Türk edebiyatı tarihinde aynı anda deneme, roman, şiir ve hikâye türlerinde eserler veren isimler çok olmakla birlikte; kendisini özellikle hikâye ile ifade etmeyi tercih eden ve adı bu türle özdeşleşen isimler var. Sait Faik, Refik Halit Karay, Bilge Karasu, Oğuz Atay ve günümüze doğru gelirsek Mustafa Kutlu bunun en güzel örneklerinden. Bu yazarlar neden özellikle bu türü tercih ediyorlar ve hikâye onlarda neye karşılık geliyor? Hikâye kitaplarını yoldaş edinmiş pek çok okurun aklına takılan, merakımıza konu olan bir sorudur bu.
Hece dergisinin Türk Öykücülüğü Özel Sayısı (sayı: 4, Ekim-Kasım 2000) bu merakı gidermek için biçilmiş kaftan. Her ne kadar 18 yıl öncesinden olsa da, soruşturmaya katılan yazarların verdiği cevaplar; Türk öykücülüğünün tarihi serüvenini, iç ve dış dinamiklerini, edebi bir tür olarak imkân ve sınırlarını masaya yatırdığı gibi, 20’den fazla usta hikâyecinin kendi serüvenlerinden de haberdar ediyor bizleri. Eserlerini severek okuduğumuz bu isimler neden özellikle hikâye yazdıklarını, bu edebi türün onlarda neye karşılık geldiğini sarih bir şekilde anlatmışlar.
Bunlardan 14 tanesini sizin için derledik.
1. Mustafa Kutlu
Hikâyenin bendeki karşılığı halimi arzetmekten ibarettir. Görüp gözlediklerimi yazarken dahi budur. Elbette ki bu arz-ı hâl nihayetinde Yaradana yalvarmaktan ibaret olmalıdır. Metinlerin dış yüzünde böyle bir şey olmayabilir. Ama “her şey niyete göre” değil midir? Kendini yazan biri değilim, bu bağlamda toplum ve onun meseleleri öncelik kazanıyor. Ancak, ferdi olanla içtimaî olanı ayırt etmiyorum. Bunlar birbirlerini var eden şeyler. (…) Dert müşterektir. Uhrevî ile dünyevî olanı birbirinden ayırmamak gerekir. İster ferdi ister içtimaî olsun yazdıklarım “tercüme-i âhın” tezahürüdür.
2. Ethem Baran
Hayat karşımızda, yazılmayı bekleyen öyküler toplamı olarak durmuyor mu zaten? Hayatı ve zamanı didiklediğinizde ya da karşısına geçip şöyle bir seyreylediğinizde bir dolu öykünün size el salladığını görürsünüz.
3. Tarık Dursun K.
Hikayenin benim hikayeci sözlüğümdeki karşılığı; insanı anlatan, insan yaşamından bir kesiti o insanın (yani o kahramanın) dışında, yine o insana yabancı, başka insanlara (okurlara) aktarmak, örneklemek; o insanın varlığından haberdar etmektir.
Hikâye, insanlar arasından dünyaya bakmak ve dünyayı göstermek açısından (bence) bir iletişim aracıdır. O nedenle söz ile birlikte hikâye de doğmuştur, çünkü konuşmak; bizim dışımızda kalan bir başka kişiye bizimle ya da çevreyle ilgili (bizce önemsenmesi kaçınılmaz) bir olguyu (olayı) anlatmak gereğinden kaynaklanmamış mıdır?
4. Rasim Özdenören
Bugünden geriye dönüp baktığımda söyleyebileceğim husus şu: Ben öykü yazmaya, yalnızca öykü yazmak için başlamıştım, başka hiçbir şey için değil. Ama öykü yazdıkça, bu demek ki öykü yazma deneyimim çoğaldıkça, “bazı şeyler”in öykü ile aktarılabileceğini ayrımsamaya başladım. Bunun anlamı şu oluyor: Yazmayı, aktarmayı, başka hiçbir vasıta ile aktarmayı başaramayacağınız öyle bir şeyle karşı karşıya bulunuyorsunuz ki, orada yalnızca bir şey kalıyor elinizde: Öykü.
5. Orhan Duru
Öykü anlatmak ve öykü yoluyla başkalarını etkilemeye çalışmak insanın doğasında var. Geleneklerimize yerleşmiş ve değişerek bugüne kadar gelmiş bir yazın türü öykü. Bu nedenle öyküden kopmak olanaksız…
6. Necati Tosuner
İlk öyküm yayınlandığında yıl 1963’tü. Yaşım da 19. Arkadaşlarım şiir yazarken ben niçin öykü yazdım? Çünkü anlatılacak belirli bir derdim vardı. Derdimi yazmak derdim olmuştu. Ve “dert” anlatmak için iyi bir yoldu öykü.
