“Adını yağmur koy bu şehrin”
Şeref Akbaba on iki yıldır Ay Vakti dergisini çıkarıyor. Dergiyi de aşama aşama yenileyerek çevresinde edepli gençler bulunuyor. Şeref Akbaba’ya yalnız bir dergici gözüyle bakılamaz elbet. Biraz biraz sanki edebiyat yönünü ihmal ederek daha çok kendi deyimiyle “arazide” bulunmuş oluyor. Eğitim işleri, gençlik meseleleri, ileriye dönük çabalar hayatının vazgeçilmezleridir. Edebiyat, eğitim ve bir hareket adamı olarak Şeref Akbaba ile dost meclisinde kısa öz ve anlamlı bir söyleşi yapmış olduk böylece…
“İki melek iki yanında durur…”
İlköğretimde köyde oluşumuz hasebiyle, okulun dışında bir okumayla muhatap olmadık. Yaz aylarında camide Kur’an okuma isteğimizin önüne çapa, tarla, rençperlik geçiyordu. Onu da istediğimiz gibi yapamadık.
Çarpım tablosunu koyunların otlanması sürecinde ezberledim. Ve bir de şiir… Şiir okuyacaktım, hem de farklı bir köyde… Ezberlediğim şiiri utancımdan okuyamadım. Bu zaman diliminde yaşadıklarımız özel tabiî ki… Okumaya dair bir şey… “İki melek iki yanında durur/ sabah namazını kıldığın zaman” diye uzunca bir ilahiyi nereden ezberledim hatırlamıyorum.
İlk okumalar…
Okul kitaplarındaki şiirler ve öyküler. İlk Kütüphaneye gidişim Edebiyat hocasının verdiği ödevden ötürü… Kemalettin Kamu dâhil, dört şairden şiir ezberleyecektik. Kitaplarını okuyarak... Dergi olarak Sebil’i hatırlıyorum Kadir Mısıroğlu’nun çıkardığı. Gazete olarak Milli Gazete… Dayım Veysel Yıldız’ın bu dergi ve gazetenin okuru olması sebebiyle bunlarla tanışmıştım.
“Madde mi Maneviyat mı?”
Yazmaya başladığım zaman lise son sınıf. Kendi kabiliyetimi kendimin(!) keşfettiği zaman demek ki… Yazdığım şiirleri nasıl akıl ettim bilmiyorum ama İstanbul dergilerine gönderdiğim ve Erzurum’un mahalli gazetesi Hür Söz’de yayınlattığım dönemden bahsediyorum. İki ileri bir geri… Sur’da yayınlandı şiirlerim, Mavera’da Cahit Zarifoğlu’ndan onay alamadılar. Yayın öncesi yayınlanan tek çalışmam okulun duvar gazetesi için yazdığım “Madde mi, maneviyat mı “ başlıklı yazı. Kendi yazdıklarım içinde tekrar tekrar okuduğum tek yazıdır.
Sizi yazmaya veya okumaya teşvik edenler oldu mu?
Yazmaya teşvik edenler olmadı. Okuma hususunda farklı ortamlar tabii ki etkiledi… Okuldaki eğitim amaçlı okumaların dışında esen bir hava vardı ki, oradan besleniyorduk. Üstat Necip Fazıl, Edebiyat Dergisi ve Sezai Karakoç’un eserleriyle Erzurum İmam-Hatipte tanıştım. Lise bölümündeyken M.T. T.B ortaöğretimde kitaplık bana emanetti. Malatyalı Zeki Şengöz Abimizin takdiriydi. İmam-Hatipte Öğrenci arkadaşlardan kitap satanlar vardı ki, alırdım ben de onlardan… Risale-i Nur orjinli arkadaşların halkasında bir türlü yer alamadım. Ama Risaleleri tanıdım ve kısmen de olsa okudum..O samimi havada yayınlanan eserleri okudum. M.T.T.B Kitap kulübü bizim için önemlidir. Ali Haydar Haksal Abi ve arkadaşları da oraya gelirlerdi. Ah o Üniversiteliler... Gelişleri roman ve ayrılışları şiirdi zaten. Diri bir nesildi hâsılı. Akıncılar işte...1978-79’lardan bahsediyorum. Sonrasında biz de onlara katıldık… Heyecan doluydular… Okumanın ve aksiyoner olmanın numunesi idiler…
Kulübeci Mehmet abi vardı Aşağı Mumcu Caddesinde… Bir metrekarelik yerde rızkını temin edecek şeylerin yanı sıra kitaplar da satardı. O küçük alanda üç dört insan sohbet ederdik… Çay ikram ederdi. Oradan satın aldığım kitapları akşamında okumaya koyulurdum… Çok şey var anlatacak aslında ama bu kadarı yeter sanırım…
Beni en çok kitap okumaya sevk eden kitap okuyanlar olmuştur…
Nurettin Durman’ın Şeref Akbaba ile dost meclisinde söyleştiğidir…