Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi’nin organize ettiği “Emir Buhari Sohbetleri”nin 22 Şubat Cumartesi gecesi düzenlenen programına ehl-i dîl bir bilim adamı Dr. Zinnur Kanık konuktu. Dr. Zinnur Kanık, UÜ Türk Din Musikisi Anabilim Dalı’nda çalışmalarını sürdüren bir akademisyen aynı zamanda. Dr. Kanık, sadece akademik çalışmalar yapan bir müzisyen değil, bir icracı. Dr. Zinnur Kanık ve arkadaşları Mahmut Şevket Öztürk, Serdar Uysal, Harun Cura ve Mert Şen, Emir Buhari Sohbetleri’nde düzenlenen programda biz dinleyenlere hem önemli bir musiki ustası olan Ali Ufki hakkında bilgi verdiler, hem de Ali Ufki’nin eserlerinden örnekleri seslendirdiler.

Emir Buhari’de yaşanan o gece, tekrarının yaşanması dilenilen güzel bir geceydi

Dr. Zinnur Kanık tarafından dinleyicilere tanıtılan Ali Ufki Bey de ilginç biri. Onun hayat hikâyesi, biraz da Osmanlı’nın hayat hikâyesi gibi sanki: Göçler, iç karışıklıklar, kendini kanıtlama çabaları…

Sözü daha fazla uzatmadan Emir Sultan’ın, “Gerçek Âşıklara Salâ Denildi” ilahisiyle başlayan programdan notları aktaralım.

Polonya’da doğdu, İstanbul’da yaşadı

Ali Ufki Bey’in Türk olmadığını belirterek söze başlayan Dr. Zinnur Kanık, Ali Ufki Bey’le ilgili şunları anlattı: “Ali Ufki Bey, Türk asıllı değildir ama hayatı İstanbul’da geçmiştir. Ali Ufki Bey, Kırım Türklerinin kendisini esir alıp İstanbul’a getirmeleri sonucunda hayatını sürdüreceği İstanbul’la tanıştı. Zeki ve yetenekli birisi olduğu çok geçmeden anlaşıldığı için Enderun’a alınıp orada yetiştirildi. Asil bir aileye mensup olup daha önce de iyi bir eğitim aldığı için bu birikimiyle de dikkat çekti.”

Asıl uzmanlığı dillerdi

Dr. Zinnur Kanık, bir müzisyen olarak tanıdığımız Ali Ufki Bey’in asıl uzmanlık alanının diller olduğunu belirterek konuyu şöyle açıkladı: “Polonya’da doğması sebebiyle Slav dillerine aşina olan Ali Ufki Bey, İstanbul’a geldikten sonra da Arapça, Farsça, Aramice, Fransızca gibi dilleri öğrenerek bir sürü dile hâkim olmuştur. Devlette de mütercim olarak çalışan Ali Ufki Bey’in, hem Polonya asıllı olması, hem de dillere hâkimiyeti dolayısıyla genellikle muhatapları yabancı devlet adamları, seyyahlar vb olmuştur. Ali Ufki Bey’i bu şekilde ziyarete gelenlerin çokluğu ve kökeninin de Polonya olması, onun zaman zaman Hıristiyan olduğu söylentilerine yol açmıştır. Bu söylentilerden bıkan Ali Ufki Bey, “Beş vakit namaz kılıyorum ama hala Müslümanlığıma inanmıyorlar.” diye serzenişlerde bulunmuştur.”

Ali Ufki Bey’in sanatkâr yönü

Dr. Zinnur Kanık, hayatı hakkında kısaca bilgi verdiği Ali Ufki Bey’in müziğiyle ilgili de şunları anlattı: “Ali Ufki Bey’in en önemli eseri, Prof. Dr. Şükrü Elçin tarafından yayımlanan, “Mecmua-i Saz u Söz” adlı nota ve güfte eseridir. Bilindiği gibi biz, sözlü kültürü yaşayan bir toplumuz. Müzik eğitimimiz de böyleydi. Ustalar müzik bilgilerini çıraklara meşk ile aktarırlardı ve bu bilgiler kayıt altına alınmaz, hafızalarda tutulur, kuşaktan kuşağa bu şekilde aktarılırdı. Zaten bu yüzden bizim dünya çapında birçok bestekârımızın eserleri kaybolmadı mı? İşte Ali Ufki Bey, kendi dönemindeki müzik faaliyetlerini, notaları, güfteleri kayıt altına alarak çok önemli bir şey yaptı. Bu kitapta ayrıca Ali Ufki Bey’in kendi şiirleri, kendi besteleri de yer almaktadır.

Öte yandan, Ali Ufki Bey’in bestelerinin eleştirilebilecek tarafları da vardır: En büyük eleştiri, onun bestelerinin melodik yapısının zayıf olmasıdır. Ali Ufki Bey’in bestelerinde hissedilir bir tekdüzelik vardır, ritim biraz zayıftır. Bestelerdeki bu ritmik zayıflık, güftelerin hareketliliği ile giderilmeye çalışılmıştır.”

Oryantalistler de sahip çıkıyor ona

Dr. Zinnur Kanık, ömrünün son zamanlarda tasavvufa yönelmiş olan Ali Ufki Bey’e müsteşriklerin de durmadan sahip çıktıklarını şöyle anlattı: “Yaşadığı dönemde bildiği diller yüzünden yabancı devlet adamlarıyla muhatap olması ve köken olarak da Polonyalı olması dolayısıyla Ali Ufki Bey, hep yabancıların ilgi odağı olmuştur. Ali Ufki Bey, yaşadığı dönemde o kadar tanınır olmuştur ki, İstanbul’a uğrayan seyyahların ilk uğradığı kişilerden biri halini almıştır zamanla. Konuklarına gösterdiği ilgi ve kendisini çekemeyenlerin dedikoduları dolayısıyla sürekli olarak Hıristiyan olduğu iddiasına muhatap olmuştur. Bunda, müsteşriklerin de payı büyüktür. Hem görev gereği hem de insani ilişkiler gereği yakın davrandığı bu insanlardan bazıları, onun tekrar Hıristiyan olduğunu söylemişlerdir. Hatta müsteşrikler ona hiçbir zaman sonradan kendine aldığı Ali Ufki Bey ismiyle seslenmezler, çocukluk adı olan Wojciech Bobowski şeklinde seslenmeyi yeğlerlerdi. Müsteşrikler bu tavrı daha sonra da sürdürmüşler, ondan bahsederken sürekli olarak Wojciech Bobowski demişlerdir. Oysa Ali Ufki Bey, bizim insanımızdır ve Müslüman’dır. Onun inancına kanıt aramaya da ayrıca gerek yok. Onun ilahilerine ve bu ilahilerdeki aşk, onun inancına yeterli kanıttır.”

Dr. Zinnur Kanık ve arkadaşları Mahmut Şevket Öztürk, Serdar Uysal, Harun Cura ve Mert Şen, çoğu Ali Ufki Bey’in eserlerinden oluşan bir konser ile geceyi taçlandırdılar. Özellikle de güftesi III. Murad’a, bestesi Ali Ufki Bey’e ait olan ve bir sabah namazını kaçırmanın pişmanlığını anlatan “Uyan ey gözlerim, gafletten uyan” ilahisi, kalpleri sarsan bir deprem etkisi uyandırdı.

 

Ahmet Serin bildirdi