Zihinsel dolaşımımızda ne bir yazar ne de bir düşünür arz-ı endam etmiyor artık. Durduk yerde bu cümleyi kurmadığımı beni tanıyan okuyucu dostlarım bilirler. Sadece on yıl öncesine bir gidelim. Gerçi bizi 10 yıl öncesine götürecek vasıtalar da bir bir çekildi hayatımızdan. Yaya bir zihinle gidelim geçmişe. Önce kendi coğrafyamızdan sonra inanç coğrafyamızdan sonra da düşünce dünyamızdan birçok yazar ve mütefekkir karşılayacaktır bizi. Kavramlar üzerine odaklanmış bir zihnimiz vardı o zamanlar. Malik Bin Nebi diye bir önemli düşünce adamı vardı sözgelimi. Meryem Cemile vardı. Lahbabi diye bir önemli yazar vardı. Muhammed Aziz Lahbabi dersek daha iyi anlaşılır sanırım. Onun “İslam Şahsiyetçiliği” isimli eserini yetmişli ve seksenli yılları idrak edenler gayet iyi bileceklerdir. Nurettin Topçu okuyanlar da öyle. Topçu’nun “Var Olmak” adlı eserini okuyan kaç kişi kaldı şunun şurası aramızda.
Hızla ileriye doğru gidiyoruz, lakin elimiz ve de kafamız bomboş şekilde. Oysa biz dünün okumalarını bugünümüzün daha aydınlık olması için yapmıştık. Büyük iddia sahibi insanların bugün en temel özelliği lafazanlık. Yolu kitaplardan geçmeyen insanlar ısmarlama fikir ve ideallerle dava savunuculuğu yapıyorlar. Tabii ki bu halleriyle gülünç duruma düşüyorlar. Türkiye’de özellikle muhafazakâr kesimde mizahın gelişmeme sebebi biraz da budur. Başkalarına gülme malzemesi olmaktan güldürü konusunda yaratıcı zekanın körelmesinden bahsediyorum.