TÜYAP’a 1986 yılında ilk gittiğimde 11 yaşındaydım, 5.si düzenleniyordu. Taksim- Tepebaşı'nda idi yanlış hatırlamıyorsam. İslamcı yayınevlerinin fuara mescid açılması için mücadele verdiği yıllar. 3 yıl öncesinde Roger Garaudy’yi Müslüman olduktan kısa bir süre sonra yanlışlıkla, sosyalist diye 2. TÜYAP Kitap Fuarı'na davet etmişler. İskenderpaşa’dan Müslüman ağabeyler ile birlikte fuara giderken gelişinden yıllar geçmesine rağmen bunu konuşuyorlardı aralarında. Ben de anlamaya çalışan gözlerle bakınıyordum etrafa, hayata, her şeye o yıllarda.
O yıl 62 yayınevi katılmış fuara. Bu yıl 850 yayınevi.
TÜYAP Kitap Fuarı'nın bu derece büyüyeceğini kim tahmin edebilirdi. Yine de dışarıdan bakıldığında 33.süne ulaşan TÜYAP Kitap Fuarı çok da büyük bir fuar değil. 21.si düzenlenen Pekin Kitap Fuarı'na 2267 yayıncı katılmış. Tahran Kitap Fuarı'na 3 bin yayınevi katılırken 66.sı düzenlenen, dünyada en büyük kitap fuarı olarak bilinen Frankfurt Kitap Fuarı'na ise 7 bin yayınevi katılmış. İlk fuara 205 yayınevi katılmış Frankfurt’ta.
Bu yıl Pekin ve Frankfurt kitap fuarlarını ziyaret etme imkanı buldum. Frankfurt Kitap Fuarı'nın 7 bin standını da 5 gün içinde tek tek ziyaret ettim. Yoruldum mu? Evet, yoruldum ama değdi doğrusu!
Yayıncılar nelerle meşgul, nelerle ilgilenir; neyi nasıl sunar; nelere ilgisiz kalır?
Bir kitap fuarını ziyaret etmek insana neler kazandırır? Bunu hemen fark etmek kolay değil. 28 yıldır TÜYAP ve Diyanet'in kitap fuarlarına katılıyorum.
İslamcısı ile, solcusu ile, Kemalist'i ile, sağcısı ile, dindarı ile, apolitiği, kamu yayıncısı ile Türk yayıncısı nelerle meşguldür, nelerle ilgilenir; neyi nasıl sunar; nelere ilgisiz kalır; bunu gözlemliyorum.
Tüm bunlarla neden ilgileniyorum; bunu Nuri Pakdil'i, Sezai Karakoç'u iyi okuyan arkadaşlar az çok anlayacaklardır. Geçmez bir dert ile bağlıyım kitaplarla ilgili konulara, meselelere.
Türkiye'de her ne olacaksa bunun ne ekonomi ne siyaset ne teknolojik ne de askeri güç, bunlarla değil, kitap ile olacağına inananlardanım.
Kitabı kutsallaştırmayalım elbet; mukaddes olan Kitabımız bellidir. Diğer kitapların kıymeti de mukaddes olana kurbiyyetine göre elbet belirir.
Pakdil ve Özdenören imza kuyrukları
Bu yıl TÜYAP'a önce fuarın 2. günü yani ilk pazarında gittim. Rasim Özdenören ve Nuri Pakdil'in imza günleri vardı. Perşembe gününden Rasim Bey'i de, Nuri Pakdil Ustayı da Ankara'da evinde ziyaret etmiştim. İlkin İz Yayıncılık standında muazzam bir imza kuyruğu ile karşılaştım. Uzun zamandır Rasim Bey TÜYAP'a gelemiyordu. Süren bir tedavisi nedeniyle imzası TÜYAP imza programında yer almamıştı. Ona rağmen saatlerce kuyruk hiç azalmadı. Nuri Pakdil Usta'nın kuyruğu da aynı şekilde hiç azalmayan bir kuyruk idi. Ankara'dan getirilen kitaplar fuarın daha ikinci günü öğle saatlerinde bitmiş idi. Pakdil Usta her bir kitabı -her işinde olduğu gibi- özen ile imzalıyor, her birine mutlaka ayrı özel bir cümle yazıyordu. Keşke biri kitaplara yazılan cümleleri fotoğraflamış olsa idi diyorum şimdi. Bir delikanlının kitabına “Yaşasın Şeriat” yazdığını görebildim mesela. Kalabalıktan kitap imzalatmak aklıma bile gelmedi. Oysa yanımda evden iki kitap getirmiştim Pakdil Usta'dan.Edebiyat Dergisi standında Gürsel Tanrıverdi arkadaşımızı gördüm. Gerçekten de bir kitap bile kalmamıştı.
