İstanbul'daki direniş, diriliş mücadelesinin sembol isimlerinden Pantoloncu Necdet ismiyle maruf Necdet Aköz vefat etti. Cenazesi 1 Ocak Pazar günü ikindi namazından sonra Marmara İlahiyat Camiinden kaldırılacaktır.
Bizlerin yetişemediği efsane ağabey Pantoloncu Necdet Ağabey için Sibel Eraslan'ın yazdığı bir yazısını ç-alıntılıyopruz.
Yol arkadaşım “Pantoloncu Necdet”...

“Pantoloncu Necdet hastalanmış” dediler. Yüreğime oklar yedim. Sandım ki Ağrı Dağı hastalanmış. Sandım ki kıyamet alametlerinden acaip bir hal zuhur etmiş... “Pantoloncu Necdet hastalanmış”...


Onu çocukluğumdan bilirim. Babam bizi Üsküdar Meydanındaki büyük camekanlı mağazasının önüne götürür, camdan içeri baktırırdı, raylarda gidip gelen oyuncak bir tren... Yıllar sonra üniversiteye gittiğim günlerde, aynı mağazanın camekanındaki afişlere bakardım: “Meşhur Çağrı Filmi Sunar Sinemasında gösterilmektedir... Yusuf İslam İstanbul'da... Büyük Kudüs Mitingi... Hicri Yılbaşınız Kutlu Olsun...” gibi, böyle saatli maarif takvimi gibi...

Sonra nasılsa arkadaş olduk Necdet Amca'yla, eşi Ayşe Teyze ve evlatlarıyla... Biz liseye giderken Üsküdar'ın ormanı olan Ümraniye, YalnızSelvi'de biter, sonrası Şile'ye kadar gümrah çayırlar şeklinde devam ederdi. Tavşanların, geyiklerin, sincapların arasında “Çatı'sında Allah yazan ev” diye tanırdık Necdet Amca'nın evini... Yıllar sonra orası Çekmeköy oldu. Necdet Amca'nın evi, şehrin ortasında asude bir küçük adacık gibi, yükselen gökdelenlerin arasında hâlâ nefes alıp veriyor... Kendisine evladı gibi bağlı Reis Bey, Belediye başkanlığı döneminde çok şükür ki kendisine hizmet edebilme onurunu yaşadı. Bense maalesef kendisine hizmet etmek şöyle dursun ne zaman başım dara düşse her an yanımda bulduğum bir cankurtaran gibi bakarım ona... Kızı Huriser'le bir konferans sonrası saplandığımız çamur tarlasından bizi traktöre bağlayarak çıkartması mı... Polisin sıktığı tazyikli su ile dağıtılan başörtüsü mitinginde kaybolan ayakkabılarımızı aramak mı? Ev sohbetlerinden dönerken yağmurun altında sırılsıklam ıslandıktan sonra bizi evine götürüp ısıtıp yedirmesi mi... Daha geçtiğimiz ders yılı döneminde Beyazıt'taki başörtüsüne özgürlük mitinginde, Gazze'deki İsrail saldırılarını tel'in protestosunda hep yan yanaydık kendisiyle...

O, dünyanın en güzel yol arkadaşıdır. Hayatta bir kere istediğine, talip olduğuna, hak iddia ettiğine şahit olmadık. Sadece ruhu ve gönlüyle değil, bedeni ve sahip olduklarının tümüyle, varıyla yoğuyla desteklemiştir İslam davasını... Yetmişlerin başında “Erbakan Hoca geliyor” demişler, ütüyü masada bıraktığı gibi koşup çıkmış, yaktığı ilk dükkandır bu... Ama sadece dükkan değil, tüm gemilerini yakmış Tarık bin Ziyad gibidir aslen fedakarlığı ve feragatı... Elinde avucunda ne varsa talebeye, yoksula, garibe gurebaya dağıtır, hatta yetiştirdiği evlatları dahi inandığı yola infak etmiş, hediye eylemiş dünyadan istifa etmiş bir insandır... Yaşı, babamla bir... Ama o benim canım arkadaşım, yol arkadaşım, yüzüne bakınca Allah'ı hatırladığım dünyanın en güzel simalarından birisidir...


Sanılmasın ki insan Allah Peygamber yolunda olursa, dünyalık her işi iyi gider, yolunda işler... İmtihan dünyası değil mi? Her bir dertten ama az ama çok çekmiş de yine bir gün olsun kimselere gıkını bile çıkarmadan sefer emrine en önce koşmuş kişilerdendir... Müteahhitliğe değil mücahidliğe niyet etmiştir. Yattığı odada duvarları ve tavanı, Milli Nizam'ın, Selamet Partisi'nin, Refah'ın, Fazilet'in bayrak ve flamalarıyla kaplıdır. Hem Saadet Partisi'nin hem AkParti'nin mensupları, onu baba gibi bilir, hiçbirinin gönlünü kırmaz, hiçbirini kapıdan kovmaz. Peşine koştuğu dava İslam davasıdır. Hangi cemaatmış, hangi gurupmuş, hangi dernek vakıfmış bakmaz, kim ah diyorsa, peşinden yetişir, buradayım der, öyle vefakar, öyle samimi bir koşu...

Bunu şimdinin yeni yetme siyasetçileri anlamaz, Necdet Aköz, nice alından terleyen ince damlaları, uzun yıllar sabırla biriktirmiş, yıllarca verilene emeğin şükrünü eda edebilen, bu uğurda bir gün olsun of bile etmemiş bir büyük dava emekçisidir...

Şule Yüksel'den Emine Erdoğan'a, Zekiye Karahasanoğlu'na, Emine Şenlikoğlu'na, Mine Aköz'e, Fatma Tamgüney'e, Canan Ceylan'a, Sevim Asımgil'e, Süreyya Yüksel'e, Cihan Aktaş'a, Hasibe Turan'a, hasbelkader bana kadar uzanan çizgide dava için seferber olmuş ne kadar hanımefendi varsa, eşi Ayşe Aköz ile birlikte yol ve kader arkadaşlığı yapmıştır... Hepimizin üzerinde hakkı vardır, çoktur, ödenmez...

Arkadaş olmanın tarihe karıştığı... Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı... Makam, mal ve para hırsı yüzünden kadınların bile gözlerinin döndüğü... Her şeyin satılık ve her şeyin fiyatının olduğu şu günlerde... Allah rızası için sevmek bahsinin tefsiri gibidir Pantoloncu Necdet Aköz...
Velimizdir...
Hz. Peygamber(sav) de kendisinin velisi olsun... Ya Şafi, Ya Allah!

Sibel Eraslan'dan ç-alıntılandı