Kalem, kelam ve kelamın kalemle yazıldığı Kitap’ın üzerine yemin etti Mevla. Bu yüzdendir belki de söz uçar, yazı kalır. Sözün değerlisi kayda geçer, kitap olur. O yüzdendir ki her medeniyette kitap güzeldir, kutludur. Medeni toplumlar, medeniyet yolunun kitabı oluşturan harflerin saf durmasıyla inşa edildiğini bilir, kitabı durmadan yüceltir bunun için. Kitabı yücelten toplumların kendileri de yücelir, yüce toplum olarak hatırlanır. Kitabı kanla karıştırıp berrak ırmakları kan ve mürekkep rengine boyayanlar ise, ya unutulur gider ya da Moğollar gibi bir kötülük anıtı olarak hatırlanır tarihin yorgun anı kitabında.

Bir toplumun medeniyetle irtibatı, o toplumun kitapla irtibatı kadardır. Kitapla yakınlaşan toplumların bu yakınlıkları, aynı zamanda medeniyetle yakınlaşmaları demektir. Zaten bakıldığında, medeniyet kuran toplumlar, kendilerine özgü dilleri olan toplumlardır. Dil konuşur, kalem bu derunî konuşmaları yazar ve ortaya kitap çıkar.

Toplumlar, ürettikleri kitaplara aynı zamanda kendi karakter yapılarını da kodlarlar. Bu yüzdendir ki bir toplumu tanımak isteyen, o toplumun kitap mirasına bakar. Kitap sayfalarındaki harflerin, damarda gezinen kandan bir farkı var mı ki? Ha harf ha kan, ha kan ha can!

Hem kitaplar sadece bilgiyi muhafaza etmezler. O kitaplarda, onları üretenlerin ruhu, kanı, canı, ahlakı, terbiyesi, eşyaya ve hayata bakışları da vardır doğrudan doğruya. Kısacası kitap, elinden çıktığı kişiyi, o kişinin yaşadığı toplumu, o toplumun dünyayı anlayıp anlatmalarını yansıtan bir sırlı aynadır aynı zamanda.

Kitapların güzel evleri

İnsanın huzur bulduğu yerler evlerdir, kendi mekânlarıdır. Mekân da önemlidir, güzeldir, kutludur. Biz şartları elveren müminlere, ömründe bir kez Allah’ın evini ziyaret şarttır. Kabe, Allah’ın evidir ama biz biliriz ki Allah’ın asıl evi müminlerin temiz kalbidir. Kalbin temiz tutulması, oraya nazar kılacak zat için önemlidir. Bu yüzden biz, kalbimizi temiz kılmaya çalışırız. Kalbi temiz kılma bilgisi de yine kitaplardadır elbet, kainatın kitabında.

Tarih kayıtları bize kitaplara ev inşa eden ilk toplumun Asurlular olduğunu söyler. Asurluların bilge hükümdarı Asurbanipal, Ninova şehrinde kitaplara özgü bir ev kurulmasını emretmiş ve MÖ 625 yılında Ninova Kütüphanesi kurulmuş. Aradan şu kadar zaman geçti ve biz şimdi Asurbanipal’i anarken gıpta ederek anıyoruz, Hülagu aklımıza geldiğinde ise mürekkep renginde akan Dicle nehri aklımıza geliyor da hüzünleniyoruz. Bunun sebebi, birisinin kitaplara ev yapması, diğerinin ise o evleri yıkması değil de nedir?

Osmanlı'da kitapevleri

Rivayeti hepimiz biliriz: Osmanlı çınarının bereketlendiği toprakların temeli de Kitap’a saygı ile atılmıştır. Kitaba saygı duyan işte bu Osman, kendi devletindeki kitaplara ait ilk evi İznik’te kurdurur. Temeli kitapla kurulan bu medeniyet, elbette ki güzel bir medeniyet olacaktı. Zaman ve tarih bizleri yanıltmadı. Rivayete göre, Kitab'ın karşısında kıyam duran o güzel insanın temellerini attığı devlet, güzel bir devlet oldu. Güllerin, suların, kitapların ve yolların medeniyeti oldu zamanla.