Bir ara biz zamanların efsane belediye başkanı Halil İbrahim Çelik, İhsan Süreyya Sırma Hoca ile Pakdil Usta’nın yanına geldiler. Hoca yeni çıkan 5 ciltlik Müslümanların Tarihi kitabından takdim etti. Edebiyat Dergisi Yayınları'nın itina ile hazırlanmış bir kataloğunu Necip Evlice, nam-ı müstearı ile İdris Hamza elime tutuşturdu. Tutuşturdu derken kelimeyi her anlamı ile anlayınız; ateş gibi bir kitap idi verdiği. Bu güzel kitaba katalog demek, kıymetinin anlaşılmasını engelleyebilir. Harika bir Nuri Pakdil Usta’yı tanıma kitabı idi hazırladıkları. İçinde benden ve dunyabizimde hakkında yazılmış yazılardan alıntılar yapılmış olması da benim için çok gönendirici idi.
Ömer Karaoğlu fuara oğlu Yusuf ile gelmişti. Pakdil Usta ile tanıştırdım. Kısa bir sohbetleri oldu. İmza sırasındakilerden Ömer Karaoğlu’nu fark edenler bu anları fotoğrafa aldılar heyecanla. Ardından Karaoğlu’nu Rasim Bey'in yanına götürdüm.
İz standına bakarken önce Metin Karabaşoğlu’nun kitaplarının artık İz’den çıkacağını bildiren tasarımı gördüm. Biraz sonra da İz Yayıncılık yöneticisi Mehmet Kahraman, Metin Karabaşoğlu ve editör Hamdi Akyol’u sohbet ederken gördüm. Dunyabulteni’nden Hamit Kardaş ile karşılaştık.
Beyan Yayınları'nın sahibi Ali Kemal Temizer Beyan standında idi. Yıllardır Beyan’da çalışan Tevfik Ağabey, Ayhan Ağabey de orada idiler. Zarifoğlu kartlarından almayı ihmal etmedim. Müslümanların Tarihi kitabından da İhsan Süreyya Sırma Hocama imzalattım. O esnada Adnan Demircan Hoca ile tanışmış oldum.
Genç Timaş’tan oğlumun okulunda okuttukları Ahmet Yılmaz Boyunağa ile Hasan Nail Canat’ın kitaplarından aldım. Bir miktar bakınabildiğim kadarıyla 1, 2, 3 ve 5. salonları dolaştım. Gözüme takılan yayınevleri şunlar oldu: İnsan Yayınları, Klasik Yayınları, Akçağ, Profil, Çağrı, Erdem, Şule, Kırkambar, Erkam, İlkharf, Kaknüs, Papersense, Nubihar, Damla, Ensar, Dergah, Semerkand, Nesil, Selis, Yeditepe. Standları fazla dolaşamadan Rasim Bey'le birlikte ayrıldık fuardan.
Akşam dönerken 1. Köprü'ye vardığımda eve dönmek için taksi beklerken bir hanımefendi geldi. Ama öyle yorgundu ki. Hayatından bezmiş gibiydi. Durakta taksi olmadığını görünce çok morali bozuldu. “Beylikdüzü’nden geliyorum. 'Allahım ne olur durakta taksi olsun' diye dua ediyordum ama” dedi. İlk sırada olduğum için “isterseniz yolumuz aynı ise ortak gideceği noktaya kadar binebilirsiniz” diye teklif ettim. Ettim çünkü ben de Beylikdüzü’nden geliyordum ve düşenin halinden ancak düşen anlardı. Hanımefendi teklifimden memnun oldu. Meğer o da yayıncıymış.
