Birlik Vakfı Bursa Şubesi’nin Cuma Meclisindeki sohbetin konusu “Osmanlı-Avrupa İlişkileri” ve konferansçı da Prof. Dr. Mehmet Bulut olunca, bize de konferansa gitmek düşer elbette. Biz de kalem-defterimizi kuşanıp konferansa gittik. İyi ki de gitmişiz.

İtiraf etmeliyim ki Prof. Dr. Mehmet Bulut Hocanın “Osmanlı-Avrupa İlişkileri” konulu konferansını dinlerken kafamdaki bazı blokajlar kalktı, bazı önyargılar silindi gitti. Rahatladım. Birden kendimi dingin hatta büyümüş hissettim. Gökyüzü daha aydınlık oldu, çiçekler daha güzel koktu, yağmur daha güzel yağdı sanki.

Konferansı dinlerken şunu anladım ki bu halde olan, yani Osmanlıyı silik, kötü, hantal tanıyan sadece ben değildim. Osmanlı bize öyle kötü tanıtılmıştı ki, onu sevdiğimizi bile söylemeye çekinir olmuştuk; belki de genlerimize kadar işleyen bir kompleksti bu, kalbimize enjekte edilen bir zehir…

Her ne kadar ben ve bana benzeyen birçok insan Osmanlı dendiğinde içten içe bir gurur duyuyor, Osmanlı ile övünüyorsak da, çoğu zaman bu övünmeyi bilimsel verilerle destekleyememenin sıkıntısını yaşıyorduk. Evet, sorun buydu: Osmanlı büyüktü, bunu biliyorduk ama bu büyüklüğün nedenlerini bilmiyorduk. Bilmiyorduk çünkü bunlar aydınlar tarafından araştırılıp incelenmemişti hak ettiği gibi.Mehmet Bulut

Çünkü aydınımız, Osmanlıyı kendi gözünden tanımamıştı hiçbir zaman. Hep birilerinin peşine takılmıştı ve peşlerine takıldıkları da Osmanlıyı anlamaktan, yorumlamaktan aciz insanlardı çoğu zaman. İçlerinde önyargılılar, kötü niyetliler de vardı. Osmanlıyı tanıtma iddiasında olanların bazıları da, düpedüz gerçekleri gizlemişler, bazen bu gerçekleri altüst etmişler ve hatta bazen yalan söylemişlerdi. Ve tüm bunlar, bir toplumun zihin dünyasını altüst etmiş hatta o toplumun bir medeniyet iddiasında bulunmasını engelleyecek kadar köklerinden kopmasına yol açmıştı.

Sözü fazla uzatmadan ehline, Prof. Dr. Mehmet Bulut Hocaya bırakma zamanıdır. Buyurun, bir aklı karışığın izlenimleri:

Osmanlı, Avrupa devletidir

Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca, Osmanlının bir Avrupa devleti olduğunu belirterek başladı söze. Daha 1300’lü yıllarda önce Gelibolu’yu, sonra da Kosova’yı fetheden Osmanlının Balkanlara kök salmasının, bunu açıklamaya yeterli bir kanıt olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca, Osmanlının gözünün taa en baştan beri Avrupa’da olduğunu söyledi.

Osmanlının gözü neden Avrupa’daydı?

Osmanlının gözünün Avrupa’da olmasının sebebinin öyle çok derin, çok sofistike sebeplerini aramaya gerek olmadığını söyleyen Hoca, Osmanlının bir nizam davası olduğunu ve bu dava gereği Müslümanlarla değil, Müslüman olmayanlarla uğraştığını anlattı. Osmanlının söyleyecek sözü vardı ve bu sözün muhatabı da Müslüman olmayanlardı. Yine o zamanın güç merkezi Avrupa’ydı. Yani Osmanlının muhatabının Avrupa olması gerekiyordu ve öyle de oldu.

