Osmanlı tarihi deyince akla gelen ilk isimlerdendir İsmail Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı tarihi üzerine çalışan herkes ona atıf yapar. Onun araştırmalarından, yazdıklarından faydalanır. Mesnetsiz, belgesiz konuştuğu ya da yazdığı vaki değildir. Mesaisinin büyük bölümünü arşivlerde geçiriyor. Araştırıyor, okuyor, karşılaştırıyor. Cumhuriyet döneminde arşivde bu kadar çok mesai harcayan, uzun çalışmalar yapan ikinci biri yok gibidir. Bu yönüyle bir öncü şahsiyet diyebiliriz. Hatta ömrünün son demleri arşivde geçiyor. Arşivde çalışırken vefat ediyor.
Okumayan, araştırmayan, merak etmeyen, mevzuların önünü arkasını anlamaktan yoksun bir toplumda Uzunçarşılı gibi gayretli insanların varlıkları gerçekten çok çok önemli. Özellikle kendi tarihine bir oryantalist gibi yaklaşan, köklerini inkâra yeltenen, Müslümanlığı ayak bağı gibi gören egemen entelektüel zihniyetin yıllarca hükümran olduğu ülkemizde farklı, muhalif, gerçek bir ses olması onun önemini daha da arttırıyor. Oryantalistlerin resmettiği gibi Osmanlı sarayını haremden ve orada geçtiği iddia edilen maceralardan ibaret sayanlara karşı duruşu, itirazları, sahici bakışı takdire şayan. Nakile dayalı bir tarihi anlayışı değil, arşive, belgelere dayanan bir tarihi anlayışı öncelemiş. O, tarihi sadece siyasi hadiselerden, seferlerden ibaret görmemiş. Devleti ve toplumu bütün yönleriyle ele almış. İlmi, kültürü, askeri yapısı, inançları…
Yazılarına siyaseti ve hissiyatı karıştırmadı
Uzunçarşılı, 1888 yılı İstanbul-Eyüp doğumlu. 1912’de Darülfunun Edebiyat Bölümü mezunu. Kütahya ve Kastamonu’da öğretmenlik yapıyor. Sonrasında Maarif Müdürlüğü, müfettişlik, milletvekilliği, üniversitede hocalık, Türk Tarih Kurumu'!nda çalışmalar… Çok titiz ve kılı kırk yaran bir hassasiyet sahibi. Hem arkadaşı hem de meslektaşı olan Hikmet Bayur, onun bir ilim ve düşünce adamında olması gereken hassasiyete, görüş ve sezişe sahip olduğunu, yazılarına siyaseti ve hissiyatı karıştırmadığını söylüyor. Öğretmenliğe ilk başladığı yıllarda bile araştırmaya, incelemeye hiç ara vermiyor. İlk eseri zaten Kütahya ile ilgili. “Kütahya Şehri” adlı kitap. Kastamonu’da bulunduğu yıllarda burada yayınlanan Açıksöz adlı gazetede yazılar yazıyor. Buradaki yazıları çokça beğeniliyor, takip ediliyor.
“Tarihi, Kültürü, Sanatıyla VI. Eyüpsultan Sempozyumu” adıyla düzenlenen sempozyuma katılan Haşim Şahin, “Eyüplü Bir Tarihçi Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı” başlıklı tebliğde belirttiği gibi Uzunçarşılı bir buçuk yıl görev yaptığı Kastamonu’da Açıksöz gazetesinde bölgenin meşhurları ile ilgili yazılar yazmış. 1922 yılında “Doğu” adlı bir dergi de çıkarmış. Hem gazetede hem de dergide Hezar-Dinar ve Savcı mahlaslarıyla şiirler de yazmış. Ayrıca 1922 yılında Mustafa Necati Bey’le Kastamonu İlim Derneği’nin tüzüğünü de hazırlamışlar. Hatta Kastamonu’da kalmasına Açıksöz gazetesinde yazdığı bir yazı neden olmuş. Uzunçarşılı burada uzun süre Kastamonu’da kalmayı düşünmüyormuş. Buradan Trabzon’a geçmekmiş düşüncesi. Tam da Açıksöz gazetesinde yazdığı sıralarda Kastamonu’ya yeni bir vali gönderiliyor. Vali, Uzunçarşılı’nın “Eski Valilerin Nasıl Göreve Geldiklerine Dair” yazısını okuyor. Çok beğeniyor. Onu Kastamonu Lisesi’nde Tarih Öğretmeni olarak göreve başlatıyor.
