Eminönü-Mahmutpaşa’yı biliriz çoğumuz. Hem geçmişini muhafaza etmeye, hem de modernizmin getirilerinden uzak kalmamaya çalışır. Tam da bu nedenle bugünlerde Mahmutpaşa’da alışveriş festivali yapılıyor. Bu yüzden bildiğimiz kalabalık Mahmutpaşa daha da kalabalık…

Şaşkın şaşkın etrafı izliyorum Mahmutpaşa’ya adım attığım ilk zamanlarda. Mağazaların vitrinlerini incelemeye çalışırken bir de satıcıların kampanyalarına kulak vermeye gayret ediyorum. Tabi ki yoluma bakmayı da unutmayarak yapıyorum bunları.

Öyle kalabalık ve insanların elleri kolları öyle dolu ki, buna kapitalizmin oyunları mı deseniz ya da devam eden Mahmutpaşa kültürü mü deseniz bilemiyorum. Popülaritesini yitirmeyen, aksine gün geçtikçe yenilenen mağaza ve çarşılarıyla marka olmuş bir yer artık orası. Son zamanlarda yapılan reklamlarla da iyice gündeme getirilmiş halde. Fakat asıl anlatmak istediğim şey bu değil.

Hayran kalırdım yakalıklarımın yakamdaki o naif duruşuna

Bu karışıklık, onca kalabalık içinde öyle bir şey ilgimi çekti ki beni seneler öncesine götürdü, getirdi. Darca bir sokakta küçük bir tezgahta satılan mavi önlükler. Tanıdık değil mi? Yakinen tanıdığımız, geçmişte birlikte geçirilen zamanımız, anılarımız olan o önlükler…

önlükNeredeyse hepimiz giyindik o önlüklerden. Özene bezene seçtik vitrinlerden. Ardından yakalık dikmesini istedik maharetli annelerimizden, teyzelerimizden. Hatta şimdiden özledik masmavi önlükleri, hâlâ daha giyilirken…

En son mavi önlüğümü 13-14 yaşlarında giyiyordum. Annemin işlediği dantel yakalıklarım ya da tuhafiyelerden beğenip aldığımız, üzerinde meyve işlemeli yakalıklarım vardı. Hayran kalırdım yakalıklarımın yakamdaki o naif duruşuna. Bir de pembe çantamla mavi önlüğümün uyumuna… Hayran olurdum mavi önlüğümün samimiyetine, pembe çantamın sıcaklığına, beyaz yakalığımın duruluğuna…

Sonra özledim mavi önlüğümü

Günler geldi geçti, forma nedir onu öğrendim. Hoşuma da gitti tabii, çünkü daha cafcaflı, daha havalıydı sanki. Üstelik kravatı bile vardı. Erkek olmadığım halde hem de. Kravat takıınca ayrı bir hava buldum belki de o yaşta.

Büyüdükçe formadan sıkıldım, içinde yalnızlaştım. Beni naif gösteren bir yakalık yerine, beni kaba, soğuk, erkek gibi gösteren kravat vardı boynumda.

Sonra özledim mavi önlüğümü. Üzerine meyveler işlenmiş yakalığımı, balon gibi görünen eteğimi. Hatta babamın boyuna geldim, mavi önlüğümün hayalini kurup, beyaz yakalığımı anımsarken… Soğuk formalar yerine, sıcacık mavi önlükleri hayale daldım. Yalnızlaşmaktansa, samimiyeti pekiştiren öğrencilerin hayaline daldım.

Hayalimden sıyrılınca farkına vardım ki, hâlâ benim gibi önlüğüne, yakalığına özenen çocuklar var. Dedim ki onlar iyi ki var! Onların hâlâ masmavi samimiyetleri, bembeyaz gönülleri var!

Onlar iyi ki var…

 

Şeyda Karakoç yazdı