Hani derler ya, ''her yiğidin kalbinde bir aslan yatar'' diye, her yazarın kalbinde de üstad bildiği bir yazarın var olduğuna inanıyorum. Satırlarını okurken her zamankinden daha çok heyecanlandığı, kelime derinliğinden ilham aldığı, duygularını benzeştirdiği, kalbinde devrim yapan bir yazar. Düşünce geleneğimizin öncü yazarlarından olan Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu gibi birbirinden kıymetli isimler arasından hangisi daha çok ilham kaynağı olmuş acaba günümüz yazarlarına? Bu vesile ile sormak istedim.
Ali Haydar Haksal:
Düşünce ve yazı hayatı içinde olanların, bulundukları ortam, yaşadıkları koşullar, beslenme kaynakları önemlidir elbette. Kişi, kendini nerede görüyor, nasıl bir konumda, neler yapıyor bunlar bir sanatçının dünyasını kavramayı sağlıyor. Gençlik döneminden itibaren oluşumu, şekillenmesi, kişilik bulması merak edilir doğal olarak.
Bizden önceki kuşakların koşulları çok daha zordu. İnsanımızın üzerine çökmüş olan bir karabasan gibi bir ortam vardı. Soluk almakta bile zorluk çekiliyordu.
Bizim kuşak ise, sığınakları olan ama isimlerini sıraladığınız sınırlı sayıda ama önemli öncülere sahipti.
Bu isimlerin her birinin bizim için değeri elbette çok önemli. Üstad Necip Fazıl âdeta tek başına, çok fırtınalı bir dönemde büyük bir direniş gösterdi Büyük Doğu dergisiyle, konuşmalarıyla, mücadelesiyle. Bizim için başlı başına bir kale konumundaydı. Bizler için ayna zamanda bir güven duygusuydu.
Üstad Sezai Karakoç ise, düşünce, sanat bakımında bizler için derinleşme, ufuk olma, geniş bir açıdan uygarlığımıza bir bütün olarak bakmadır. Kendinden sonrakiler üzerinde belirleyici etkisi oldu. Gençlerin savruluşlarına neden olabilecek etkilenmelerden korudu. İnsanların dağılan kafaları, çözülen bilinçleri önemli bir sorundu. Kendinden sonrakilerin ses ve yol bulmaları asıl bundan sonradır. Bu anlamda üstad Sezai Karakoç’un özel bir yeri vardır bizim hayatımızda.
Sonrakiler ise artık kök bulan bu büyük oluşumun üzerindeki yeni filizlerdir. Her birinin bizim düşünce ve sanat hayatında özel yerleri vardır. Bizler bir yandan onlardan beslenirken bir yandan özel ilişkiler içinde olduk. Bu, doğaldır.
Biz, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, sonra da Mavera dergileri dönemini yoğun yaşadık. Yönelişler dergisi ile Ebubekir Eroğlu’nu da bu izlekte unutmamak gerekir. Sınırlı ama güçlü ve etkili, besleyici dergilerimizdi bunlar. Her birimizin bir seçenek tercih gibi bir durumu yoktu.Büyük Doğu dönemini tamamlamıştı. Ben, taşrada bulunuyordum, merkezden uzaktım. Öncülerimiz ile doğrudan görüşebilme şansımız yoktu. Dergileri ve eserlerini okumakla yetinmek durumundaydık. Diriliş, daha sonra Edebiyat ve Mavera dergileri hayatımızın merkezindeydi.
Ben, yazı hayatıma Mavera’da başladım. Orada yazıyordum diye diğerlerini ihmal ediyor değildim. Her birinin hayatımda özel yerleri var. Çıkan dergilerin her sayısını ay başında, yayımlanan her eseri heyecanla bekliyorduk. Bu eserleri üçer beşer alıyor, hem okuyor hem de dağıtıyorduk.
Şimdi dönüp geriye baktığımda, bizden önceki kuşak üzerinde belirgin etkileri olan iki kişi var. Üstad Necip Fazıl, ardından üstad Sezai Karakoç. Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Akif İnan ve Alaeddin Özdenören’in hemen her birinin özel bir yeri var. Bunların tamamı bizi bir biçimde tamamlıyorlardı. Düşünce bütünlüğü bakımından üstad Sezai Karakoç elbette özel bir yere sahip. Sonrakilerin her birinin bende ayrıca özel yerleri var. Nuri Pakdil, özen, öfke ve direnişti bizler için. Mavera’da Cahit Zarifoğlu ilişkileri ve bizi yönlendirmesi bakımından özel bir yere sahip. Mavera dergisinin lokomotifiydi. Öyküde Rasim Özdenören ayrı bir yerde durur. Akif İnan, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören bu bütünlüğün içinde yer alıyorlar.
Nesrin Çaylı:
Davalarının yelkenini edebiyat okyanusunda inanç rüzgarıyla yol aldıran 7 güzel adam. Hangisinin ideali bir diğerinden farklı ki, içlerinden birinden uzak düşülsün? Yahut bir diğerine yakın hissedilsin?