Pargalı İbrahim Paşa padişahın damadı değildi
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Yapı Kredi Yayınları'nca basılan iki ciltlik Osmanlı Hanedanı Üstüne İncelemeler & Seçme Makaleler adlı kitabının sayfalarını karıştırdığımızda Osmanlı hanedanı üzerine birçok ezberimizin darmadağın olduğunu görebiliriz. Hoca’nın titizliği, araştırmacılığı kendini gösteriyor. Ayrıca zamanında yanlış bildiği şeyleri yeni belgeler ışığında düzeltmekten çekinmiyor. Kitapta Osmanlı tarihinin ilk dönemlerinin doğru anlaşılabilmesi için kitabe, madeni para, vakfiye, kitabe, Bizans, Ceneviz ve diğer kaynakların iyice incelenmesinin elzem olduğunu belirtiyor.
Kitapta birbirinden ilginç makaleler var. İkinci ciltte yer alan Kanuni Sultan Süleyman’ın veziriâzamı Pargalı İbrahim Paşa’nın padişahın damadı olmadığını açıkladığı makale mesela… Büyük çoğunluğumuz aynı zamanda Osmanlı tarihini katleden “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde de işlendiği gibi Pargalı’nın padişahın kardeşi Hatice Sultan’la evlendiğini zannediyoruz. Uzunçarşılı, belgelere ve Pargalı ile karısının mektuplarına bakarak bunun yanlışlığını, Makbul ve Maktul İbrahim Paşa’nın saraya damat olmadığını söylüyor, ortaya koyuyor.
İbrahim Paşa, küçük yaşta esir edilerek II. Bayezıd zamanında İskender Paşa tarafından Kefe Sancakbeyi olan Şehzade Süleyman’a verilmiş ve onun hizmetinde yetişmiş. İbrahim Paşa on üç yıl Kanuni Sultan Süleyman’ın veziriâzamlığını başarıyla yapmış, doğu ve batı seferlerinde mühim zaferler elde etmiş. Serasker Sultan unvanını alarak bir hükümdar gibi hareket etmiş. Nihayet etrafındaki entrikalar ve kendisinin de şişkin, küstah tavırları nedeniyle sarayda boğularak öldürülmüş.
İbrahim Paşa, padişaha yakınlığı, düğününün olduğu gece padişahın sarayına gelip geceyi orda geçirmesi ve şaşaalı düğün nedeniyle padişahın damadı olarak biliniyor. Uzunçarşılı, o tarihlerde bu kişinin saraya damatlığı hakkında hiçbir kaydın olmadığını, damatlığı hakkında bir ima dahi bulunmadığını söylüyor. Zevcesinin de saltanat hanedanıyla uzaktan yakından bir mensubiyetinin olmadığının altını çiziyor. İbrahim Paşa’nın tezkirecisi ve sonra reisülküttab ve nişancı olan Celalzade Mustafa Çelebi, “Tabakatü’l Memalik” adlı eserinde bu damatlıktan bahsetmiyor. Aynı şekilde Âli, Peçevi, Solakzade, Mır’at-ı Kainat, Ravzatü’l Ebrar ve Hadikatü’l Vüzera kitaplarında da damatlığa dair bir kanıt yokmuş.
Bunlara ilaveten Uzunçarşılı, İbrahim Paşa’nın İran Seferinde bulunduğu sırada eşine gönderdiği mektuplarda ve eşinin ona yazdığı mektuplarda bu hanımın sultan olduğuna dair hiçbir işaretin olmadığını söylüyor. Ayrıca mektuplarda İbrahim Paşa’nın eşi saraya gitmek için Paşa’dan izin istiyor. Hatta bir mektupta Paşa’nın eşi, valide sultanın taziyesine Paşa’dan izin almadan gittiği için özür diliyor. Düşünün, anneniz ölecek ve cenazeye gitmek için izin isteyeceksiniz. İzinsiz gittiğiniz için özür dileyeceksiniz.
İbrahim Paşa, eşinden hastalık ve ölüm gibi haller dışında saraya gitmemesini istiyor. Herhangi bir ziyafete çağrıldığında katiyen kabul etmemesini de… Velhasıl İsmail Hakkı Bey, İbrahim Paşa’nın saraya damat olmadığını ve eşinin adının Muhsine olduğunu söylüyor.
Evet, birçok önemsiz gibi görünen ayrıntıyı ele alıyor Uzunçarşılı. Belgelerin ışığında konuşuyor. Hamasetle köpürtülmüş bir dilden uzak…
Ruhu şad olsun, mekânı cennet…
Muaz Ergü