsa gerek. Siz Avrupa’da on altıncı yüzyılda kilisenin odacısına dahi laf edemezdiniz. Onlar ki en kutsal varlıklar, onlar ki sizin varlık sebebiniz. Beğenmiyorsanız ya sessizce köşenizde oturursunuz ya da engizisyonun vereceği cezayı çekersiniz. Bahsettiğimiz tarih 1500’ler. Yani Avrupa’yı kasıp kavran Rönesans’ın, Reform’un tarihi. Nerede hoşgörü, nerede aydınlanmanın temelleri ve nerede sanata sanatçıya saygılı yönetimler? En küçük eleştiride değiştirilen metinler, yasaklanan kitaplar, kimsenin sahiplenemediği eserler…  Elbette Batı pek çok meseleyi çözmeyi başardı. Fakat öyle kanlı, öyle baskıcı ve öyle insanlıktan uzak yollarla çözdü ki…

Kitabın genel karakteri yazıldığı döneme dair belirli ipuçları veriyor. Klasik eser okumanın amaçlarından biri de budur zaten. Fakat burada Avrupa’nın yokluk hallerini, bu yokluktan kaynaklı erdemsiz hallerini buluyoruz. Lázaro’nun açlıktan, acılardan kurtulmak için değişik değişik planlar kurduğunu görüyoruz. Adına ister çaresizlik diyelim ister intikam hissi diyelim efendilerine karşı yaptıkları küçük Avrupa insanının genel karakteristiğini de yansıtıyor. Eline kötülük yapma fırsatı geçmemiş insandan kork derler ya bazen insan kendisine yapılanların karşılığını vermek ister. En tehlikeli insan erdemsizliği, kötülüğü kendisine hak olarak gören insandır. Lázaro sayfalar ilerledikçe bu payeyi almayı hak ediyor.

Lázaro, papazın yanında altı ay kadar kaldığını söylüyor. Ayrılışı bir önceki efendisinden ayrılışından epey farklı. Papazın hizmetinde bulunabilmesini de kör efendisine borçlu. Çünkü son derece bilgili ve donanımlı olan kör efendi Lázaro’ya bir papazın hizmetinde nasıl bulunur onu da öğretmiştir. Ancak Lázaro, zaaflarından yararlandığı ve hiç olmazsa aç kalmadığı kör efendisinin yanında bulduğu imkânları yeni efendisinin yanında bulamayacaktır. Geceleri açlıktan uyuyamayan bir insan daha mutlu olabilir miydi? Kendi ifadesiyle o yıllarda çok kullanılan bir darbımesel ile anlatırsak “Fransa kralının durumu yüzünden uykum kaçacak değildi ya!” Burada kastedilen Fransa kralı I. Francois’tir. Francois 1525’te Pavia’da İspanya kralı Şarlken’e yenilince halk arasında böyle bir söz söylenmeye başlanmış.

Eserde Lázaro’nun maiyetine girdiği karakterlerden biri de kendisini asilzade olarak tanıtan fakat kıyafeti dışında asilzadelikle ilgisi olmayan bir sahtekâr. Lázaro’nun bahtsızlığı devam etmektedir yani. İş artık öyle bir noktaya varmıştır ki yiyecek bir şeyler bulmak ve her ikisinin de karnını doyurmak ona kalmıştır. Evinde eşyası, cebinde beş kuruş parası olmayan bu adamdan alacağı herhangi bir şey de yoktur. Bir dönem Avrupa’da böyle yalancı ve sahtekâr tiplerin bulunduğu söylenir. Uzaklarda toprağı, bağı bahçesi varmış gibi yapıp düzgün bir iki kıyafetle lümpen bir hayat süren bu şahıs ev sahibinin kirayı, eşinin de yattığı yatağın parasını istemesiyle beraber ortadan kaybolur. Ne yazık ki geride haczedilecek hiçbir eşyası da yoktur. Karnını Lázaro’nun doyurduğu bir adamın nesi olabilirdi ki zaten?

