Bir Süleymaniye ziyaretimizde, Muhterem Emir Eş Hocamız ile gençler üzerine yaptığımız bir sohbetin netice cümlesi olarak şu ifadeler hatırıma geliyor: “Küfrün örgütlü olarak hareket ettiği bir çağda, sizler de örgütlü olarak hareket etmek zorundasınız.”
Genç nesil üzerine yapılan atıflar, üretilen projeler, düzenlenen program ve müfredatlar, pek tabii olarak ‘hedef odaklı’ bir çerçevede hayat bulmaktadır. Eğer ki içinde bulunduğumuz türden bir ‘epistemolojik çatışma’ hali içerisinde geçirmişseniz gençliğinizi, o zaman hepten bir anlam kazanmaktadır ‘hedef odaklı’ tanımının ne anlama geldiğini irdelemek.
Hâkim seküler mantığın düşünce kodları üzerinden fikir üretmek zorunda bırakılan genç neslimiz/yaşça büyüklerimiz, teoride temel bilgi kaynağı olarak kabul ettiği ‘vahy’in sınırlarını çiğneyerek hareket etme gafletine düşebilmektedir çoğu zaman. Bazen öyle olmaktadır ki bu durum ‘kompleks’ seviyesine varabilecek açıklamalar yaptırabilmektedir bizlere. Bunun son örneğini, ‘ilkokula başörtülü girmek mantık dışıdır’ diyen seküler elitlerin ekmeğine yağ sürercesine; ‘Evet! O yaştaki çocuklar karar verebilecek yetide değildir; bu tarz girişimler provokasyondur’ açıklamalarında bulunan ‘büyük(!)’lerimizde gördük. Rabbimizin bize gönderdiği ilahi bilgi kaynağını unutarak, rasyonel aklın kurbanı olmak hangi mantık ile açıklanabilir, bilinmez.
Bilginin kaynağını tanımlamada yaşanan bu sıkıntılı sürecin en büyük kurbanları ise maalesef genç kuşak oluyor. Bu sancılı durumun, Türkiye’de çok fazlasıyla hissedildiğine vurgu yaparak; bugün biraz daha uzaklara uzanmak ve ‘küfrün örgütlü faaliyetlerine, imanın ışığında şekillenen örgütlü çalışmalarla cevap veren’ güzel bir birliktelikten/faaliyetten bahsetmek istiyorum.
Avrupa’da Müslüman bir genç olarak yaşamak
Batılı hayat tarzının bizler için ne anlam ifade ettiğini bizzat müşahede ederken; Batı’da yaşayan Müslüman kardeşlerimiz için hangi tecrübeleri beraberinde getirdiğini sormak biraz cesaret istiyor sanırım.
Eğer herhangi bir batı ülkesinde yaşayan genç yaşta bir tanıdığınız varsa, şu kanaat sanıyorum sizde de hasıl olmuştur: İslami kaygıları için mücadele içerisinde bulunmayan genç kardeşlerimiz, zaman içerisinde kendilerini ‘haz ve zevk’ kültürünün bir parçası olarak bulmaktadırlar. Maalesef bu bataklığa saplandığını bildiğim yüzlerce gencimiz bulunuyor Avrupa topraklarında. Daha enteresan bir durum olarak, bu gençlerimiz genelde İslam’ı ailesel bir bilgi ile sınırlı tutmuşlardır. Batı toplumunun materyalist zihin yapısından sıyrılıp da İslam ile hidayet bulan Avrupalı kardeşlerimiz, en çok da bu durumu eleştirmektedirler.
Almanya’da yaşayan bir kardeşimiz, geçtiğimiz hafta yaptığımız bir görüşmede, Almanya’da İslam’ın aleyhine hazırlanan yayın ve broşürlerin, son zamanlarda ciddi bir artış içerisinde olduğundan bahsetti ve ekledi: “Eğer ki burada birbirimize tutunacak birliktelikler için imkânlar sağlamaz isek, bu baskı ortamı içerisinde hepimizi birer birer sindirmeye çalışacaklar.”
İşte yine görüyoruz ki; ‘aktif iyi’ler olarak örgütlü bir çalışmanın içerisine girmek ne kadar da şart bir durum…
İsmail Duman yazdı