Merhum Mehmet Emin Sara Hocaefendi ile tanışma hikâyenizi anlatır mısınız?
Hocamız ile tanışmamız ben Kur'an kursundan çıktıktan bir müddet sonra oldu. Ben 1988 senesinde Yeşil Cami Kur'an Kursu'ndan mezun oldum. Sonra bir süre amca oğlumun yanında, Gaziosmanpaşa’da kaldım. Bir süre Fatih Cami-inde Sadreddin Yüksel Hoca’nın derslerine devam ettim. O arada Ahmet Hamdi Yıldırım diye bir arkadaşımız var, bir gün Emin Sara Hocamızla bir ders ayarladığını söyledi. 1989 yıl gibiydi, üç arkadaş -bir de Yaşar diye bir arkadaşımız vardı- Özel olarak derse başladık. Böylelikle hocamızla ilk defa, Fatih Camiinde tanışmış oldum.
İlk karşılaşmamızda kendimi tanıttığım zaman Hocaefendi babamı da tanıtıyordu- bana "Bak, sen Ahıskalı'sın. Oradan çok alim çıkmıştır, orası ilim yatağıdır. Sen de ona göre davran, gayret edersen sen de Öyle olursun." dedi. Beni bu yola bağlayan, hayatta beni en ok yüreklendiren ve benim de bir şey olabileceğimi düşündüren bu cümleler olmuştur.
Hoca bize o kadar tatlı, o kadar samimice ve sıcak bir tavırla davranırdı ki yasça büyük bir ağabey, bir baba gibi desem yeterince hakikati ifade edememiş olurum. Bizi her yönden muhabbetle sarıp sarmalamıştır. Hakikaten bizler gönül olarak -bir tarikat intisâbı değil ama gönül olarak- kendimizi devamlı sûrette Emin Saraç Hocamıza bağlı hissetmişizdir.
Hangi dersleri aldınız?
Hocamızdan uzun süre ders aldık. 1989'da okuduğumuz iki kitabı hatırlıyorum: İlk olarak Nûreddîn Itir Hoca İmam Nevevi'nin Hadis usulüne dair "İrşâdu tullâbi'l-hakâik ilâ Ma'rifeti Süneni Hayri'l-halâik" kitabını tahkik etmiş ve hocamıza da 5 nüsha hediye göndermişti. Hocamız da bizlere birer nüsha verdi, o nüsha hâlâ bende duruyor. Üzerine hocamın yazdığı bir yazı ve dua da var. Cenâb-ı Hakk, inşallah o duayı gerçekleştirir. Bir de Hindistan'ın müteahhir dönemde yetiştirdiği çok kıymetli Hanefi âlimlerden Ebü'l-Hasenât Abdülhay el-Leknevi'nin, İmam Muhammed'in el-Câmiu's-Sağir isimli eserine yazdığı hâşiyenin mukaddimesini okuduk. Mukaddimenin adı da "en-Nâfiu'l-kebir li-men yutaliu'l-Câmie's-sağir idi. Hanefi mezhebinin tarihi, ricâli, mezhep kitaplarının hiyerarşi ve kıymetine dair çok kıymetli, nefis bir mukaddimedir.
1994 senesinde Ezher'den döndükten sonra da hocayla irtibâtimiz devam etti. Nûreddîn Yıldız, Ahmet Hamdi Yıldırım ve Muhammed Beyler hocalar hocaefendiyle Sahîh-i Buhâri okumaya başlamışlar. Benim de 1996 senesinden itibaren devam ettiğim bu dersler kesintisiz olarak en az 15 yıl devam etti. Ben Buhârî şerhlerinden Fethu'l-Bârî'yi takip ediyordum. Hocamızın elinde "hoca kitabı" olarak vasıflandırılan Kastallânî'nin İrşadü's-Sârisi vardı. Hocamız besmele, hamd-ü sena ile derse başlar, bir iki hadis okuyup açıklar daha sonra hadislerin çoğunun okumasını bana bırakırdı. Benden sonra da okuyabilen birkaç arkadaş bir iki hadis okur, ders duayla sonlanırdı.
Hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Hocamızla çok anımız var. Uzun zaman geçirdik hocamızla. Meselâ bir Şam ziyareti yapmıştık. Birkaç arkadaş hocamıza eşlik etmiştik. Ali Ergün abi, Mahmut Ay ve Muhammed Beyler hocalar vardı. Orada bir gün İmam Nevevî'nin kabrini ziyaret ettik. Dönüşte, Şam'ın ekâbir-i kurrâsından, Şeyh-i Kurrâ-i Dımeşk denilen eş-Şeyh Muhammed Küreyyim Râcih'in cemaatinden imkân sahibi (ismi tahminimce Muhammed idi) bir kimsenin bahçesinde bir ikram verildi.
Meyve, sebze ve kebapla donatılmış zengin bir masa hazırlamışlardı. Bahçede de havuz varmış. Muhammed abiye "havuza girmek için giyebileceğimiz bir şey var mı?” diye sordum. O da getirdi. Biz de Emin Saraç Hocam ile Küreyyim Hoca'nın önünde havuza atladık, yüzdük.
2007 senesinde hacca gitmeye niyetlendim, gitmeden önce hocamın yanına geldim ve dedim ki: "Hocam, ben hacca gideceğim. Oradaki ulemâyı, sulehâyı ziyaret etmek istiyorum ancak beni tanımıyorlar, yayımlanmış doğru düzgün bir eserim yok, bana ‘Sen kimsin, nerede okudun?' diye soracaklar. Ben cevaben, 'Emin Saraç Hoca'nın talebesiyim' diyeceğim ama onlara göstereceğim bir icâzetim yok.". Hocamız da Zâhid el-Kevserî'nin icâzet defteri olan et-Tahriru'l-veciz in üzerine ve bir başka hocası Hasan el-Meşşât'ın sebeti üzerine icâzet yazdı ve beni Mekke'ye bu şekilde gönderdi. Daha sonra benimle ilgili Muhammed Avvâme Hoca'yı aradı, beni kabul etmesini rica etti, hakkımda hüsnü şehâdette bulundu. Avvâme hocayla tanışıklık ve hukukumuz o zamana dayanır. Bu da beni mütehassis eden, onurlandıran olaylardan bir tanesidir.
Son olarak hocaefendiyle alakalı ne söylemek istersiniz?
Ben hocamızdan iyilikten, güzellikten başka bir şey görmedim. Ona layık bir talebe olmaktır mesele. Emin Saraç Hoca, unvan veya makam sahibi değildi, insanları etkileyecek serveti, siyâsî iktidarı yoktu. Fatih Camii'nde, namazdan sonra çoğu zaman imam odasında yahut müezzin mahfilinde oturan kendi halinde, mütevâzı, hasbî, derviş meşrep bir insandı. Ama Cenâb-ı Hakk onu, samimiyeti sebebiyle yeni Türkiye'nin en sıkıntılı dönemlerinde insanlar için bir rehber kıldı. Okumak için İstanbul'a gelmiş ama bir şekilde hocaefendiye uğramamış, onun tezgahından geçmemiş İslâmî ilimler talebesi yoktur yahut yok denecek kadar azdır. Allah hem din noktasındaki samimiyeti, gayreti hem de önceki ulemâ ve meşâyiha olan muhabbeti sebebiyle onu örnek bir sîmâ kıldı.
Ülkenin bakanlarını ve cumhurbaşkanını ayağına gönderdi. Yaptığı işlerin etkisi, bereketi hâlâ sürüyor. Sürmeye de devam edecek inşallah. Bu ülkenin Müslümanlığının tarihi yazıldığında orada hocanın çok büyük bir yeri olduğu görülecektir inşallah. İnsandan geriye kalan tek şey, samimiyettir. Ben Emin Hocamın dinde, Rabbiyle olan ilişkisinde, Müslümanlara ve talebelerine karşı muamelelerinde samimi ve sadık olduğuna, gayret ve hamiyyet sahibi bir Müslüman olduğuna şâhidim, şâhitlik yaparım. Hocamla ilgili bu şâhitliğimin de bilinmesini arzu ederim.
Öğr. Gör. Mehmet Fatih Kaya
Hadis Ana Bilim Dalı