Varlıklarını kitaplara vakfedenler

Osmanlı dönemi Bursa’sı, Osmanlı'nın kitapla ünsiyetini resmetmek için yeterli olsa gerek. E dile kolay, Bursa bu: Osmanlı'nın ilk payitahtı. Zamanla büyük olunabilir ama zamanla ilk olunamaz. İlk olmak biriciktir ve o da Bursa’ya özgüdür.

Kayıtlara baktığımızda, Osmanlı'da kitapla hemhal olan kişilerin sadece bir sınıfa özgü olmadığını görüyoruz. Müderris, molla, kadı, imam, şeyh gibi kişilerin kitaplarla hemhal olması zaten beklenen bir şey. Ama Bursa’yı anlatan kayıtlar bize kitapla hemhal olanların sadece bu zümre mensupları olmadığını gösteriyor. İşinde gücünde, üretiminde ticaretinde olan esnaf da kitaptan uzak durmamış, kitapla arasına ipekten bir köprü örmüş. O zamanların camilerinde, medreselerinde, tekkelerinde, dergahlarında, esnaf dükkanlarında kitap, pek muteber bir şahsiyet olarak göstermiş kendini. Bazı esnafların sahip oldukları kitapların maddi değeri hesaplandığında, kitaplara verilen parayla orta ölçekte bir vakıf kurulabileceği gerçeği, zamanımız araştırmacılarını şaşırtan bir husus olarak ortaya çıkar. Mesela, 1710 yılında rahmet-i Rahman’a iltica eden Şehreküstü Mahalleli Durmuşzade Mehmet Efendi, geride 25936 akçe değerinde kitap bırakır. Aynı yıllarda donanımlı bir okulun maliyetiyse 30000 akçe civarındadır. Varın siz kıyas edin ötesini.

Ne tür kitap okumuşlar pekâlâ?

Akla gelebilecek bu sorunun yanıtı da şaşırtıcı denebilir aslında: Sanıldığı gibi sadece dini kitaplar okunmamış. Evet, dini kitaplar elbette var ama bunun yanında tarih, tıp, edebiyat, sanat, astronomi kitapları da epey bir yekun oluşturmuş. Şimdi sizi şaşırtabilir ama Bursa’da en çok okunan kitaplardan biri, İbn-i Sina’nın o meşhur tıp kitabı El-Kanun fi’t-Tıb olmuş. Bunu yine başka tıp kitapları izlemiş. Bunun sebebini, Bursa’nın o zamanın tıp merkezlerinden biri olmasıyla açıklıyor araştırmacılar ama gerçeği Hak bilir.

Vakfedilen kütüphaneler

Sonrasında örneklerine rastlanacaktır ama bir kütüphane vakfetmenin ilk örneği de yine Bursa’da gerçekleşmiştir. Osman Gazi'nin silah arkadaşı olan Aykut Alp’in torunu ve aynı zamanda meşhur Timurtaş Paşa’nın oğlu olan Umur Bey, Bursa’ya yaptırdığı camiye bir de kütüphane ekletmiştir. Eklenen bu kütüphanenin bir de vakfiyesi vardır. Kayıtlar, 1440 tarihli bu vakıf kütüphanesine ilk elde otuz üç cilt Türkçe kitap vakfedildiğini, kısa zamanda bu sayının üç yüz cilt Türkçe kitaba çıktığını yazmaktadır. Kitapların kullanımıyla ilgili olarak vakfiyede “Kitabın, vakfedilen yerde titizlikle muhafaza edilmesi, vakfiyedeki şartlar çerçevesinde kitaptan yararlanılması; kitabın hediye olarak verilemeyeceği, vakfedilen şehrin dışına çıkarılamayacağı, imaret ve mescit dışında kitaptan kitaptan yararlanacakların ancak emin kişilerin kendilerine kefil olmaları şartıyla yararlanabilecekleri…” kaydı hassaten vurgulanır.

Böylece kaderleri belirlenen Osmanlı kütüphaneleri zamanla iyice yaygınlaşmış, kitap birikiminin iyice yaygınlaşmasıyla da büyük şehirler dışında da kütüphaneler kurulmuştur.

Medreselerde, camilerde, tekkeler ve dergâhlarda başlayıp müstakil kütüphanelerde devam eden kitapların yolculuğu zamanla değişmiş ama “Tüm kitapların bir kitabı anlamak için okunduğu” gerçeği hiç değişmemiştir bu toplumda.

Ahmet Serin yazdı