İdealini dergicilik gibi çileli bir yolculukla tarihe yazan, şiir gibi iç yakan, beyin zonklatan, naïf ve fakat pek keskin bir dili seçen, kelimeleri omuzlarında sorumluluk yükü olarak taşıyan bu 7 güzel adam, farklı parmak izlerine rağmen ortak bu paydalarıyla bana yakındırlar. Hepsinden aynı umudu, aynı düşünceyi, her birinden ayrı ayrı asi bir feryadı, kıvrandıran sancıları, zonklatan düşünce anaforları devşirdiğimi biliyorum. Dergicilik çilesi geçiyor, şiirin naif ve fakat keskin sırtında kanıyor, harfleri bıkıp usanmadan dizip kelimeleri el ele tutuşturmaya devam ediyorum... Onlardan biri gibi değil, onlar gibi...
Fatma Toksoy:
Lise yıllarında sol bir aileden gelmiş olmam hasebiyle sol görüşten kitaplar okuyor, o görüşten yazar ve şairlere ilgi duyuyordum. Sağ görüşe dair hiçbir kitap hatta dergi, gazete bile okumamıştım. Rahmetli Necip Fazıl üstadın şiirleri benim dünyamda darbe yapan 7-8 etkenden biriydi. Cahit Zarifoğlu rahmetli için Cahit Yeşilyurt, bir yazısında 1980’li yıllarda Zarifoğlu’nun hayatına, tasavvufun “zarifâne bir üslupla” gelip yerleştiğini dile getirmiş. Zarifoğlu tam bir mutasavvıf. Her gün Kur’ân-ı Kerîm okumadan yatmazmış. Hiç kimsenin gıybetini ettiği görülmemiş. “Ben bu işleri yaptım, bu kitapları yazdım” dediğine hiç kimse şahit olmamış çünkü riyadan çok korkarmış.
Allah’ın varlığının önündeki binlerce perdeden bir “perdeciğin” kalkması için niyaz ediyor Zarifoğlu. Bu arzusunun kabul edildiğini görmek için bin yıl daha eşikte bekleyerek gözyaşı dökmeye razı. Yunus gibi, Mevlânâ gibi… Nasıl Cahit Zarifoğlu’ndan etkilenmem ki…
Tasavvufun şöyle bir dokunup da hayat verdiği insanlar. Hepsi birbirinden kıymetli benim için. Mesela Kısakürek, Karakoç ve Pakdil gibi üstadlardan aksiyon terbiyesini almış olan rahmetli Erdem Bayazıt’ın, şeyh Abdurrahîm Reyhanî'ye intisabı. Tasavvufun onu etkilemesi. Bunlar onlardaki güzellikler işte. Bu güzellikler onların şiirlerine, eserlerine yansımış. Yine Rasim Özdenören üstad. “Beceri, itten kopmak değil fakat onun tasmasını sürekli elinde bulundurabilmektir.” cümlesiyle insanın nefsiyle, ‘nefs-i emmare’yle olan hesaplaşmasını, mücadelesini anlatır. Sezai Karakoç üstad hakeza, bu yolda Müslüman ve şuurlu bir gençlik yetiştirmek için çabalar durur. Nasıl etkilenilmez böyle güzel insanlardan ki…
Kısacası ben gençliğimde yollarımın kesişmediği bu üstadları şimdi okumaya çalışıyor, onların izi olmadan kaybettiğim yıllarımı şimdi onları okuyarak telafi etmeye gayret ediyorum.
Şakir Kurtulmuş:
Yeniden diriliş ve kendimiz olma yolunda bizi bu güzel insanlarla buluşturan Rabbimize hamdolsun.
Düşünce dünyamızın olgunlaşması, uygarlığın inşa ve ihya aşamasında her birinin çok büyük katkıları olan güzel insanlar arasında bir tercih yapma zorluğu apaçık ortada. Bu güzel insanların her birinden nasibimiz oranında kendi kimliğimizi bulma ve hakikate olan bağlılığımızın pekişmesi aşamasında çok anlamlı ve derinlikli kazanımlarımız oldu. Üstad Sezai Karakoç’un İslam milleti ve Diriliş düşüncesi ülküsü ile Cahit Zarifoğlu ustamın şiiri ile yakınlığımızın öne çıktığı söylenebilir. Şiir yolculuğumuzun daha başında kendileriyle sürdürdüğümüz sık görüşmeler ve edebi çalışmalarıyla önümüzdeki yolu ışıklandırmışlardır. Bu güzel insanların gösterdiği olağanüstü çaba, tarihsel hesaplaşma, yiğitlik, kahramanca mücadele ve aşkla çalışma sonucu bizler, hakikati, parlayan ışığın peşinde daha iyi izleme ve daha yakın olma, daha çok yararlanma imkanı bulduk.