7. Cemil Kavukçu
Öncelikle öykünün gizemli dünyasına kapıldığımı söylemek istiyorum. İnsanın sorunlarını, küçük sevinç ve mutluluklarını, günlük yaşam içindeki sıkıntılarını, yalnızlığını dışa vurmada zengin ve geniş anlatım olanakları sunmasını; yaşanan her anın, durumun, gözümüzün önünden geçip giden her şeyin öyküye dönüşebilmesini, öykünün bendeki karşılığı olarak görüyorum.
8. Hüseyin Su
Öyküyü, hayatın bize yaptıklarına karşı bir misilleme olarak anlıyorum. Hayata karşılık vermek… Öykü yazarken de hayata müdahale etmek saikiyle hareket ediyoruz diye düşünüyorum. (…) Büyük kurgunun içinde, bize tanınan küçük kurgu alanlarında, becerimiz, sorumluluk bilincimiz, nelere meylettiğimizi de sınamak anlamında, heva ve heveslerimize tâbi olup olmadığımızı, "kapılıp gidiyor muyuz yoksa" diye sormak anlamında öyküler kurarak hayata müdahale ediyoruz.
9. Cemal Şakar
Varoluşumu derince sorguladığım, kendime yönelttiğim sorulara farklı yanıtlar almaya başladığım üniversite yıllarında, yavaş yavaş ‘dil’imin de değişmeye başladığını gördüm. Bu sorunun yanıtlarına ait ipuçlarını üzerinde taşıyan işaretler de bu dille birlikte bir anlam kazanmaya başladı. Nesnenin sadece gördüğüm şey olmayıp bir başka öze göndermelerde bulunduğunu öğrenmeye başlamıştım. Bir başka şeyi ima eden göndermelere tutunarak işaretleri anlıyordum. Her yeni işaretle de varolmanın ’niye’sine yeni pencereler açılıyordu. Her yeni pencereyle birlikte hem ben hem de dışımdaki dünya değişiyordu.
Bu değişimi kendime izah edebileceğim bir olarak öykünün bana nasip edildiğini düşünüyorum. Dışımdaki sayısız işareti ancak bu dille anlatabiliyor ve kendimi ancak bu dille ortaya koyabiliyordum.
10. Cihan Aktaş
Öykü, hayatın sizi çarpan ya da size çarpan ayrıntılarını, sahnelerini kaydetmeyi sağlayan bir yol. (…) Öykü benim açımdan bireysel bir üslubun dışavurumu.
11. Fatma Barbarosoğlu
Hikâye bir idrak anıdır. Onu alelade bir olayken bir başkasının sözünde ve kaleminde hikâye mertebesine yükselten bu idrak anıdır. Bu idrak anı söze ve yazıya yüklendikten sonra hafızanın motor gücü olur. Çünkü hikâye hayata bağlanmaktır. Her yeni hikâye hayat ile bağınızı tazelemektir.
12. Müge İplikçi
Öykü türünün günümüzün hızlı temposuna uyum sağlamış bir tür olduğunu düşünüyorum. Ancak bunu düşünürken öyküyü geleneksel kurgu içinde ele almıyorum. Gelenekseli ve varolageleni yıkabilmeyi başarmaya hedefli bir tarzdır benim bahsettiğim. Dolayısıyla klasik normlara dayalı bir anlayışla yazılabileceğine inanmıyorum günümüz öyküsünün.
13. Murat Gülsoy
Yaşamı anlama ve anlatma sürecinde yoğun olarak kullandığımız hikâye kavramı ile iç içeliği… Yaşadıklarımızı anlamlandırmak, ister bireysel düzeyde ister topluluklar düzeyinde olsun geçmişimizi anımsamak edimleri hep bir metnin yapılandırılması biçiminde olur. (…) Hikâyelerle düşünmek: okuduğumuz yeni örüntüleri bizde varolanlarla karşılaştırıp anlayarak özümsemek ve bu sayede kendi zihinsel kumaşımıza yeni ilmikler atmak.
14. Özcan Karabulut
Öykü yazarken kendimi, insanı, dünyayı ve hayatı anlamaya çalışıyorum. Çekim alanından kurtulamadığım şeyleri… Öykü yazarken yazınsal türler arasında dolaşıyorum; günceyle anının, anıyla denemenin, denemeyle oyunun, ama daha çok şiirin… Uzun bir zamandır, öykü yazmanın biçim denemesi yapmak olduğunu düşünüyorum. Kendi sesimi bulma yönünde bir arayış gibi görüyorum öykü yazmayı.
Hazırlayan: Munise Şimşek