Çocuk merkezli ziyaret
Fuara ikinci gelişim çocuklarım ile oldu. 8 yaşındaki kızım gelmek istemiyordu ama bir şekilde ikna ettik. Fuara gelince de çıkmak bilmediler. 2 saat duralım çıkalım dedikleri fuarda 4.5 saat durdular. Artık akşam 8 olduğu için mecburen stand görevlileri çıkarken çıkabildik ancak.
Fuara girdiğimiz gibi Ahmet Kot Bey ile karşılaştık. Nabi Avcı’nın gelmek üzere olduğunu öğrendim kendisinden. İnsan Yayınları standında editör Erhan Güngör Bey'i ve Trabzon’da yaşayan ve bir çok irfani kitabı yayınlanan Necmettin Şahinler’i gördüm. Sevenleri başından ayrılmıyorlardı. Selamlaştık. Erdem Yayınları'nda Yunus Erdem var idi. Yunus Bey çok haklı bir şekilde test sisteminden şikayet ediyordu. İlkokullarda çocuklara hikaye, masal kitaplarını okuttuktan sonra kitapla ilgili test yapıyormuş öğretmen. “Böyle şey mi olur, klasik yapsanız da çocuk yazmayı, kendini ifade etmeyi öğrense bari” diyordu.
Kırkına merdiven dayayıp da hâlâ bir kitabı olmamak
Basın Yayın Birliği Başkanı Münir Üstün, Babil.com’dan Ali Çalışkan sohbet ediyorlardı. Mahmut Balcı ve Kayseri’den gayret insanı Ali Dursun, Nabi Avcı ile görüşme çabasında idiler. Nabi Avcı ise Nuri Pakdil Usta ile uzun süre oturdu. Usta bir çok kitabını imzaladı kendisine. Nabi Bey ile selamlaştıktan sonra çocuklarımla kitap keşfetmeye devam ettim.
Semerkand Yayınları'nda Bülent Ata’yı görünce oğlum İbrahim Taha arkadaşını görmüş gibi sevindi ve selam verdi. Profil Yayınları'nda İbrahim Tenekeci kitaplarını imzalıyordu. O da imzayı bırakıp Elif Rana ile bir müddet konuştu. Genç dergisi yazarlarının okurla buluşması ve imzası vardı. Beni de yazmış arkadaşlar ama ben hâlâ kitapsız bir yazar olduğum için açıkçası standa gitmekten utandım. Gerçekten de yıllarını kültür işlerine verip kırkına merdiven dayayıp hâlâ bir kitabı olmamak utandırıcı bir durum. Oysa oturup yazıları toparlasam, düzenlesem 5-6 kitap olur. Ama işte o toparlayacak vakit nerde. Genç dergisi ekibinin bulunduğu Erkam Yayınları standına gittiğimde Süleyman Ragıp Yazıcılar oradaydı. Biraz sitem edecekti ama yanımda çocuklarımı görünce sitemden vazgeçti. Nesil Yayınları standında Ekrem Altıntepe ile selamlaştım. Nuri Pakdil’e, Özkan Öze’ye, Engin Noyan’a bir Cafcaf takdim ettim. Çok sevindiler. Engin Noyan ilk defa görmüş Cafcaf’ı. Kaknüs ve Yeditepe yayınları standları yoğun idi. Türk Tarih Kurumu standından Şeyhülislam Mehmed Esad Efendi’nin Lehçetül Lügat’ini, Litera’dan Ahmet Dinç’in Türkçenin Kayıp Kelimeleri sözlüğünü aldım. Atatürk Kültür Merkezi Yayınları'ndan bir hayli kitap aldım.
Dedalus Yayınları'nın standını, girerken yerleşim planını almadığım için ara babam ara, bulamadım. Ancak 2. gelişimde buldum. Onda da Güray Süngü’nün yeni romanı tükenmişti ne yazık ki. Post Öykü dergisinin ilk sayısını aldım. Yayınevinin sahibi cins adam Sedat Demir ile selamlaştım. Sedat Bey çok yorulmuş idi. Fuar Dedalus’a yarıyor anlaşılan.
