Pakistan, 2010 yılı Temmuz ve Ağustos ayında tarihinin en ağır felaketlerinden birini yaşadı. Ülkenin kuzey bölgesi muson yağmurları sonrasında taşan nehirlerle sular altında kalmıştı. ‘Pencap’ bölgesi ‘Beş nehir arasındaki bölge’ manasına geliyordu. Bu bölgede yağan yağmurlar sonrasında taşan nehirlerin birleşmesi, barajların yıkılması ile sular 2 metre yükselmiş ve geniş bir bölge sel baskınına uğramıştı.

Pakistan’ın üçte biri sular altında kalırken yaklaşık 20 milyon insan bu felaketten etkilenmiş, binlerce insan sellerde boğulmuştu. Milyonlarca insan sel felaketi sonrası açlık, barınma, salgın hastalıklar vs. tehdidi altında idi. BM Başkanı bile gördüğü manzarayı anlatırken “Bu gördüğüm en büyük küresel felaket. Durumu ancak küresel iş birliği ve yardımlarla düzeltebiliriz” diyordu.

Pakistan’ın sel felaketine yardım etmek için insani yardım gönüllüsü sivil toplum kuruluşları olarak yardımlar konusunda iş birliği yapma kararı almıştık. Biz Kutupyıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği olarak sağlık ekiplerini kurma ve tespit edilen bölgede sağlık hizmeti verme görevini aldık. İSRA Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Afet koordinasyon ekibi çevre sağlığı, yiyecek-gıda temini, barınma-ev yapımı, destek hizmetleri ile ilgilenecekti. Diğer insani yardım kuruluşları, Hüdai Vakfı, Denizfeneri Derneği ayni ve nakdi yardımlarla çalışmaları destekleyecekti.

İlk ekibimiz Eylül Ayı içerisinde Pakistan’a gidip çalışmalarına başladı. Pakistan’ın kuzeybatısında sel felaketinden en çok etkilenen Multan Vilâyeti Muzaffergarh-Basira bölgesi merkez olarak seçildi.  Bu bölgede bir sağlık merkezi ve çevresindeki binalar tamir ve bakımdan geçirilmiş, yardım merkezi olarak hizmete sunulmuştu. Sağlık merkezi çevresindeki binalar yatakhane- yemekhane ve gönüllülerin barınma ve sosyal ihtiyaçları için hazırlanmıştı.

4 doktor, 2 sağlık memuru ve 2 hemşireden oluşan sağlık ekibimiz diğer yardım gönüllüleri ile beraber ikinci ekip olarak Pakistan’a gittik. Zor ve maceralı bir yolculuktan sonra Basira kentinde oluşturulan afet yardım merkezine vardık. Sağlık merkezi ve çevresinde oluşturulan barınma ve sosyal alanı görünce şaşırdık. Doğrusu afet bölgelerinde hizmet veren gönüllüler için daha önceki afet bölgelerine göre çalışma ortamı oldukça iyiydi. Daha önce hizmet verdiğimiz afet bölgelerinde çok zor şartlar altında çalışırken, bu defa ortak çalışmanın ve iş birliğinin bereketi ile oldukça uygun bir ortam kurulmuştu.

İlk günden itibaren hastane önünde uzun kuyruklar oluşturan hastaları muayene ve tedavi etmeye başladık. Günlük 350-400 hastaya bakıyorduk. Bu arada müdahale ve müşahade hastaları, acil durumlar ve hastaneye gelemeyen ev hastaları bu hizmetin kayıt dışı ekstraları idi. Hastanenin tek ambulansı zaman zaman evlerden hastaneye, bazen de hastaneden diğer üst sağlık merkezlerine hasta taşıyordu. Bazı hastalar kendi imkânları ile sağlık merkezimize gelmek durumunda kaldıklarında öküz veya eşek arabaları ile bize ulaşıyorlardı.  Bazen bakım ve tedavileri bu arabalarda yapılıyordu.

Sabah erken saatlerden itibaren sağlık merkezi önünde beklemeye başlayan hastalar genellikle çocuk ve kadınlardan oluşuyordu.  Beslenme bozukluğu ve kirli ortama bağlı enfeksiyon hastalıkları en sık gördüğümüz durumlardı. İshal, sıtma, ÜSYE, cilt enfeksiyonları çok sık karşılaştığımız hastalıklardı. Bu hastalara muayene sonrası ilaçlarını veriyor, tedavilerini düzenliyorduk. Türkiye’deki gibi “Sana bu ilacı yazalım, git eczaneden al, kullan” demek mümkün değil.  İlaç alacak imkânları da, yerleri de yok.

Aylık geçim seviyeleri 30-50 dolar arasında. Bu miktarla ancak karınlarını doyuruyorlar.  Başka ek masrafa harcayacak para yok. Bu nedenle muayene ettiğimiz hastalara Türkiye’den getirdiğimiz ilaçları verip tercümanlar vasıtası ile kullanımını anlatıyorduk.