İmparatorluklar…

Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca,  tüm dünya tarihçilerinin güçlü birer imparatorluk oldukları konusunda üzerinde ittifak ettikleri üç imparatorluk olduğunu söyleyerek konuyla ilgili şunları aktardı:

“Roma, tarihteki en güçlü imparatorluktur. Tarih sahnesindeki 2. Roma Bizans’tır ve 3. Roma da Osmanlı’dır. Bu üç imparatorluk arasında Osmanlı kadar iftiraya ve haksızlığa uğramış başka bir devlet yoktur.”

“Roma ve Bizans’ın imparatorluk olması kolaydı çünkü bu devletler tarım dönemi devletleriydi. O şartlarda büyük olmak kolaydı. Osmanlı ise hem sanayi dönemi devleti hem de ulus devlet dönemi devletidir. Bu şartlarda imparatorluk olmak zordu. Osmanlı, zoru başardı.”

Yanlış anlatılan Osmanlı

Osmanlının en fazla iftiraya maruz kalan, en fazla unutturulan devlet olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca, şunları söyledi:

“Bize Osmanlıyı yanlış anlattılar, Osmanlı ile ilgili yanlış algı verdiler bize. Bize Osmanlıyı statik, köhne, beceriksiz bir devlet olarak anlattılar yıllarca. Bu, Osmanlıya haksızlıktır.”

“Kanuni’den sonra Osmanlı’nın duraklama ve çöküş dönemine girdiği anlatılır. Yok, öyle bir şey! Osmanlı, 1700’lü yıllara kadar hep büyümüş, hiç toprak kaybetmemiştir. Birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da yalan söylediler bize.”

Mehmet BulutOsmanlı, bilgiyi kıskanmadı

Zamanının süper devleti olan Osmanlının bilim ve kültür merkezi olduğunu, tıptan astronomiye kadar her konuda bilim ürettiğini ve Batı’dan farkının bilgiyi kıskanmadığını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca, şunları aktardı:

“Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfettiği söylenir. Oysa gerçek böyle değil. Müslümanlar Kolomb’dan elli yıl önce Amerika’yı zaten keşfetmişti. Üstelik de Kolomb’un yolculuk boyunca kullandığı harita, Pirî Reis’in haritasıydı.

Ben Harvard’dayken ders vermesi için Fransa’dan bir profesör davet ettiler. Gelen profesörün uzmanlık alanı Amerika’nın Müslümanlar tarafından keşfiydi. Kısacası, Amerika’yı Müslümanların keşfettiğini Batı biliyor, Amerika biliyor ama bunu gizliyorlar. Bizim sözde bilim adamlarımız da Batılıların peşine takıldıkları için aynı ağzı kullanıyorlar.”

Türkiye’de sosyal bilimler yok!

Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca, Türkiye’de ciddi anlamda sosyal bilimci olmadığını şöyle anlattı:

“Türkiye’de sosyal bilimler yok! Sosyal bilimler alanında bilim üreten bilim adamımız yok. Bir okulumuz yok! Bakın, her gelişmiş ülkenin bir okulu vardır: Frankfurt Okulu, Viyana Okulu, Cambridge Okulu, California Okulu vb. Bizde bir medeniyet tasavvuru üretecek bir okul yok. Medeniyet tasavvuru olmayan bir toplumun iddiası da yoktur. Medeniyet tasavvuru ise önce bilim adamlarının zihninde ortaya çıkar. Bu da ekol sahibi olmakla ortaya çıkacak bir şeydir. Medeniyet tasavvuru iddia sahibi olmakla olur. İddia sahibi olmak için de dünyayı farklı biçimlerde yorumlamak gerekir ve bizim de bu yoruma sahip olmamız için Osmanlıyı anlamamız gerekir. Osmanlıyı anlamadan yorum ve iddia sahibi olamayız. Osmanlıyı anlamak için de Osmanlıcayı bilmek gerek. Osmanlıca bilinmeden sosyal bilimci olunamaz ama maalesef ülkemizde Osmanlıca bilmeden sosyal bilimci olanlar var. Onlar da bilim üretemiyor, bilim üretenlerin peşine takılıyorlar. Namuslu Batılı tarihçiler Osmanlının Batıyı nasıl dönüştürdüğünü açıklıyor: Braudel, Etienne De La Boétie bunu söylüyor.”

