Dünyanın farklı ülkeleri farklı karakterlerde müziğe sahip. Bu müzik formuyla hüznünü ve sevincini işleyen halkların kullandığı enstürmanlar, zamanla yaşadıkları topraklarla özdeşleşmiş. Ülkelerin sembolü olan enstrümanları ve müzik karakterlerini araştırdık.

Türkiye'de bağlama

Türk müziğinin ayrılmaz parçası olan bağlama, asırlarca Türk halkının, âşıkların ve ozanların dert ortağı, can yoldaşı oldu. Kopuz, saz, cura, tambura, divan sazı gibi yörelere ve büyüklüğüne göre farklı adlandırılsa da hepsi bağlama ailesinin bir üyesi.

Türkiye'de en yaygın kullanılan telli çalgı olan bağlama, geleneksel kültürün de sembolü. Orta Asya'ya uzanan tarihi ile bağlama, Anadolu'nun vazgeçilmez miraslarından biri. Bağlama, Türklerin kimi zaman dertlerini, kimi zaman sevinçlerini, çoğu zaman da iki âşığın kavuşamama hikayelerini dile getirdiği türkülerin de baş tacı.

Geçmişte bağlama ustaları doğru ağacı bulduklarında enstrümanlarını kendileri yaparmış. Bugünse bağlamalar atölyelerde üretiliyor. Bağlama, bir dönem marangozhanelerde üretilirken günümüzde saz atölyelerine taşındı. İyi bir bağlamanın yapım süreci 40 ve 45 gün arasında değişiyor. Bağlamanın serüveni, hammadesi olan iyi ses veren bir ağacın seçimi ile başlıyor. Bağlama, tekne, göğüs ve sap olmak üzere 3 ana kısımdan oluşuyor. Şelpe ve dövme denen parmakla çalma tekniklerinin kullanıldığı enstrümanda 7 tane tel bulunuyor.

Saz ustası Kemal Eroğlu, bağlamaların kişiye özel olarak imal edilmesi gerektiğini vurguladı. Eroğlu, bağlama ile alakalı şu ifadeleri kullandı: “Bağlama kişiye özel yapılmalı. Bizde hâlâ yöresel bazda çalındığı için bir Konyalı'nın, Malatyalı'nın, Egeli'nin çaldığı tarz farklıdır. Onlara uygun yapılmalı. Bence en önemli husus bu. Bir de ses tonuna ses hacmine göre yapılmalı. Perde dizinleri günümüze göre başka müzik aletleri de çalınabilecek şekilde dizayn edilmiş. 100 yıl öncesine kadar bağlama kendi içinde lokal bir aletken şimdi dünyanın diğer bütün müzik aletleriyle çalınabilecek düzeye gelmiş vaziyette.”

Geleneksel Türk müzik enstrümanları arasındaki sarsılmaz yerini koruyan bağlama, günümüzde konservatuarların ilgili bölümlerinde de yoğun talep görüyor.

Kırgızistan'da komuz

Kırgız geleneksel enstrümanı komuz, günümüzde ağaç yerine boynuzdan da üretiliyor. Dağ koçunun boynuzundan komuz yapan isimse Tomotoyev Usta. Onun elinden çıkan ilk boynuz komuz, usta sanatçılardan tam not aldı.

Osmonakun Tomotoyev, 20 yaşından itibaren ağaçları geleneksel Kırgız çalgısı komuza dönüştüren bir usta. Usta sanatçı, bir yıl önce kemik ve boynuzdan yapılan eşyalardan ilham alarak boynuzdan komuz yapma fikrini düşündü. Kendi işinden zaman buldukça evinin bahçesinde kurduğu alanda, 6 ay boyunca Kırgızistan'ın ilk boynuz komuzunu yaptı. Tomotoyev, boynuz komuz için 5 dağ koçunun boynuzunu kullandı ve ince ince işledi.

İnce işçilik ürünü olan boynuz komuz alanında bir ilk olma özlliğine sahip. Komuz ustası Osmanakun Tomotoyev, boynuzdan yaptığı komuzla ilgili şunları söyledi: “Aslen tarih eğitimi gördüm. Meslek hayatıma Toktogul Satılganov Kırgız Ulusal Filarmonisi bünyesinde oluşturulan deneysel işlikte, 1989'da başladım. O zamanlar ülkenin tüm bölgelerindeki sanatçılar için en iyi müzik aletlerini yapan deneysel işlikte, komuz, kıl-kıyak yapmayı öğrendim. Ancak özel nedenlerden dolayı 1995'de başka işte çalışmaya başladım. Ardından komuza ve enstrümanlara 20 yıl ara verdim. Ben ilk olarak boynuzdan komuz yapmayı denedim. Çok uğraştım ama değdi."