Bazı anneler çocuğunu muayene ettirmek, vereceğimiz bir paket mamayı almak veya çocuğuna alt bezi almak için saatlerce bekliyordu. Bu annelerden biri hemen her gün kucağında başka bir çocukla gelip çocuğu muayene ettiriyor, ilaç alıyor ve sonra da mutlaka mama vermemiz için ısrar ediyordu. Zayıf bünyeli, el ve ayaklarında sakatlıklar bulunan bu kadın dikkatimizi çekmişti. Bir arkadaş, “Bu kadın her gün gelip bizden yardım almak için numara mı yapıyor acaba?” diye bizi uyardı. Kadını tanıyan Hacer Hemşire hemen yanımıza geldi. ‘Biz bu kadının evine yardım için gittik, bu kadın ve kendisi gibi dul olan bir başka kadınla birlikte 17 tane yetim çocuğa bakıyorlar.  Bu kadın her gün bu yetimlerden birini muayene ettiriyor, ne kadar yardım etseniz haklarıdır, yardımlar için endişe etmeyin’ dediğinde olaya bakışımız değişmişti. 

Sağlık hizmeti verirken aynı zamanda gönüllülerimizin bu insanlara ulaştırmamız için bize emanet ettiği yardımları da bu insanlara vermeliydik. Yardımları gerçek ihtiyaç sahiplerine ve ihtiyacı kadar verebilmek için gayret ediyorduk. Kimine ilaç ve mama, kimine ev yaptırmak için kerpiç-tuğla, kimine ameliyat ve yol parası, kimine iş için dikiş makinesi-koyun-keçi-inek almak veya nakit para yardımı yapmak şeklinde yardımları yerine ulaştırdık.

Aslında bölgede her ev başka bir hikâye veya melodramın mekânı gibi. Afet ekiplerimizden bir grup arkadaş, genç bir kadının sel felaketi sonrası geçirdiği travmadan dolayı yataktan kalkamadığını ve evde muayene edilmesi gerektiğini söylediler.

Sağlık ekibi olarak muayene ve incelemeye gittik. Tek odalı bir evin içerisinde ‘çarpayi’ denilen sedye gibi bir yatakta yatan kadını muayene ettik. Travma sonrası oluşan ezik ve kırıklardan başka beslenme bozukluğuna bağlı zayıflıkta dikkat çekici idi. Tedavisini ayarladık. Bahçede hastanın odasının bitişiğinde başka bir tek odalı ev inşaatı çalışması vardı. Bu evinde hastanın selde dul kalan kız kardeşine ait olduğu ve hem hastaya hem de çocuklarına bakmak için onun yanına ev yapmaya çalıştığını öğrendik.  Bize emanet edilen ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırmamız istenen hayırlar için bundan daha isabetli neresi olabilirdi? Bu ev Kutupyıldızı sağlık gönüllülerinin yardımı ile daha geniş ve güzel olarak yapıldı.

Başka bir gün hastane önüne evinden eşek arabası ile getirilmiş bir hasta için acil olarak bizi çağırdılar. Hastayı içeri almadan önce acil bir durum olmasın diye arabadan indirmeden muayene ettik. Hasta sel baskını sonrası düşerek felç olmuş orta yaşlı bir erkek. Pakistan’da diğer hastane ve merkezlerde gereken müdahale ve ameliyatlar yapılmış. Fakat omurilik kopması olduğu için tedavi şansı kalmamış. Ama hasta son bir ümit “Türk doktorlar gelmiş, bir de onlara muayene olayım” diye bin bir zorlukla sağlık merkezimize gelmişti. Biz de ona ancak vitamin ilaçları ve moral verebilirdik.

Böyle yüzlerce trajedi ile her gün karşılaşıyorduk. Ama bu insanlar yaşama ümidi ve mücadelesini kaybetmemiş, zor şartlarla mücadele eden, elindeki az imkânları paylaşmaya çalışan gayretli insanlardı. Nasıl ki onların bize Kurtuluş Savaşı’nda verdiği destek bizim moralimizi yükseltmiş, yalnız olmadığımızı hissettirmiş, mücadele gücümüzü artırmışsa bugün de bizlerin küçük ama samimi çalışmalarımız onlarda bu tesiri yapacaktır inşaallah.

Pakistan’dan bu hislerle ayrılırken gönlümüzde hüzünle dudaklarımızda dua ile birlikte daha güzel günlerinde birlikte olmak dileği ile ‘Hüdahâfız Pakistan’ diyoruz.

Uzm. Dr. Selahaddin Semiz

Bir Başhekimin Hayata Dair Notları, Tefekkür Düşünce Merkezi, İstanbul,2021