Dünyada güzel şeyler oluyor. Güzel şeyleri güzel insanlar yapıyor. Yine bir güzel insana yer açıyoruz bu sayfalarda. İHH’nın, Mazlumder’in ve birçok kurumun kadın öncülerinden Demet Tezcan’ı, yol arkadaşlarıyla konuştuk.
Hayat gençlikle başlar
Kayserili bir ailenin kızı olan Demet Tezcan’ın hikayesi ilk gençlik yıllarında başlıyor. Çevresinde örtülü bir tek kişi olmadığı halde kendi araştırmalarıyla, gerekliliğine inandığı için, ailesine, çevresine, köyüne muhalif olarak örtünen ve bu nedenle erken yaşta evlenip İstanbul’a gelen biridir o. 16 yaşındadır evlendiğinde. 19 yaşında MGV teşkilatı içinde yer alır. O günlerden beri de hiç vazgeçmeden, tükenmeyen bir azimle uğraşır, didinir.
İstanbul’da en büyük destekçisi eşi ve kayınpederidir Demet Tezcan’ın. Onu yazmaya yönlendiren ise o dönem İslamcıların üzerinde etkisi çok büyük olan Şule Yüksel Şenler’dir. Şule Yüksel’in “Sen yazmalısın!” telkinleriyle yazmaya başlar. Uzun yıllar sonra Şule Yüksel’in hayatını da bizzat onun rızasıyla yine Demet Tezcan yazacaktır.
İlk yazıları Mektup dergisinde yayınlanır. Demet Tezcan’ın yazı serüveni uzun yıllar Akit gazetesinde sürmüştür. Dergiye yazılarını götürmesine, eylemlere, organizasyonlara katılmasına yardımcı olan, yeri geldiğinde onu götürüp getiren kayınpederidir.
Özgürlük mücadelesi
Demet Tezcan, öncelikle aktivisttir. Eylem insanıdır. Sürekli faaliyet halindedir. Ama hepsinin yanında başarıyla sürdürdüğü bir vazifesi daha vardır. O, 3 tane kız çocuğunun annesidir. Çocuk sahibi olmak onun için hiçbir zaman duruşundan ödün vermesine neden olmamış, aksine onlar sayesinde direnmeyi, çalışmayı hayatının merkezine oturtmuştur. 8 yıllık zorunlu eğitim çıktığında Demet Tezcan, bir imam hatip lisesi önünde eylemdedir. Bakınır, fakat civarda Mazlumder’den kimseyi göremez. Burada olmalılardı diye düşünür ve o anda derhal Mazlumder’i arayarak “Siz neredesiniz?” diye sitemkar bir şekilde sorar. Mazlumder’le tanışıklığı da bu vesileyle olmuştur. Can arkadaşım dediği Gülden Sönmez’le bu vesileyle tanışır. Kızını başörtüyle okula gönderdiğini, fakat okula alınmadığını, ne yapması gerektiğini sorar. Gülden Sönmez’in tavsiyesiyle kızını her sabah okula götürür ve her sabah okula getirdiğine fakat okul yönetimi tarafından okula alınmadığına dair tutanak tutar. Bir süre sonra zorunlu eğitime karşı gelip çocuğunu okula göndermediği gerekçesiyle hakkında dava açılır. Demet Tezcan mahkemede, günlerce tuttuğu tutanakları gösterir ve kendinin çocuğunu bizzat okula götürdüğünü fakat çocuğun okula alınmadığını ispatlayarak hiçbir ceza almaksızın mahkemenin sonuçlanmasını sağlar.
Bahane yok, eylem var
Bu şekilde tanıştığı Mazlumder için büyük fedakarlıklar yapmıştır. Zaten Demet Tezcan, fedakarlıktır, özveridir, emektir. Minicik bebeği ile Mazlumder’in toplantılarına katılmıştır. “Evde çocuğum var”ı bahaneden saymaz. Onun için bahane yoktur, eylem vardır!