Osmanlı Batıyı nasıl dönüştürdü?

Osmanlının Batıyı dönüştürmesini iktisadi açıdan yorumlayan Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca, şu örnekleri verdi konuyla ilgili olarak:

“Osmanlı Balkanlara gittiğinde, oradaki sistem derebeylik esasına dayanıyordu: Derebeyleri halkın ürettiğinin sekizini alıyor, ikisini onlara bırakıyordu. Halkın hiçbir konuda söz hakkı yoktu. Osmanlı ise halkın ürettiğinin dokuzunu halka bıraktı, birini de kendine vergi olarak aldı. Üstelik de bu uygulamayı “Bir hâkim gücün dayatması” şeklinde yapmadı. Konuyla ilgili örfe baktı, ilgili taraflarla konuştu, hepsinin niyet ve rızasını aldı ve tüm bu işleri de zamana yaydı. Bu uygulama, tam bir iktisadi devrimdir ve Osmanlı bu şekilde hakkaniyetli davrandığı için de, gittiği hiçbir yerde bir direnişle karşılaşmadı ve böyle yaparak da Batı’nın iktisadi sisteminin değişmesine yol açtı.”

Batı, kendinden olmayana nasıl bakar?

Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca, Batının zihin dünyası hakkında da ilginç bilgiler verdi. Aslında bu konu, Batı’yı iyi tanıyan herkesin ısrarla vurguladığı şey. Bu konuda Özbek Lider Muhammed Salih’in yaşadığı hayal kırıklıklarını hatırlıyorum. O da Özbekistan’da yaşarken Batı demokrasisine hayran olduğunu ama Batı’yı tanıdıkça bunun ne kadar büyük bir yanılsama olduğunu anlatmıştı bizlere. Konu dağılmadan sözü yine sahibine bırakalım:

“Yaşadığım yurt dışı deneyimlerinden biliyorum. Batı, kendisinden olmayana tahammül etmez. Muhatabı zayıf, iddiasız ve kendisine benzeme ihtimali varsa ona katlanabilir ama böyle bir ihtimal yoksa onu ezer, yok eder, unutturur. Batı’nın bu bakış açısı hala geçerlidir. Şu anda o bakış açısının temsilcisi olan ABD, hala aynı zihniyete sahiptir ve Asya’yı, Afrika’yı, Uzak Doğu’yu vb. kendine benzetmiştir. Her şeye rağmen Batı’ya benzememekte direnen yine bizleriz ve Batı’ya karşı iddiası olan bir toplum varsa, o toplum da yine bizleriz.”

Ne yapmalı?

Bu sorunun yanıtını Birlik Vakfı Bursa Şubesi’ndeki dinleyicilere şöyle anlattı Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca:

“Batı medeniyetinin tek alternatifi yine mübarek beldelerden çıkacaktır. Birçoğumuz Osmanlı mirasçısı olduğumuz için utanıyor, Osmanlı zihniyetine sahibiz diye üzülüyoruz. Ama buna sevinmemiz gerekir. Osmanlı, insanı nesneleştiren kapitalizme direndi, insanı öne çıkardı ve doğru yaptı. Biz de iddia sahibi olacaksak önce Osmanlıyı bilmeliyiz. Osmanlıyı bilmek için de önce Osmanlıcayı öğrenmeliyiz ki o ruh dünyasına nüfuz edelim, o kültürü tanıyalım.”

 

Ahmet Serin, “Osmanlı’nın mirasçısı olmak güzel şey” dedi