Ahlat Ağacı, kendine has bir dil kurmuş ve üslubu belirginleşmiş bir yönetmenin ustalık dönemi eserlerinden. Fakat filmde, Nuri Bilge Ceylan’ın kendi üslubunun sınırlarını genişletme kaygısının bazı -bilinçli- kusurlara yol açtığı da görülüyor.
İnsanın kendi imgesi ile imtihanı
Film, Sinan Karasu adındaki genç bir öğretmen adayının yaşamıyla idealleri arasındaki sıkışmışlığını konu ediniyor. Taşra, sorunlu bir baba ve kendisi arasına sıkışan Sinan’ın yazdığı romanla bir çıkış yolu araması, anlatının ana hatlarını oluşturuyor. Bu sıkışmışlık kendi imgesi ile sürekli bir yüzleşme durumuna yol açıyor. Filmin mottosu olabilecek “İnsanın kendi imgesi ile imtihanı” repliği, Sinan’ın yaşadıklarının en saf özeti. Aslında bu imtihan karakterin nezdinde yönetmenin de imtihanı. Yıllar sonra baba toprağına dönen Nuri Bilge Ceylan’ın kendi imgesi ile girmiş olduğu yeni bir hesaplaşma.
Ahlat ağacına benzeyen karakterler
Nuri Bilge Ceylan sineması bir makro imgeler sinemasıdır. Bazen zaman veya mekânla ilgili bir kavram kimi zaman da bir tabiat unsuru -ki bunlar aynı zamanda filme adını da verir- filmin bütün anlamsal varlığına yayılan bir imgeyi var eder. Bu imge, anlatının tüm unsurlarına yayılan bir anlam kaynağıdır. Filmin tüm unsurları o imge ile irtibatlanır. Bu filminde söz konusu imge ahlat ağacıdır. Filmde somut olarak da görünen bu ağaç, anlatı içinde soyutlanıp filmin unsurlarına karışır. Ahlat ağacı; görüntüde insanı cezbetmeyen, meyvesi bile şekilsiz bir ağaçtır. Fakat bu ağaç yalnızlığın asaletini bünyesinde barındırır. Başına buyruk ve kararlıdır. Filmin karakterleri Sinan ve babası İdris öğretmende ahlat ağacının karakteri mündemiçtir. Onlar da uyumsuz, aykırı fakat kendi olmanın sancısını çeken karakterlerdir.
Biçimin kusurlu olması pahasına da olsa içeriği öncelemek
Ahlat Ağacı, Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu ile fotoğraftan edebiyata yönelen estetik tavrının oldukça abartılı biçimde görünür olduğu bir yapım. Bir Zamanlar Anadolu’da filmine kadar daha çok fotoğraftan beslenen bir estetikle filmlerini inşa eden Nuri Bilge Ceylan, son iki filminde daha çok diyalog merkezli bir estetiğin izini sürüyor. Yirmi dakikayı bulan oldukça uzun diyaloglu sahneler, yönetmenin bu denemeyi abartarak üslubuna yeni bir açılım getirip getirmeyeceğini somut olarak görmek istediğini gösteriyor. Bu denemelerin yönetmenini ne kadar tatmin ettiğini bilmesek de uzun diyalogların aksiyon - diyalog dengesini ciddi anlamda bozduğunu ve filmin ritmine zarar verdiğini söyleyebiliriz. Filmi epizodik anlatı sınırlarına yaklaştıran bu anlatı biçiminin hikâyeyi oldukça hantal bir biçime soktuğunun da altını çizmemiz gerekli. Hatta çoğu defa uzun diyalogların takibi esnasında filmin hikâyesi tamamen silikleşiyor.
Yönetmenin bile isteye öncelediği diyalog bazlı anlatı ve estetik, filmde kimi biçimsel kusurlara yol açsa da tercih edilmiş. Yakın planda oyuncunun elinde tuttuğu telefonun genel plana geçince bir anda yok olması gibi oldukça bariz devam hatalarını, görüntü estetiğinin en önemli unsuru olan ışıktaki kusurları bile önemsemeyecek derecede öze bağlılık söz konusu olan.
Nuri Bilge Ceylan, fotoğrafın kusursuz estetiğinden ve biçiminden vazgeçip anlatının edebi tarafına yakın durmak gibi bir tercihte bulunuyor Ahlat Ağacı’nda. Yaptığı tercih birçok teknik kusuru beraberinde getirse de kusurlar yönetmen tarafından önemsenmiyor. Bu önemsememe hali için, filmin unsurlarına sızan ahlat ağacı imgesinin filmin biçimine de sızdığı yorumunu yapabiliriz. Film, belki de karakterleri gibi biçimiyle de ahlat ağacına benzesin, onun gibi kusurlu da olsa kendine has bir yapıda olsun diye yönetmen tarafından bu şekliyle seyirciye sunulmuştur.
Serdar Arslan