Boynuz komuza ilk başladığında kimsenin ona inanmadığını belirtiyor Osmonakun Usta. Başlarda ancak hediyelik bir eşya olur diyenlerin artık boynuz komuzun sesini duyduklarında yaşadıkları şaşkınlığı Osmanakun Usta şu ifadelerle anlattı: “Bu ilk boynuz komuzu komuzcular denedi ve çaldı. Çok şaşırdılar. Çünkü herkesin şaşkınlığı boynuzdan böyle bir şey nasıl yapıldı? Boynuzdan komuz olacak ve o komuzun sesi böyle çıkacak. Hiç kimse inanmıyordu. Hatta, eskiden birlikte çalıştığımız bir arkadaşım bunun sesi çıkmaz, boynuz komuz sadece bir süs eşyası olur, demişti. Bu beni çok kızdırdı ve ben de ona 'ben bu komuzdan sadece ses çıkarmam, onu konuştururum bile' dedim ve yaptım. Çok mutluyum imkansızı başardım."

Osmonakun Usta, şimdilerde ikinci boynuz komuzunu yapmak üzere çalışmalarına başladı. Boynuzdan sadece komuz yapmak istemiyor. Hedefleri arasında başta keman olmak üzere diğer müzik enstrümanları da yer alıyor.

Kosova ve Arnavutluk'ta çifteli

Kosova türkülerine can veren çifteli, Arnavut kültürünün sembolü. Çift telli saz anlamına gelen çifteli, Kosovalı Arnavutlar'ın evinden eksik olmuyor. Saz, Arnavut düğünlerinin de vazgeçilmezi. Kosova'nın geleneksel müzik aletlerinin başında gelen bu saz Arnavut kültüründe oldukça önemli bir yere sahip. Çifteli, köklü bir geleneğin de simgesi. Gelenek ve göreneklerini sıkı yaşayan Prizren’de yöresel türkülerin yanısıra çalgılar da ayrı bir önem taşıyor. Yapısı itibariyle sazdan biraz daha küçük olan çifteli, üç telli ve altı telli olarak da yapılabiliyor. Geleneksel sazın yapımı ise günlerce sürebiliyor.

İnce işçilik gerektiren bu mesleği Kosova’da yaşatan saz ustalarından biri Fahridin Hoti. Fahridin Usta, amcasından devraldığı bu mesleği, zor şartlarda da olsa hâlâ sürdürüyor. Fahridin Usta çifteli ve çalışmalarıyla ilgili şu şekilde konuştu: “Çifteli Arnavutlar'ın ilk çalgısı. Bu yüzden bizim için çok önemli. Dedelerimden duyduğum kadarıyla yüzyıllar öncesinden süren bir gelenek bu. Kendine has bır tınısı var. Bir defa tellerine dokunsanız bile farklı bir ruh haline bürünürsünüz.

Önceden hiçbir düğün çiftelisiz yapılmazdı. Şimdi malesef yavaş yavaş modern düğünler sebebiyle eski gelenekler de kaybolmaya başlıyor. Bu geleneği sürdürmek isteyen derneklerimiz var. Onlar sayesinde hem müziklerimiz hem de çalgılarımızı dünyaya duyurabiliyoruz. Çiftelinin farklı bir sesi var. Bizler bu sesi duyunca farklı bir dünyaya geçmiş gibi oluyoruz. Bu bizim müziğimiz. İnsanların ilgisi şimdilerde sadece özel günlerde oluyor. Turistler çok fazla ilgi gösteriyor. Bu gelenek bizi ayakta tutuyor.”

Kosova'da her ne kadar yöresel çalgı ve türkülere olan ilgi azalsa da; özellikle düğün ve bayramlarda bu gelenek diri tutulmaya ve çiftelinin sesi yüzyıllardır duyulmaya devam ediyor.

Geçmiş olayları şarkı söyleyerek anlatırız”

Arnavutluk Kültür Bakanlığı, Arnavutlar'la anılan çifteli sazının unutulmaması için çabalıyor. Balkan müziğinde önemli bir yere sahip olan çiftelinin tarihi oldukça eskiye uzanıyor. Geçmişte Arnavutlar'ın yaşadığı bölgelerde oldukça yaygın olarak çalınan bu enstrüman son zamanlarda sadece konser ve benzeri organizasyonlarda kendine yer buluyor.

Arnavutluk Kültür Bakanlığı tarafından çiftelinin kulanımını artırmak için festival ve konserler düzenleniyor. İsa Lapceva da bu enstrümana gönül veren ustalar arasında. İsa Lapceva çifteli sazıyla ilgili şunları ifade etti: “71 yaşındayım ve müziğe olan bu ilgi bana ailemden miras. Bu ailemizin en önemli geleneği. Bugün kardeşim ve oğularım ile birlikte bu geleneği sürdürmekteyiz. 50 yılı aşkın bir süredir çifteli çalmaktayım ve sayısız konser ve programa çıktım. Bu entrümanın yeni nesiller tarafından da benimsenmesi çok önemli. Ancak maalesef günümüzde kendi müziğimiz gerektiği değeri görmüyor. Çifteli ile dile gelen şarkıları olduğu gibi korumak ve yeni sanatçılara aktarmak, yılarını bu işe veren ustaların en önemlı görevi.”