Büyük bir aşkla, vecdle sürdürülen bu anlamlı çabalara rağmen bugün geldiğimiz, bulunduğumuz noktada konumumuzu yeniden gözden geçirmeliyiz, diye düşünüyorum. Nerede duruyoruz. Tüm özverili çalışmalara karşın, sorumluluklarımızın bilincinde ‘var’ olarak nasıl daha iyi sonuçlarla karşılaşacağımız, nasıl daha başarılı çalışmalara yürüyebileceğimizi değerlendirmeliyiz. Her birimiz her gün bu sorulara muhatap olarak yeniden diriliş için, bilinçlerimizi yenilemenin gerekliliği üzerinde yoğunlaşmalıyız. Bu güzel insanların hayatını, mücadelelerini iyi analiz ederek geleceği inşa etme ülküsünü daha güçlü bir şekilde sürdürebilmeli, bu sesi çoğaltarak yankılandırabilmeliyiz.
Selvigül Kandoğmuş Şahin:
Anadolu’nun yağız delikanlıları, ak alınları, zor zamanlarda, en zoru söyleyenleridir. Rahmetli Cahit Zarifoğlu imgesel anlamda “Yedi Güzel Adam” tanımını yapmıştır diye düşünsek de model olabilecek, Maraş topraklarının yedi güzel adamı gönlümüzde her zaman yer etti. Bitmeyen yedi güzel adamlar için yazdığını düşünüyorum zarif şair Cahit Zarifoğlu’nun bu muhteşem şiiri. Zarifoğlu’nun yaşadığı dönemde hep yamacında olan, onun yüreğini sürur, esenlik duraklarından, cesur haykırışlara taşıyan dostları yedi güzel adamdır, yedi sevgili dosttur. Yarenleridir, dostluklarına doyamadıklarıdır. Her birinin gözlerinden, derin sözlerinden beyaz haberler devşirir. Yedi Güzel Adam’lar şairin dizelerinden bugünlerimize yürüyor. Hemen önümüzde yürüyorlar. Biz onların izlerini sürüyoruz. Birisi haykırıyor: “Kutsal inadı olanlar gerekli, bir kalbi daha olanlar gerekli…” diye. Sonra bir başkası: “Mescidi Aksa’yı gördüm düşümde, bir çocuk gibiydi ağlıyordu.” diyerek yüreğimizin ortasına bırakıyor Kutlu Mescidi… Bir başka şair sesleniyor Güneş Donanması’nda: “Haydi muhacir kalk/ Önce gider susuzluğunu/ Sonra sevgiyle uyandır çocukları/ Yüzlerinde yeni haberler uçuşan.// Ve öğret onlara/ Kelimelerin nasıl dizildiğini/ Usta askerler gibi.”
Zor zamanlarda konuşan şairler olarak hep ufuk açıcı, hep önde dimdik haykırıyorlar, Diriliş Nesli’nin Amentüsü’nü yazıyorlar bizim yarınlarımıza. “Gül Yetiştiren Adam” giriyor kırılgan günlerimize ve bir nesli okuyoruz yedi güzellerin en usta hikayecisinden. “Gamdan dağlar kurmalıyım, Kayaları kelimeler olan…” diyerek “Sana Bana Ülkeme” dair nidasıyla davudi sesiyle okuyor yılgın umutlara şiirlerini yedi güzel şairden birisi… “Onlar gittiler giderken bir muştu gibiydiler” Muştu ve umut olan, bizi an an inşa eden, izinden yürüdüğümüz üstatlara selam olsun. Duam odur ki her şeyi tükettiğimiz, çılgınlık halini almış olan tükeniş duraklarında, yitirilmiş zamanlarımızda Yedi Güzel Adam’ı da tüketmeyelim. Bırakalım onlar güzel ve anlamlı kalsınlar, öylece yürüsünler yüreklere cennet gibi…
Ayşe Büşra Erkeç:
"Küçük Şehzade"si ile kendimi saraylarda dolaşırken rastladığım, büyümeye başladıkça da hayatın bir değirmen olup sürekli öğüttüğünü terennüm ettiğim ve Yedi Güzel Adam şiirinin şairi olan Zarifoğlu benim için önemli bir yere sahip. Lakin bu diğerlerini yok saydığımız anlamına gelmez. Her biri çok değerli ve kültürümüzün mihenk taşını oluşturan önemli şahsiyetlerdir. “Yedi güzel adam” şiirinde ki "Karanfil serpercesine / Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara" dizelerinin sahibi Cahit Zarifoğlu'nun en çok bilinen şiiri Acz olmasına rağmen yeniden gündeme gelmiş olması ve gençlerimizin onunla tanışmasını memnuniyet verici bir durum olarak değerlendirmek lazım. Tek tek baktığımız vakit Mehmet Akif İnan'ın deneme ve şiirlerinin ötesinde dergicilikte çığır açması ve dergicilik ahlakı açısından ayrı bir yer teşkil etmesi, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Ali Kutlay, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören ve Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in hayatımızda önemli kıymet ve değerleri vardır. bunların her biri eşsiz nitelikte şahsiyetlerdir.
Eslem Nilay Bozdemir sordu