Bir fuarı daha bitirmiş olduğumuzda...
Diyanet Vakfı Yayınları standında yıllarını Diyanet Fuarı'na vermiş olan Osman Sarıköse Ağabey ile görüştüm. Nar Çocuk Yayınları'nın çocuk yayıncılığında maşallahı var idi. O kadar çok kitap yayınladı ki Nar Çocuk Yayınları. Mustafa Özçelik’ten Bestami Yazgan’a bir çok yazar bünyesinde.
Zafer Yayınları ve Uğur Böceği Yayınları da yoğun idi. Çocuklarım Melek Çe ve Özkan Öze ile tanıştılar. Kitaplarını imzalattılar. Ben de bu vesile ile bu iki çok okunan yazarımız ile tanışmış oldum. Kendilerine Cafcaf dergisinin son sayısını takdim ettim. İbrahim Halil Temel Bey kitap fuarlarının demirbaşlarındandır desem pek mübalağa etmemiş olurum.
Büyük Doğu standından Veliler Ordusundan 333’ü aldım. Orda da Necip Fazıl Kısakürek’in torunu Emrah Bey var idi.
Mehmed Niyazi’yi görünce çocukları alıp yanına gittim ve tavsiyelerini rica ettim. “Dikkatli ve meraklı olunuz” dedi.
Akşam 8 olduğunda artık çıkmaya azm ü cezm i kast eyledik. Ellerimizdeki çantalarda 40 kadar kitap vardı.
Bir fuarı daha bitirmiş olduğumuzda bir hayli yorgun idik.
Neler yapılmalı?
TÜYAP daha fazla büyümeyi pek başaracak gibi görünmüyor. Basın Yayın Birliği'nin CNR Kitap Fuarı yayıncı için de ziyaretçi için de zamanla daha cazip hale gelebilir. Özellikle Basın Yayın Birliği, Dünya Müslümanları ile güçlü bir bağ kurup ümmet arası (uluslararasının üstünde) bir fuara dönüştürebilirse fuarı, CNR TÜYAP’tan daha cazip hale gelebilir. TÜYAP’ın uluslar arası boyutu 4 yıldır çok zayıf. CNR bunu zorlanmadan aşabilir.
İslamcı yayınevlerinin fuar etkinliklerine daha aktif bir şekilde katılmalarının daha iyi olacağı düşüncesindeyim. Etkinliklerde aslolan, kalabalık bir dinleyicinin bulunması değil, o etkinliğin gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Türkiye’de 2300 yayınevinden 1500’ü TÜYAP’a katılmamaktadır veya katılamamaktadır. Dindar çevre yayınevleri genel olarak fuara bakıldığında roman ve öykü türlerinde zayıf görünüyor. Aslında o kadar zayıf olmamakla beraber fuarda edebiyat ağırlıklı yayın yapan yayınevlerimizin çoğu yer alamadığı için, böyle bir görüntü ortaya çıkmakta. Bunlardan bir kısmı imkanlarının kısıtlılığından katılamazken, ciddi bir kısmı ise yer kalmadığı cevabını aldıkları için katılamamaktadır. Oysa yer oluşturması çok da zor değil aslında. Dinazor görüntülü Kemalist, sol derneklerle alan doldurmak yerine yayınevi alınabilir o bölümlere. Bizce derneklere gerek yok ama ille dernekler yer alsın isteniyorsa dernekler-STK’lar bölümüne İslamcı, dindar çevre STK’larını da almalılar diyenler olabilir.
Kitap fuarını sol entelektüeller 33 yıl önce başlattı. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Biz Türkiye Müslümanları da dergi fuarcılığını 5 yıl önce başlattık. Dergicilikte de bizim Üsküdar’ı geçtiğimiz söylenilebilir. En azından fuar konusunda.
Bu durumda yayıncılığa daha ciddi bir şekilde eğilmemiz gerektiğini görmemiz gerekiyor artık. Birileri kitap artık bitiyor desin, kitapseverler hiç de bitecek gibi görünmüyorlar.
Asım Gültekin yazdı