İsa Usta, geleneksel halk şarkılarıyla özdeşleşen sazını söze çevirmekte de mahir. Halka malolmuş bestelerin tarihsel dönemlere ışık tutan bir kaynak olduğunun da altını çizen Lapceva sözlerine şu şekilde devam etti: “Bizler halk ozanları gibiyiz ve geçmiş olayları şarkı söyleyerek anlatırız. Bir nevi tarih profesörüyüz aslında. Çifteli ve şarkılarla başımızdan geçenleri anlatıyoruz.”

Çifteli, ustalar sayesinde geleneksel Arnavut müziğinin en önemli simgeleri arasında yerini korumaya devam ediyor.

Tunus'ta gembri

Tunus'un güneyinde doğan stambeli, koro halinde söylenen ve sözleri tasavvufi anlamlar içeren bir müzik türü. Stambeli, Afrika'nın derinlerinden gelen, siyahi azınlıkların müziği. Tunus'un güneyinde, Sahra'da doğan bu müzik türü, aynı zamanda kendine has danslarıyla da oldukça ilgi görüyor.

Fas'ta da oldukça yaygın olan stambeli müziği, gembri isimli enstrüman ile icra ediliyor. Farklı bir sese sahip gembrinin üretildiği asıl bölge Fas. Başkent Tunus'taysa yalnızca bir tane gembri atölyesi bulunuyor. Çok fazla icra edeni bulunmayan gembri, son yıllarda genç nesil arasında oldukça sevilerek dinleniyor.

Başkentte bulunan gembri atölyesinin ustası, stambeli müziğinin sazı gembri ile alakalı şunları söyledi: “Gembri, yuvarlak bir tekne, keçi postu ve basit bir sopa ile kolayca üretilebilen, çok fazla hesaba dayanmayan bir enstrüman. Çöl ortamında, zaviye buluşmaları ve zikirlerde yeterince dokunaklı sesi olan gembri, daha sonraları zillerle beraber icra edilmeye başlandı. Bu atölyede en fazla ayda bir gembri üretebiliyorum. Çok fazla çalan yok ama ilgi artıyor. Asıl gembriyi icra eden siyahi bir sahra stambelisi dinleseniz kendinizden geçebilirsiniz."

Tunus'ta stambeli müziğinin en önemli özelliği, koro halinde söylenmesi ve sözlerin tasavvufi anlamlar içermesi. Yüzyıllarca zaviyelerde icra edilen bu sözlü müzik türü bölge insanını temsil ediyor.

Stambeli'nin 18. yüzyılda Avrupalılar'ın köle ticareti ile Kuzey Afrika'ya doğru yayılan macerası, Tunus'un tasavvufi ayinlerinin içinde kendine yer bulmuş. Zamanla stambeli, içerdiği sözlerde olmasa da dans ve ritüellerinde değişime uğramış.

Sonraki yüzyıllarda Fas, Moritanya ve Cezayir'de de icra edilen stambeli, her bölgenin kültürü ile birleşmeyi başarmış. Stambeli müziği, günümüzde halen bazı zaviyelerde önemli gün ve gecelerde icra ediliyor. Tunus zaviyelerinden başlayarak başkente kadar uzanan stambelinin yolculuğu, özellikle Ramazan ayında Tunuslular'ın zevkle dinlediği müziklerden biri olmayı sürdürüyor.

Lübnan'da ud

Muhammed El Hud, ülkesi Suriye'deki savaş yüzünden Lübnan'a sığınan mültecilerden. Her ne kadar ud onun 50 yıllık uğraşı olsa da, Lübnan'a geldiğinde hayatını ud çalarak kazanacağını hiç düşünmemişti. Suriye'deyken bambaşka bir meslekle maişetini sağlayan El Hud, Lübnan'da geçimini udla kazanıyor. El Hud Lübnan, iltica ettiği günden bu yana değişen hayatını şu ifadelerle anlattı: “Ud çalmanın benim için bir iş olacağını hiç düşünmedim. Benim için sadece bir hobiydi. Aslen mobilyacıyım. Halep'te mobilyalar yapıyordum. Sanat için zamanım yoktu. Ancak sanat yavaş yavaş beni mobilyacılıktan aldı.”

Ud çalarak hayatını kazanmaya başladıktan sonra Muhammed El Hud, müzikle daha fazla ilgilenmeye başladı. Yaşına rağmen hâlâ bu yolda ilerleme kaydetmek isteyen El Hud, “Udum, uyurken yatağımın yanındadır hep. Onsuz asla, hiçbir şekilde mümkün değil. Udun sesi benim kanımda dolaşıyor. Yemeksiz yaşarım ama udsuz asla.” diyor.

Muhammed El Hud ile enstrümanı arasındaki ilişki bir restoranda çalmakla sınırlı değil. Ud aşkı ona kitap da yazdırdı. Kitapta notalara, makamlara ve bestelere yer veren El Hud, geceleri uyumadan bir yılda kitabını tamamladığını ifade etti.

Çocukluğunda babasının tüm karşı çıkmalarına rağmen vazgeçmediği ud, şimdi Muhammed El Hud'u Lübnan'da hayatta tutan şey halini aldı. Enstrümanı, onu bırakmayan sahibine de vefasını ödemiş oldu.

 

Hasan Esen, Zahit Kaplan, Uğur Özen, Gülay Krasniç ve Rina Gurgule haber verdi