Devlet çarkını bürokrasi işletir. Bürokrasi üst düzey memurlardan ibarettir. Geniş anlamıyla buna kadro da denir. Bazı ülkeler bunu halletmişlerdir. Mesela bazı ülkeler de rezerv kadrolar bulunur. ABD bunun için tipik bir misaldir. Partilerden birisi işbaşına geldiğinde veya seçimleri kazandığında rezerv kadrosuyla birlikte işbaşı yapar. Üst düzey bürokratları değiştirir. Bu kolay ve rahat çalışmasını sağlar. Aksi takdirde başkalarının bürokratlarıyla çalışmak işlerin yavaşlamasına ve aksamasına yol açar. Gizliden gizliye veya inceden inceye ayak diretmeyle veya işleri savsaklatmayla karşı karşıya kalabilir. Bu açıdan ABD’de Demokrat Parti seçimleri kazandığında rezerv kadrosuyla birlikte işbaşı yapar. Cumhuriyetçiler de öyle. Bu orada oturmuş bir sistemdir. Kızağa çekilen seçimi kaybetmiş partinin kadroları ise “think tank” kurumlarında istihdam edilirler ve oradan iç ve dış gelişmeleri takip ederler ve böylece ikinci bir döneme kadar zinde kalırlar.

Kadro meselesiyle ilk kez siyasi alanın müceddidi veya ilk müceddit olan Ömer bin Abdulaziz de karşılaşmış ve bu mesele onu bir hayli meşgul etmiştir. Devlet çarklarını yönetmekle karşı karşıyadır. Lakin kadrolar arkaik veya eski rejimin kadrolarıdır. Bunlarla yola devam etse bildiklerini okuyacaklardır. İlk yapacakları iş, alışkanlıklarını ve mezalimlerini sürdürmek olacaktır. Bu içine sinmez. Ne yapması gerektiğine dair sağa sola danışır. Asr-ı Saadet üzerinden neredeyse 100 yıl ve Emevi saltanatı üzerinden de neredeyse 70 yıl geçmiştir. İlk çığırı temsil edenler hayattan çekilmişler ve uygulamaları unutulmuştur. Bu durumda Ömer bin Abdulaziz kime güvenerek iş yapmalıdır? Buna dair bir ipucu Siretü Ömer Bin Abdulaziz Ala Ma Revahu İmam Malik İbni Enesin ve Ashabuhu adlı kitabın mukaddimesinde yer almakta ve zikredilmektedir. Mukaddime ise Ahmet Abid tarafından kaleme alınmıştır. Kitabın müellifi ise Ebu Muhammed Abdullah İbni Abdulhakem’dir. Kitap birçok defa basılmıştır. Basanlardan birisi de Matbaatü’lh Selefiyye sahibi Muhibbbiddin Hatip’tir. Mukaddime’nin altıncı sayfasında bu husus işlenir: İnsanların dilleri şu sözü ve söylemi zikretmeye ve tekrarlamaya alışkanlık edinmiştir. Nasılsanız öyle idare edilirsiniz. Hatta bu sözü değişmez bir yasa ve kural olarak kabul ettiler, algıladılar. Bozulmaz bir hüküm olarak telakki edilmiştir. Hayatıma bahse girerim ki bu söz Ömer Bin Abdulaziz dönemi insanları tarafından da onaylanmış ve yerinde bulunmuştur. Bu gerçeği teyit eden sözlerden bir başkası da şudur: Veliyyü’l emr (yönetici) baş mesabesindedir. O düzeldiğinde bütün vücut/toplum da düzelir, sıhhat bulur. Ömer Bin Abdulaziz hilafete getirilince hakkı ikame yolunda yardımcı kadro bulamamaktan korktu. Yanına uğrayan iyi kimselerden bazıları ona şu tavsiyede bulundular: Müminlerin emiri! Sen çarşı gibisin. Her pazar veya tezgâh rayiç olan maddeyi sunuma sokar ve halka veya müşteriye arz eder. Doğru olan davranış budur. Bu durumda kendisine ancak ehli haktan yardımcılar müracaat eder. Ahlâktan nasibi olmayan bazları da araya girerek sultanın ve halifenin razı olduğu şeyleri yaparak gözüne girmeye, şirin görünmeye kalkışır. Yanında makamını yüceltmeye çalışır. Bunun da bir zararı dokunmaz. Zira bu durumda riyasının cezası kendisine rahmeti de halka racidir… (1)”