Onur Ünlü’nün yönettiği Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok filmi, 30’lu yaşlarda, kör olmanın eşiğindeki bir polisin ilginç yaşamını konu ediniyor. Aslında film bütünü ile bir ilginçlikler toplamı. Tabii söz konusu filmin yönetmeninin Onur Ünlü olduğunu düşününce en başından bu ilginçliklere hazırlıklı olmamız gerekiyor. Ünlü’nün aynı film içerisinde ve de birbirinden farklı filmlerinde hem hikâye hem de biçimsel yaklaşımda ilginç denemeler yaptığını filmografisinden biliyoruz. Yönetmen, Güneşin Oğlu ile girdiği bu yolda yürümeyi, devamında çektiği filmleriyle sürdürüyor.
Bu filminde Onur Ünlü, ilginç olmanın da ötesinde saçma olmanın sınırlarında dolaşıyor. Hem hikâyesi hem de sinematografisi ile kendi fantezilerinin uçlarında bir filmi, beyaz perdeye taşıyor.
Tedirgin edici bir karakter ve hikâye
İki ay gibi kısa bir zaman içerisinde kör olacağını öğrenen cinayet masası dedektifi Salim’in; soruşturduğu bir cinayette, maktulün eşi kör piyanist Handan Hanım’a âşık olmasına ve bu ilişki paralelinde gelişen olaylarla karakterinin uç noktalarının ortaya çıkmasına şahit oluyoruz filmde. Salim’in kör olacağını öğrendikten sonra körlerle yakınlık kurmak istemesi her ne kadar insani bir yaklaşım gibi görünse de, film ilerledikçe şahit olduğumuz sapkın tavırlar Salim’in masum olmayan isteklerle körlere yaklaştığını gösteriyor.
Salim karakteri, saplantılı hatta sapkın yapısı ile son derece itici ve özdeşleşmeye imkân tanımayan bir yapıda. Bu iticilik sadece karakter özelinde de kalmıyor. Filmin bütününe tedirgin edici bir hava hâkim.
Ünlü, seyirciyi hem karaktere hem de hikâyeye yabancılaştırmak için ürkütücü müdahaleler yapıyor. İnsani olan ile hayvani olanı, manevi olan ile nefsani olanı ardı ardına kurgulamak bu müdahalelerden mesela. Yaşanan ilginçliklerin dozunun saçmalık düzeyini aşması, tutarsızlıklar, filmde iyiliğin herhangi bir şekilde yer almaması filmi son derece itici bir yapım durumuna sokuyor.
Deneyselliğin klişeleşmesi
Hem karakterin hem de hikâyenin absürtlüğü Onur Ünlü’nün bilinçli tercihi. Zira yönetmenin filmografisinden hareketle bu yargıda bulunmak zor değil. Ne var ki Onur Ünlü’nün alışılageldik absürt üslubu artık kabak tadı veriyor. Hem anlatı yapısı ile hem de sinematografik unsurlarla oynamak suretiyle yeni bir şeyler deneme niyetiyle film yapan Ünlü’nün, her filminde benzer şekillerde tekrarladığı bu tavrı; kendine has bir klişeye dönüşmüş durumda. Klişeleşmenin yanında bu denemelerin -dil bozumunun- yeni bir dili işaret etmemesi, deneysel olanın kısa devre yaptığını gösteriyor. Deneyselliğin bir arayıştan, dayatılmış doğrulara başkaldırarak ‘kendi’ye has bir doğruyu aramaktan geçtiği malumdur. Oysa Onur Ünlü, denemeleri ile doğruya yaklaşmaktan ziyade yanlışı çoğaltıyor. Çünkü anlatı ve sinematografi çözümleri, yeni anlatı ve sinematografiyi oluşturmaya imkân tanımıyor.
Onur Ünlü’nün her şeyi mizahi bir unsura çeviren ironi ve parodi temelli söylemi, kendisine has bir yapı arayışının göstergesi. Ancak sürekli aynı biçimde konuşulması, parodi malzemesi haline sokularak yerinden edilen her unsurun askıda kalmasına ve anlamsızlaşmasına yol açıyor. Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok filmi, bu yargının bir örneği olarak görülebilir.
Serdar Arslan