Mazlumder’den İHH’ya ilk Gülden Sönmez geçer. Ardından da can arkadaşı Demet Tezcan. Onlarla birlikte İHH’da kadın çalışmaları başlar. Yetimler, gönüllüler, kermesler, seminerler ile geçen yoğun bir döneme girilir. Bu süreçte Akit gazetesindeki yazıları son bulur. Ancak Demet Tezcan için yazmak bir gazete veya dergi ile sınırlı değildir. Boş bir anında bile bir şeyler karalıyor olma ihtimali çok yüksektir. Ayrıca iki de kitap çıkarmıştır. İlki, bizim onu önemsediğimiz gibi önemsediği Şule Yüksel Şenler’in hayatını anlattığı “Bir Çığır Öyküsü / Şule Yüksel Şenler” adlı kitaptır. Bu kitap da yine Demet Tezcan’da ziyadesiyle var olan fedakarlıkla hazırlanmıştır. Hazırlık aşamasında her gün Fatih’ten çıkıp Kavacık’a Şule Yüksel’in yanına gitmiş, onunla konuşmuş, konuşmaları kayda almış, çözümlemeleri yapmış, nihayetinde büyük emeklerle eserini yayınlamıştır. Daha sonrasında Demet Tezcan hayatının bir diğer önemli kadınını, annesini kaybeder. Bu onu derinden etkiler. Annesizlik çok ağır gelmiştir. Annesinin ardından da “Anne Üşürüm Yokluğunda” adlı kitabını çıkarır.
Modernizmin rayında gitme!
Demet Tezcan, her haliyle her tavrıyla modernizmin çarkına çomak sokan biridir. Günümüz Müslüman kadınının diploma tutkusu, bir yerlere gelebilmek için o diplomaya muhtaç olduğu sanrısı, bir yerlere gelebilmek için bir şeylerden feragat etmesi gerektiğine olan inancı Demet Tezcan’da kesinlikle yoktur. O kendini tüm bunlar olmadan geliştirmiştir. Kendini geliştirmek isteyip de örnek arayanların önüne tereddütsüz koyulmalıdır. Belki de en çok bu yönüyle örnek almaya değerdir. Bir şey yapılacaksa Demet Tezcan onu kendisi, olduğu gibi, varlığıyla, benliğiyle, Demet Tezcan haliyle yapar.
Kimisi düşünce insanıdır. Düşünür, konuşur, anlatır, belki kalabalıkları ateşler, heyecan verir. Demet Tezcan ise eylem insanıdır. Bir şey yapılması gerekiyordur ve Demet Tezcan onu yapar. Elini o taşın altına koyar.
Demet Tezcan’da artık pek kimsede kalmayan bir anlayış hala sürmektedir: “Allah rızası için söz söylemek” Demet Tezcan seminerden seminere koştururken, bir karşılık beklemek aklının ucundan dahi geçmez.
Duygusaldır o. Ama duygusallığını hissettirmeyecek kadar profesyoneldir. Demet Tezcan’ın en belirgin özelliği nedir derseniz, hüzünlüdür cevabını alırsınız birçok kişiden. Hatta kitap kapakları bile bir hüznü yansıtır adeta. İlginçtir, hüznünün hemen yanında da cesareti ve soğukkanlılığı zikredilir onun. Cesurdur Demet Tezcan. Mesela Mavi Marmara olayında, o gemide olmadığı halde bile psikolojisi altüst olan bizlerin aksine o dimdik durmuş ve yaşadıklarını soğukkanlılıkla her ortamda anlatabilmeyi başarmıştır. Ama bu duygusallığını perdelemez. Yeri gelir bir eski eşyaya bakarken dalıp gider uzaklara. Hüzne kapılır yine. Yaşanmışlıktır belki de onu bu kadar etkileyen. Bir antika vazo, bir eski kitap… Fatih’in arka sokaklarındaki tarihi evlerin önünden geçmeye, eski eşyalara bayılır… Kim bilir kim dokundu, kim bilir neler gördü der ve kendini onda kaybeder.
“Beni övüp de nefsime zulmetmeyin!”
İHH binasında Demet Tezcan’ın yoldaşlarından onu öğrenmeye çalışırken, bulunduğumuz odaya o girdi. Neler yapıyorsunuz diye sorunca gizleyemedim, sizden bahsediyoruz, sizi anlatmaya çalışıyoruz dedim. Bir şey demeden odadaki işini halletti. Tam çıkmak üzereyken ise bize dönüp belki de kendini en iyi özetleyecek sözü yine kendi söyledi. “Beni övüp de nefsime zulmetmeyin!”
İçim rahat, övmüş değilim. Aksine, ufacık bir kısmını bile anlatamamış olmanın yükünü taşıyorum. Çok daha yakından tanınmaya değerdir Demet Tezcan.
Merve Akbayır Hukuk sınavına dua istemek için bu haberi yazdı