Günahlardan arındırma belgesi

Hizmetine girdiği en enteresan tip günahlardan arındırma belgesi satan biri. Böyle bir meslek grubu Yeni Çağ’da da varmış demek ki. Yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi Avrupa bir anda bir aydınlanma yaşamadı. En çok övülen bilimde, sanatta, özgürlük anlayışlarında en iyi olunan dönem olarak gösterilen on altıncı yüzyılda cennetten tapu satan adamlar mevcut. Yani Avrupa’nın Orta Çağ’ı hemen bitmiş değil. Kimi yerlerde geçiş çok uzun sürmüş belli ki. Lázaro’nun bu süre zarfında gördükleri ve anlattıkları kitabın en güzel yerleri. Gerçekten çok komik hikâyeler ve anılar var. Efendisinin elde kalan arındırma belgelerini kurnazlıklarla nasıl sattığını çok güzel açıklıyor. Öyle anlıyoruz ki dönem Avrupası sahtekârlıkların, yalancılıkların, kısa yoldan para kazanmaların meşru görüldüğü ve pek de ayıplanmadığı bir döneme de sahne oluyor. Olağanüstü bir fakirlik ki sadece ekmek yiyerek günler geçiren, birilerine hizmet etmekten başka çaresi olmayan insanlar yokluğun, sefaletin ve bir kenara itilmişliğin en yoğun hallerini yaşıyorlar. Dilenmenin ayıp sayılmadığı, insanların merhametinin sonuna kadar kullanıldığı da bir zaman. O toplumdan bu topluma nasıl geldiler anlayamıyorum. Bu kadar özgüvensiz, ilkesiz ve düşük bir toplumdan mevcut hallerine nasıl ulaştılar? Derin sınıf farklılıklarını, dengesiz asil avam ayrımını nasıl hallettiler onu da bilmiyorum.  Yeniden Lázaro’ya dönecek olursak efendisi söz konusu belgeleri satabilmek için rahiplerle de işbirliği yapıyor. Aslında ön şart da bu. Çünkü dinsel içerikli birtakım belgeler varsa ve siz bunu kilisede tanıtacaksanız elbette ki rahiplerle anlaşmalısınız. Sonrası satıcının maharetine kalmış bir şey. Maharet gerekiyor, çünkü toplumu buna inandırmak lazım. Bunun için de türlü türlü oyunlar tertip etmek, işbirlikleri yapmak gerekiyor. Bir tanesinde efendisinin sahtekâr olduğunu ve belgelerin yalan, uydurma belgeler olduğu söyleyen işbirlikçi sonrasında oracıkta Tanrı’nın gazabına uğrayıp ölmek üzereyken kurtarılıyor ve o ana kadar belgeleri alma hususunda ikna olmayan halk derhal ikna olup geride tek bir nüsha dahi bırakmamacasına belgeleri kapış kapış alıyor. Bunun gibi kandırmacaların sıradanlaştığı İspanya özelinde Avrupa’dan bahsediliyor.

 Lázaro tellallıkla nihayet rahata eriyor. Bu, aynı zamanda devlet kapısında bir iş demekti. Lázaro, açık artırmaları, kayıp eşyaları, mahkûm olan suçluların cezalarını duyuruyordu. İşini o kadar iyi yapıyordu ki önüne başka fırsatlar da geçiyordu. Mesela birisi bir şeyler satacak olsa önce Lázaro’ya geliyordu. Onun tanıtımıyla ürününü satabilmesi mümkün olabiliyordu. Artık o eski açlık ve sefalet günleri geride kalmıştı ve bu arada evlenmişti de. Kendisinin de belirttiği gibi her şeyi kör efendisine borçluydu. Zorluklara göğüs germede ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenmede, dikkat ve tizlikte onun hakkını ödeyemezdi. Çok iyi bir ayrılık yaşamamışlardı ve Lázaro bundan pişmanlık duyuyordu ama bir daha görüp ondan özür dilemesi yahut ona teşekkür etmesi mümkün değildi.

 Biz bu kitapta bir çocuğun gözünden manevi his kayboluşlarını gördük. Tormesli Lazarillo pikaresk roman akımının da başlangıcını temsil ediyor. Kitabın girişinde başka pikaresk roman isimleri de var. Günümüzde de daha çok ışıltılı hayatlarla, zenginlerin neler yapıp ettikleriyle ilgilenildiği bir gerçek. Bahsedilen dönemde de bu isteniyormuş zaten.  Bu eser küçük insanlara ayrılmış ilk kitap olma özelliğini koruyor.

YORUM EKLE